Cemaatler ortak hizmetler yapmalı-ÖZEL
Yoksel Tokerle yaptığımız röportajın ikinci ve son bölümü...
Nurettin Huyut’un Yüksel Toker’le yaptığı röportaj-2
O dönemde sağcı solcu ayırımı çok fazlaydı sanırım?
Evet çok fazlaydı herkes o yüzden birbiriyle kavgalıydı. Kutuplaşmalar, Kızıldere hadiseleri olmuştu, hatta olayın olduğu gece Mahir Çayan’ın bize geleceğini ihbar ettiler ben çoluk çocuğu başka yere göndermiştim. Niksar’a yakındır 30 km ancak var. Ben o zaman Nurları tanıyordum. Bir bir buçuk ay falan olmuştu onlar henüz farkında değillerdi.
Tokat’ta hayatımız bu minval üzere devam etti daha sonra ben emekli oldum, siyasete atıldım. O günlerde Adalet Partili olmak Üstad geleneğiydi. Biz de aktif bir insan olduğumuzdan bir müddet siyasetle uğraştık. Erzurum’da Demirci hocayı milletvekili çıkarmak için çalıştık, milletvekili olunca da Ankara’da genel idare kuruluna sokmak için verdiğimiz mücadele var. Ben AP İl yönetiminde idim. Cemaatin kararıyla yaptım bu işleri. Bana da dediler gidip partiye üye olacaksın. Yıl 1977 seçimleri öncesi idi. Daha sonra belediye meclis üyesi seçildim. 1980’de ihtilal olunca bizim siyaset de bitmiş oldu. O dönemde Nurcuların almış olduğu bu karar çok büyük hizmetlere neden oldu, biz de bu hizmetin içinde olduk. O zaman Adalet Partisi Tokat’ta 92 bin oy almıştı.
Biz bunları karşılıksız yaptık. Zaten parti üyelerinde iş yoktu pek bir şey bilmiyorlardı. Fikri tabanı biz oluşturuyorduk, her yerde bizi konuşturuyorlardı. Sadece parti değil cemaat de bize görev vermişti. İşte, “gideceksin bu kararımızı her yede anlatacaksın ve partiye üye olup bizzat çalışacaksın” diye. Biz de gittik Çorum, Osmancık, Amasya gibi tüm bölge il ve ilçelerini dolaştıktan sonra Tokat’a ulaştık. İlk defa partiye gidişimde endişe etmiştim. Orada herkes beni tanıyor. Nasıl gideceksin uzun seneler solculuk yapmışız. Bir anda döndüm demek çok zor. Ama, öte taraftan cemaatin emri de var. Ben hanıma dedim bir abdest alayım. Haydi hakkını helal et nolur nolmaz oraya gideceğim. Sağ çıkar mıyım, çıkmaz mıyım? Neyse lahavle çekerek gittik bizi kapıda karşıladılar, buyur ettiler. Onlar içinde güzel bir gelişme oldu, kuvvet oldu.
Bizim particilik yapmamız tamamen cemaatin kararıyla olan bir iştir. Mesela Demirci hocayı partinin genel idare kuruluna sokmak için müthiş kulis yapıyorduk.
Cemaatin kararı derken kimler vardı bu cemaatte mesela.
Bugünün tanınmış tüm ağabeyleri vardı. Sungur abi, Bayram abi, Kırkıncı hoca, Mehmet Fırıncı, Mehmet Birinci, Mehmet Kutlular, Abdullah Yeğin abi vs. hepsi vardı. Hilmi Doğan, Hamdi Sağlamer gibi isimler vardı. Yani, biz siyaseti cemaat kararıyla yapıyorduk. Yoksa bin sene kalsa partinin kapısından içeri girmezdik. Ama karar olunca boynumuz kıldan ince. O gün Ankara’da dershanelerden birini bu işe tahsis etmişlerdi, parlamenterler orada toplanıyorlardı. Görüşüp konuşuyorlardı. Bunların hepsi hizmet için yapılıyordu.
Seksen ihtilalinden sonra biz siyaseti bırakmak zorunda kaldık ve İstanbul’a gittik. Orada Yeni Nesil’de on yıl İdare ve Personel Müdürlüğü yaptım. 1990’dan sonra da Tokat’a tekrar geri döndüm.
O günkü hizmet heyecanıyla aşk ve şevkiyle bugünkü hizmet aşk ve şevki arasında ne gibi farklar var?
O günkü hizmet anlayışımızda başka derdimiz, düşüncemiz yoktu. Risale-i Nurdan maada bir hizmet tarzı da yoktu. Herkes bütün aşkını şevkini heyecanını bu hizmetin ifasında tatmin ediyordu. Herkes hizmetle meşguldü.
Biz kendimizi hizmete o denli vermiştik ki, evde olan bitenden bile haberimiz olmazdı. Hatta bir gün hatun bana “bu akşam kızını istemeye gelecekler” demişti ben de tepki göstermiştim. Hangi kızı diye daha ben onları çocuk biliyorum. Hiç haberimiz olmamıştı nasıl büyümüşler, nasıl gelişmişler de evlenme çağına gelmişler.
Bizim bu heyecanımız evdekilere de sirayet etmişti onlar da daha biz demeden önce eski yaşantılarını bırakmışlardı örtünüp namaza başlamışlardı. Ben hiçbirine bu anlamda bir şey dememiştim. Kendiliklerinden dini hayata geçmişlerdi. Demek ki, eski tarzımız bir mutluluk getirmemişti. Komünist olmamız onları da fazlasıyla üzmüştü ki, bu hayatı görünce hemen değişmişlerdi.
Velhasıl o dönemde güzel hizmetler oldu. Bilim Teknik serisi büyük hizmet ifa etmişti. Diğer kitaplar da öyle, hizmetin yayılmasında büyük rol oynamışlardı. Bir defasında Niyazi Birinci’ye kitap imzalama günü düzenlemiştik. A. Kültür Merkezinde. Hiç hilaf söylemiyorum Taksimden Tünele kadar kuyruk oluşmuştu, bir buçuk km. vardı. Sonra önemli geceler düzenleniyordu. Çanakkale gecesi, Akif gecesi diye, isim öyle koyuyorduk. Said Nursi deyince olmuyordu. Bu adlar altında geceler düzenliyorduk. Beş bin kişilik salonları dolduruyorduk.
Hatta bir defasında Kazablanka isimli içkili bir eğlence yeri vardı orayı tuttuk, orada gece düzenlemiştik. Orada asırlık garsonlar bize bakıyor şaşkın şaşkın… Gazete seriyoruz namaz kılıyoruz, yere çöp atmıyoruz, hiç sigara içen yok, o zaman da bu gibi faaliyetler ilk defa yapılıyor. O nedenle oradaki görevlilerin hepsi şaşkın, biz de heyecanlıyız. Böyle böyle çok güzel hizmetler oldu.
Bir defasında Kadir gecesinden sonraki gece Üstadı anma gecesi yapacağız. İlahi gurubu oluşturmuşuz onu da ben idare ediyorum. Cağaloğlu’nda herkes sokakta kandile hazırlanıyor, camiler tıklım tıklım geceyi ihya ediyor, biz ilahi söylemekle meşgulüz. Birbirimize diyoruz, acaba bu yaptığımız doğru oluyor mu? Diye. Yani, o şartlarda hizmet ediyorduk. İnşallah kabul olmuştur.
Risale-i Nur hizmetlerinin bugünkü geldiği nokta hakkında ne diyeceksiniz. Durumdan memnun musunuz?
Netice Allah’tandır ama memnun değiliz. Daha aktif olunabilir diye düşünüyorum. Ama Risale Haber gibi, RİNAP gibi faaliyetleri gördükten sonra biraz daha ümitlendim. Yeni haberim oldu bu çalışmalardan. Aslında geç kalınmış bir faaliyet olarak görüyorum. Klasik hizmet tarzı artık geride kaldı yeni alanlarda yeni hizmet araçlarını devreye sokmak gerekiyor.
Gördüğüm kadarıyla diğer cemaatlerde de bu sıkıntı var, bir doymuşluk söz konusu aynı şeyleri tekrar etmekten gelen bir yorulmuşluk seziyorum. Gevşeme söz konusu, o nedenle onları da işin içine çekmek lazım ve bu hizmetlere hız vermek gerekir. Böyle giderse tıkanma devam eder. Tüm cemaatlerin ortak yapacakları şeyler vardır. O ortak işlerde bir araya getirmek lazım. Yeni gelişen teknolojiden de yaralanarak bu hizmete hız kazandırmak gerekir. Hiçbir cemaat tek başına yapamaz. Bir şeyleri yapabilmek için birlikte hareket etmek artık zaruret haline gelmiş. Bir cemaat ne kadar büyürse büyüsün bu hizmetleri tek başına yürütemez. Mutlaka diğer cemaatlerle birlik noktalarını bulması gerekir ki, neticeye ulaşılsın.
Özellikle entel geçinenlerin bu birikimlerini ortaya çıkarmaları gerekir. Yani, Risale-i Nurları ciddi anlamda araştırıp bugünün ihtiyaçlarına cevap verecek eserlerin ortaya çıkarılması lazım. Nur talebeleri bol bol okumalı ve en önemlisi yazmalı, birikimlerini kaleme almalı ki, yeni nesiller daha rahat hizmet etsin. Hamal da olsa madem Risale-i Nurları okumuş o kişinin yazacağı bir şeyler vardır. Risale-i Nur’u kendi dünyasında bir şekilde yorumlamıştır. Onu kaleme almalı, yazmalı yeni kuşaklara aktarmalıdır.
Mesela Hekimoğlu İsmail daima bize yazın derdi. Abi biz bir şey bilmiyoruz. Ne yazacağız derdik. Bize sorardı ne iş yapıyorsun? diye biz musiki ile uğraşıyoruz derdik. Tamam işte musiki açısından ne anlıyorsan onu yazacaksın. Hatta ben o dönemde İttihat Gazetesine musiki yazıları yazıyordum. İdarecilikle ilgili yazılar yazıyordum. Ama bu gün öyle değil ki, bugün her imkan var, eleman da çok, her branştan binlerce elemanlarımız, akademisyenlerimiz var. İnternette her şeyi anında buluyorsunuz. O nedenle bugünün Nur Talebeleri yazmalı. Mesela o dönemde bir bakanlıkta genel müdür ihtiyacı vardı aradık Türkiye’de o işe layık 3 kişi bulabildik. Onların da zaten işleri vardı. Yani, eleman yoktu kaht-ı rical söz konusuydu. Buna rağmen o günlerde daha çok eser üretiliyordu. Bugün de yapanlar var ama yalnız kalıyorlar, desteklenmiyor. Bunlarla ilgili müesseseler kurulmalı ki, insanlar rahat eser üretsin. O nedenle bu tarz çalışmalarınızı bir kez daha tebrik ediyorum. Bu çalışmaları gördüm şevk aldım. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
-Son-