Cürümler İşleniyor

"Behey garip ahi yanma boşuna
Bu hal gider mi hiç hakkın hoşuna
Kahharı zülcelâl ismin burcuna
Cebrail (a.s) felaket astı gidiyor."
                                       Veli Ahi

Her şeyin bir görünen bir de görünmeyen tarafı vardır.
Buna bir manada; âlemi şehadet ve âlemi misal da denir.
Bazen âlemi şehadette görünen kısım son derece küçücük gözükürken âlemi misaldeki varlığı hayallerimizin alamayacağı kadar büyük olabilir.
Mesela hafızamıza baktığımızda; âlemi şehadetteki görüntüsü bir mercimek kadar gözükürken, âlemi misaldeki görüntüsünü tasavvur ettiğimizde sınırsız bir büyüklük olduğunu his edebiliyoruz.
İsterseniz meselemizi daha da somutlaştıralım; Örneğin Google’a hiç dikkat ettiniz mi?
Sınırsız bir bilgi yüklenmiş. Ne arıyorsan binlerce sayfalık verileri nazarımıza getiriyor.
Peki, gerçekten bu verilerin bulunduğu âlem nerde görebiliyor muyuz?
Bir mail açıyorsunuz onbinlerce metrekarelik alanınız oluyor.
İstediğiniz kadar bilgi saklayabiliyorsunuz.
Hakikaten bu alanların mekânı nerede? Sadece PC’de internete yazı yazıyorsunuz sınırsız alan çıkıyor. Sınırsız veriler çıkıyor.
Bu demektir ki aslında yaşadığımız dünyada farkında olmadığımız birçok âlemlerle iç içeyiz ama görmüyoruz.
Kur'an âlemlerden bahseder, âlemi melekût der. Âlemi mülk der. Âlemi berzah der. Cinler âlemi der. Der… Der taa 18 bin kadar âlem der.
Beddiüzzaman bu konuyla ilgili şöyle der;
"Kâinat birbirine sarılı çok yapraklı bir gül goncası gibi, binler perde perde içinde sarılı, birbiri altında saklı âlemlerden meydana gelmektedir."

Bu âlemler ve bu âlemlerdeki hareketlerin hiç birisi başıboş şeyler değildir.
"Gökyüzünde ve yeryüzünde meydana gelen tüm değişimler ve hareketler, kâinatın sessizce konuşması ve Cenab-ı Hakkı tesbih etmesinden başka bir şey değildir."
"eşya, tesbihat ile Sani-i Zülcelal'in tecelliyat-ı Esmasına mukabele edip, bir naz-niyaz zemzemesidir"
"O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin."
*                               *                                *
Noktalar mekâna an ise zamana döner.
"Ve biz insanlar doğduğumuz andan itibaren belirli dış uyaranların, genetik faktörlerin, pek çok farklı sistemin işleyişiyle varlık âleminde bir konum kazanmışız."
Görmek ile bakmak arasındaki farktan tutun bilmek ile yaşamak mesafesine kadar ki tabakalar kadar değişkenlikler söz konusudur.
Evet, kurgulanmış bir kâinat ve bu kâinatta iç içe dizayn edilmiş farklı âlemler.
Ve bu âlemlerde kusursuz işleyişler, bir zerrenin kâinatı hercümerç edecek kadar etkiye sahip olduğu bir düzenek ve bu düzenekte bir zerrenin bile asla görevini ihmal etmeyeceği kadar mükemmel bir sistem.
 
Ve işte bu sisteme uymayan tek mahlûk insan…
"Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin" gerçeğine rağmen tüm kâinatı tahkir edecek kadar cüretkâr olan insan…
Aslında inanmayanı anlayabilirim ama ya inananların bu gerçeklere rağmen işledikleri zulüme ne demeli?
Allahın bütün sıfatları asla yanlışı kabul etmez, asla müdahaleyi kabul etmez.
Evet, bu gerçekler ışığın da düşündüğümde, sizleri bilmem ama benim dünyamda bazı zamanlar var ki ruhumun kıskaca girdiğini hissederim.
Aslında maddi âlemde her şey tam takır işliyor gibidir. Görünürde hiçbir farklılık yoktur, ama bakarım ki adeta kalbim daralmakta iç âlemimde fırtınalar kopmaktadır.
Ve tenhaları seçerim.
(özelikle resmi bayramlarda ruhumda böyle sıkıntılar oluşur)

Bir diğer tarafta; şunu da bilirim ki, insan bazen görünen âlemdeki olağan değişimleri hayra yormaz, sonra bu kötü yorum umumileşir ve bu hal umumi dua yerine geçer derken küçük de olsa bu "dua" indi ilahide kabul görür ve bazen felaketler kaçınılmaz olur.
Hani bazı sabahlar uyanırız ki dünyayı tozlu bir duman kaplamış ya...
İşte öyle bir günde o tozlu dumanın geliş sebebi bilinmediği için herkesin içini bir korku bir endişe sarar ve herkes "kesin kötü bir şeyler olacak" düşüncesine kapılır.
Zira Cenabı Kakkın "kulum beni nasıl görürse ona öyle muamele ederim" gerçeği doğrultusunda umumi dualar yanlış da olsa cevap görür.
Hatta bazen bu dua umumi de olmayabiliyor.
Yani bazen Allah’ın sevgili bir  kulu (veli veya kutup mertebesinde bir kul) aşırı bir şefkatten ya da yanlış görmesinden dolayı tam tersi dua ettiği halde Cenab-ı Hak'ın kabul etmesi misali...
Bediüzzaman’ın Mekke'de yaşayan "kambur" diye tarif ettiği bir kutup ile İstanbul'un fethi sırasında Akşemseddin ve Cibali Babanın mübarezeleri gibi...
*                         *                       *
Gelelim madalyonun bir düğer yüzüne;
Umumi ve yanlış görmeler sonucu oluşan hatalar bir yana.
Büyük zatların masumane yanlışlıkları da bir yana.
Peki, bile bile ehli-hak diye tabir edilen kesimlerin dünyevi bir menfaat uğruna kâinatın hiddetine, mahlûkatın nefretine, mevcudatın öfkesine sebep olabilecek hatalar zincirine ne diyeceğiz?
Acaba nasıl bir şirk işlendiğinin farkındalar mı?
Evet, yukarda bahsetmeye çalıştığım gibi bazen içimizin karardığı ruhumuzun daraldığı zamanlara dikkat edin, mutlaka umumi hataların işlendiğini göreceksiniz.
Bu umumi hataların tıpkı kimyadaki çözeltiler gibi kurulan düzenekte bütün bölümlere eşit dağıldığı misali umumi cürümler bütün âlemlere sirayet eder ve ortada hiçbir şey yokken ruhunuzun sıkıldığını görürsünüz.
Zira işlenen cürüm azimdir, tehlikelidir.
Aşağıdaki cümleyi dikkatli okursanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.

"Bir zihayat, cüzî bir şifası veya bir rızkı veya bir hidayeti için Cenâb-ı Haktan başkasına hakikî minnettar olmak ve başkasına perestişkârâne medih ve senâ etmek, rububiyetin azametine dokunur ve ulûhiyetin kibriyasına ilişir ve mâbudiyet-i mutlakanın haysiyetine dokundurur, celâlini müteessir eder." (Bediüzzaman)
Müteessir olan bir "Celalden" Allah'a sığınırım.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.