Cemaatlerin vazifesi iman hizmetidir, iktidarı hedefleyemezler

Cemaatlerin vazifesi iman hizmetidir, iktidarı hedefleyemezler

Risale-i Nur Enstitüsü'nün düzenlediği 12. Risale-i Nur Kongresi yapıldı

Risale Haber-Haber Merkezi

Risale-i Nur Enstitüsü'nün düzenlediği 12. Risale-i Nur Kongresi yapıldı. “Cemaatler, Devlet, Siyaset ve Müsbet İman Hizmeti Olarak Risale-i Nur” ana başlığıyla alanında uzman yaklaşık 50 akademisyen, araştırmacı ve yazarın katıldığı masa çalışmalarında şu başlıklar ele alındı: "Cemaatler, Devlet ve Siyaset", "Cemaatler ve Sivil Toplum", "Cemaatler ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Geleneği", "Cemaatler ve Müsbet İman Hizmeti Olarak Risale-i Nur", "Cemaatler, İslamofobi ve Radikal İslami Gruplar."

Enstitü tarafından yapılan açıklamada din-siyaset ilişkisinin insanlık tarihi boyunca tartışma konusu olduğu ve bu tartışmaların büyüyerek ve derinleşerek devam edeceği vurgulanırken, Bediüzzaman'ın yeni yaklaşımına dikkat çekildi:

EN İYİ ÇARE CEREYANLARIN KUVVETİ YERİNE İNAYET VE TEVFİK-İ İLAHİYEYE DAYANMAKTIR

"Türkiye ve İslami cemaatler denilince şüphesiz ilk akla gelmesi gereken Bediüzzaman Said Nursi’dir. Onun fikirleri hem Risale-i Nur cemaatlerini hem de Türkiye’deki diğer İslami cemaatleri etkilemiştir. Bediüzzaman, cemaat, tarikat, devlet, siyaset ve iktidar kavramlarını yeni bir Kur’ani yaklaşımla ele almış ve bunları Risale-i Nur eserlerinde ortaya koymuştur. Dine hizmet eden tarikatler ve cemaatlerin nasıl hareket etmesi gerektiğine dair tespitlerde bulunmuştur.

Bediüzzaman, “Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok” diyerek durduğu yeri belirlemiştir. Said Nursi, en son dersinde Risale-i Nur’un hizmet metodunun esasının “müsbet iman hizmeti” olduğunu şöyle açıklamıştır:

“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.”

Bediüzzaman, kendi mesleğinin muhabbeti ile hareket etmiş, başka mesleklerle rekabet etmek ve eksiklikleriyle uğraşmak yerine doğrudan doğruya ihlası esas almıştır. Müsbet iman hizmeti çerçevesinde imanlı ve ahlaklı bir nesil yetiştirilmesini benimsemiştir. Buna binaen devletin idaresi gibi dünyevi gayeleri takip etmek yerine tek tek fertlerin imanla kabre girmelerini ve ahiret saadetlerini hedeflemiştir. “En iyi çare cereyanların kuvveti yerine inayet ve tevfik-i İlahiyeye dayanmaktır” diyerek dünyevi güç ve makamlara itibar etmemiştir.

CEMAAT DEĞİL CEMAAT GÖRÜNTÜSÜNDE TEHLİKELİ BİRER ÖRGÜT

Türkiye’de özellikle son dönemde yaşanan hızlı sosyo-kültürel ve siyasal değişimlere bağlı olarak İslami cemaatlerin temsil edilme ve siyasal sistemde daha aktif rol almayı tercih ettikleri gözlenmektedir. Siyasi ve dünyevi gayeler ise ahiret odaklı hizmet etmeleri gereken İslami cemaatlere yönelik bazı şüphelerin oluşmasına sebep olmaktadır. Fakat özellikle altı çizilerek belirtilmelidir ki (15 Temmuz darbe girişimi göstermiştir) siyasi ve dünyevi hedeflere büyük bir hırsla kilitlenmiş ve o yolda her türlü yolsuzluk ve hukuksuzlara tevessül etmiş yapıların cemaat değil belki cemaat görüntüsünde tehlikeli birer örgüt olduğu anlaşılmıştır."

CEMAATLERİN ASLİ VAZİFESİ İMAN HİZMETİDİR, İKTİDARI HEDEFLEYEN TASAVVURLAR DEĞİLDİR

“Cemaatler, Devlet ve Siyaset” başlıklı masa çalışmalarının ortak deklarasyonu ise şöyle:

1-Sosyolojik bir gerçeklik olarak cemaatler, bireylerin dindarlık tecrübelerini diğer insanlarla beraber gerçekleştirmelerini sağlayan önemli insani yapılar ve imkânlardır. Hz. Peygamber’den (asm) bu yana var olan İslam cemaatinin hedefi, Allah rızası ve ahiret için çalışmak olmuştur.

2-Cemaatlerin asli vazifesi iman hizmetidir, iktidarı hedefleyen tasavvurlar değildir. Bediüzzaman, Hz. Hasan’ı (ra) örnek alarak iktidardan uzak duran geleneksel ulema çizgisine uymuştur. Hayatının her döneminde iktidara “talip olmak” yerine “iktidardakilerin yanlışlarını düzeltmeleri” için ikazlarda bulunmuştur.

3-Cemaatler devlete hâkim olmak için dini basamak yaparak kadrolaşmamalıdır. İktidar ve iktidar ortağı olma talebinde bulunmamalıdır. Toplumsal tabanlarını ve nüfuzlarını kullanmak suretiyle siyaset alanında kendilerine özgü hegemonya alanları, ilişkileri ve yapıları oluşturmamalıdır.

4-İslâmiyet ve İslâm’a hizmet, bütün siyasetlerin üstünde olduğu göz ardı edilmemelidir. Çünkü din herkesin ortak değeridir. Bir partiye veya toplumsal gruba indirgenmesinin toplumda ikilik çıkarması kaçınılmazdır. İslamî tebliğde esas olan fertlerin gönlünü dine ısındırmak ve iman hakikatlerini anlatmak olmalıdır.

5-Cemaatler, Dört Halife Devri’nde uygulaması yapılan demokratik değerleri içine sindirmelidir. Seçimle iş başına gelen iktidarları kabul etmeli, toplumun birlik ve huzur içinde yaşaması için gayret göstermelidir.

6-Bir köyde iki muhtar, bir ilçede iki kaymakam, bir ilde iki vali olmaz. Bunun gibi; iktidarlar ve yönetimler yapıları gereği icraatlarında ortaklığı ve müdahaleyi istemezler. İktidar odaklı dini faaliyetler her şeyden evvel dine ve dindarlara zarar verdiği gibi, dine müdahaleler de halk nezdinde devletin itibarını zedeler.

7-Devlet, Medine Sözleşmesi örneğinde görüldüğü gibi, halka hizmeti esas almalı, farklı inanç ve kültürel değerlere sahip grupların özgürce hayatlarını sürdürmelerine imkân tanımalıdır. Bediüzzaman’ın “malikiyet ve serbestiyet dönemi” dediği özgürlükçü dönemin özelliklerinin görülmeye başladığı şu zamanda adalet, hürriyet ve kanun hakimiyetinin sağlanması için çalışılmalıdır.

8-Devlet, tarikat ve cemaatlere kendisinden bağımsız sivil, sosyal yapılar olarak bakmalı; toplumsal yarar için çalışan bütün sivil oluşumlara eşit mesafede durmalıdır.

9-İslam cemaatinin Hz. Peygamber’den (asm) bu yana var olan bir gerçeklik olduğu asla unutulmamalıdır. Son zamanlarda bazı fırsatçıların, cemaat kavramını kendi emellerine alet eden FETÖ’yü bahane ederek, cemaatlere saldırması iyi niyetle açıklanamaz. Böyle fırsatçıların İslam cemaatini bölme, birbirine düşürme girişimlerine karşı uyanık olunmalıdır.

10-Bediüzzaman, yaşadığı dönemde, her türlü hukuk dışı icraatlara, komiteciliğe ve darbelere şiddetle karşı çıkmıştır. Cemaatler millet iradesini hiçe sayan bu tür darbelere karşı demokratik değerleri korumalıdır. 15 Temmuz’da olduğu gibi hukukuna sahip çıkarak, millet iradesinin tecellisinden asla vazgeçilmemelidir.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.