Cennetim biçim biçim

Vaktiyle, bir Zerre Risalesi tefekkürüyle yazdığım 'Ya hepimiz dönüşüyorsak?' yazısında şunu anlatmaya çalışmıştım becerebildiğimce: Belki de hepimiz cennete ve cehenneme dönüşen bir âlemin içinde, 'dönüştürücüler' olarak istihdam ediliyoruz. Zulmette bıraktıklarımız bizi cehennemde bulacak, iman nuruyla aydınlattıklarımız ise cennete dönüşecek; böyle birşeyler anlamıştım Zerre Risalesi'nde söylenilenlerden. Şimdi, onun bir adım ötesinde, ama yine onunla ilgili birşeyi 6. Söz'de farkediyorum. Görüyorum ki; Bediüzzaman Hazretleri orada ayet-i kerimede geçen 'cennet' ifadesini sadece 'gelecekte yaratılacak bir ülke' veya 'daha sonra bağışlanacak olan bir mükafat' gibi yorumlamıyor. Adeta her an ve her defasında bir alışverişimiz oluyor Allah'la bizim. Her an canlarımızı ve mallarımızı satıyoruz, Allah da karşılığında bize bir cennet bağışlıyor. Ahiretin cenneti kadar hakikat bir an'ların cenneti.

6. Söz'de tefsir edilen ayet-i celileyi çoğunuz hatırlamıştır. Ama ben yine de alıntılayayım: "Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara cennet vermek sûretiyle satın almıştır." Tevbe sûresinin 111. ayeti olan bu müjde, ilk bakışta hemen farkettiğimiz bir kesinliğin altını çiziyor. Yani müminler bu alışverişi yapmışlardır ve cennetlerini de almışlardır. Fakat bunu, bulunduğumuz kayıtlı konum itibariyle düşününce anlamak biraz güçleşiyor. Zamanın içinde olduğumuz ve ahiret âlemi geleceğin en ucunda, varamadığımız bir mesafede olduğu için, Allah'ın bir alışverişin bittiğini ve cennetin verildiğini söylemesi tuhaf gelebilir. Bu ayetin meali biraz şuna benzer dünyamızda, bu yüzden: "Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek sûretiyle satın 'alacak'tır." Biraz daha gelecek zamana dair bir ümit.

Cennet bizler için henüz dokunulabilir değil. O halde biz bu karşılığı henüz alabilmiş değiliz. Alışverişe bitmiş gözüyle nasıl bakabiliriz?

Fakat Cenab-ı Hak bizim mahkûmu ve mecburu olduğumuz kayıtlardan müberra ve münezzeh olduğu için, yani Ezelî ve Ebedî olduğu için (buna bir tür zaman-dışı'lık da diyebiliriz) gelecekte olacak birşeyin onun nazarında şu an olan birşeyden farkı yoktur. Metin Karabaşoğlu abinin sıklıkla tekrar ettiği gibi: "Allah 'Ol' dedi ve biz 'Ol'un içindeyiz." Bu nedenle bize göre gelecekte olacak birşeyin Cenab-ı Hak tarafından olmuş veya şu an oluyor gibi söylenmesini yadırgayacak birşey yok. Ancak yine de insan heyecanlanıyor. Allah, aynı zamanda Hakîm. Bir harfi, bir nefesi bile hikmetsiz yaratmıyor. Acaba bu ayette 'alacağım' diyemez miydi? Neden dememiş? Sorular hikmet avcılarıdır. "Önce sorular yaşanır!" Severim bu yüzden onları.

Birkaç gün önce 'Sormaya bakacağız' yazısını yazarken bu soruya dair bir cevap farkettim 6. Söz'ün içerisinde. Bediüzzaman'ın, aynı ayeti tefsir ederken, genelde müfessirlerin tercih ettiği şekilde, o ayetten 'sadece ahiretteki cenneti' anlamadığını; cennetlerin sayısını "İşte, beş mertebe, kâr içinde kâr..." ifadesinde altını çizdiği gibi 'beş çeşit' tevil ettiğini gördüm. Hatta bu noktada 'satın almıştır' ifadesini de böylesi bir 'beş mertebe cennet' içinde tevil edebildiğini farkettim. Zira burada geçen cennet, yalnız ahirette kavuşulacak bir mükafattan ibaret değilse; yani dünyadaki hazır karşılıkları da içine alıyorsa, o halde 'satın almıştır' ifadesini geçmiş ve şimdiki zaman için kullanabilmek mümkün ve mantıklıydı. Hemen 6. Söz'deki kâr tariflerine sığınayım burada:

"Birinci kâr: Fânî mal bekâ bulur..." Yani yaptığın fiillerin yok olup gidici olmadığını, Bakî-i Zülcelal yolunda işlenen amellerin hem kaydedildiği, hem unutulmadığını, hem ziyan olmayacağını, hem de cennet sûretinde sonsuza dönüştürüldüğünü bilmen sana verilen birinci cennettir. Yoksa o 'batıp gidenlerin' ardından çok ağlayacaktın.

"İkinci kâr: Cennet gibi bir fiat veriliyor..." Burada konsantre olunması gereken cennet değil, 'fiyat' bence. Bir fiyat veriliyor yani insana. Hemen o güzel işi yaptığı anda. Bunu ben 'Satmaya bakacağız' yazımda yeğenimle oynamaktan aldığım lezzetle örneklendirmeye çalışmıştım. Yaptığınız her iyi şeyin içinde aldığınız lezzet türünden size bağışlanmış bir küçük cennet var. Ki o cennettir çoğu zaman sizi o iyi işi yapmaya sevk eden.

"Üçüncü kâr: Her âzâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar..." Kullanılış amacı, kullandığın şeyin değerini arttırdığına göre; yani amacın yüksekliği ve kıymeti, yapılan fiile de artı değer olarak yansıdığına göre Allah rızası için yapılan bir fiilden, kullanılan bir yetenekten daha yüksek değeri bulabilecek bir iş, bir âzâ, bir hasse, bir kabiliyet, bir yetenek yoktur. Niyet, amellere içirilmiş bir iksir gibidir. "Meselâ, göz, bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, geçici, devamsız bâzı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsâniyeye bir kavvat derekesinde bir hizmetkâr olur." İşte bu değerleniş ve 'hayatını yaşanılır kılan anlam' üçüncü cennetim.

"Dördüncü kâr: İnsan zayıftır, belâları çok; fakirdir, ihtiyacı pek ziyâde; âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâle dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdânı dâim azab içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar; ya sarhoş veya canavar eder." İşte dördüncü cennetin de seni, yaptığın şeyi Allah'ın rızası için, dolayısıyla ona dayanarak ve güçlükle karşılaştığında ona sığınarak yaptığın için, buluyor. Böylesi bir dayanak bulan daha dünyada iken bir cennet almış değil midir? Dikkat et: "Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler" tesellisinde bir cennet saklı. Umut, aynı cennettir.

"Beşinci kâr: Bütün o âzâ ve âletlerin ibâdeti ve tesbihâtı ve o yüksek ücretleri en muhtaç olduğun bir zamanda Cennet yemişleri sûretinde sana verileceğine, ehl-i zevk ve keşif ve ehl-i ihtisas ve müşâhede, ittifak etmişler." İşte bu da ayetin manasından hemen anladığın ahirette sana verilecek olan cennet. Dilerim, Allah bizi seninle orada da buluşturur, esması hakkında sonsuza dek konuşturur.

İşte beş cennetin. Şimdi buradan anla ki; ikinci cennette zikredilen 'cennet gibi bir fiyat' ile kastedilen de ahiretteki cennet değildir. Çünkü zaten beşinci cennette o cennet kastediliyor. Böyle bir tekrar neden yapılsın? İkiyle beş neden aynı olsun? İkincisi cennet gibi bir 'fiyat'tır, beşincisi cennetin kendisidir. Ben böyle anladım. Bediüzzaman'ın ayeti tefsir edişinin böyle bir zenginlik olduğunu farkettim. Hatalı görüyorsan beni, senden de okumak isterim elbet satın alınmış canımın ve malımın hikayesini.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.