Ceviz ve kabuğu

Âlemde her şeyde, görünen yüzlerinin ardında açıklanması zor boyutları olduğu günümüzde kabul görmüş bir esastır. Bilim dünyası bunu, bilinmezlikler ya da tanımsız kabul etmiştir. Mana âlemin de ki yansımalarına bu sayede bakma gereksinimi duymaktan yoksun kalmışlardır. Aslında beşeriyetin mevcutla dul himmet anlayışının arkasında bir arzu ve istek iştihasızlığı yatmaktadır. Cevizin kabuğunda ki sanatı gören akıllar acaba cevizin tadını almaktan niçin kaçınırlar hiç düşündünüz mü?

Bu işin esasında, yapılan o kadar dünyevi meşguliyetlerin yanında bunlara ilave olarak düşündüğü, manevi âlem de ki buhranlarını, noksaniyetlerini kapatma gerekliliği çıkacaktır. Bu mesele de, yeni çalışma alanları, yeni meşguliyetlere gerekli zaman demektir. Sözüm ona, o kadar mesele varken neden insanoğlu iç âlemine vakit ayırsın ki? Yani, kabukla iktifayla yetinen bedenler aç kalan ruhlarını doyurmaktan aciz kalırlar.

Bu noktada devreye ‘… Kışır ile meşgul olur’ sözünün ne kadar da oturduğunu söylemek gerekir. Dünyevi meşguliyetler ne kadar lazım olsalar da bu lazımiyetleri elzemiyete dönüşmekten acizdir. Şu kadarını nazar-ı dikkatlerinize sunmak isterim ki, nereye gidersek gidelim, hangi ilmin kapısını aralarsak aralayalım, ister doktor yahut mühendis olalım ya da bir şair hiç fark etmez. İcra ettiğimiz meslek, meşreb ve sanatlarımızın mana âleminde bir boyut kazandığının ve bu boyutun görünen şu sefine-i Rabbanide birer yansımalarının, birer aks-i sadalarının olduğunun farkında olmamız gerektiği mühim bir esastır. Cevizi kabuğuna bakmak demek, tadını almak ona yüklenmiş faydalardan yararlanmak demek olmasa…

Bundan sonrası ise ‘lübbü bulmak…’ manasının ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Bilim dünyasının bu karanlık noktalarının anlamına ulaşması demektedir. Okuduğumuz fenlere bir boyut daha kazandırır. Bu, marifetullaha ışık tutan ilimdir. Bu kadar ince ve hassas bir mizan üzerinde duran kâinattaki incelik, sanat, zerafet ve hakikatler esasında hakikati bulmak demektir. Öze ulaşmak için gerekli gayretin ismidir. İnsan ki, cevizin tadını aldığında artık kabuğu çöp olur, yakacak olur. O tadı içinde saklayan bir kılıf olur. Bu kadar sanatlı ve zevkli ceviz kabuğu yaratan acaba lezzetini içine koymamış olabilir mi? Bununla birlikte sanatkârına hüsn-ü teveccühlerimizi iletmeden sadece yapılan eşyaya teşekkür etsek haksızlık etmiş olmaz mıyız?

İşte, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, sanatları yapan mahir bir ustanın varlığının sanattan daha üstün olduğunu ve bu kemalatın, her yaratılmışın üzerine kendi imzasını işlediğinden bahsediyor. Bu kadar hassas bir terazi üzerinde duran kainattaki dengelerin aslında bize bakan yüzünün yanında mana aleminde de bir boyut kazandığını dile getirerek; esasın bu olması gerektiğini, yoksa dünyada ki her isme bir sıfat yüklemenin kışırla (kabuk) uğraşmak demek olduğu ‘Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan, hayalâta sapar.’ sözleriyle ifade ediyor.

Abdülkadir Arpaguş

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum