İsmail BERK
Dijital kuşak işbaşında-2
Gençleri çatıştırmadan diyalogları sıklaştırmak
Gençliği doğru anlamak, tepkilerini doğru okumak, ona bir şeyler söylemek, bazen de söylememek, kıvılcımlarını görmek, ateş pare zekalarına dokunmak, umutlarını fitillemek, müspete yönlendirmek, başlı başına bir yenilenme senaryosudur.
Gençliği anlamak için epey ders çalışmamız lazım. Bir müşahedemle kendimden örnek vermek istiyorum. Düşüncelerimin ve duygularımın onları anladığı zamanlarda bile davranışımın ve altyapımın yetmediğini görmek, kuşağım adına sorumluluklarımızı iyileştirme yönünde ciddi bir veri olmaktadır. Bunu her kes kendi aleminde sorgulamalıdır.
Düşüncelerimizin, iyi niyetimizin ve yaklaşımlarımızın doğru olması yetmiyor. Gençler, öncelikle anlamak yerine algılamakla işe başlıyorlar. Algı, her zaman gerçeğin kendisi ile örtüşmediğine ve gerçek olmadığına göre, takdim, tehir, biçim/form, şefkat, sabır, kademeli yansıtma, üsul/üslup, duyarlılık ve birlikte uygulama süreçlerinde arkadaşlık/rehberlik önem kazanıyor.
Gençliğin potansiyel eğilimlerini önceden fark etmek, koruyucu sağlık gibi koruyucu ruh sağlığı ile hakiki beslenme ünitelerini doğru devreye sokmak gerekir. Bu üniteleri; İman,ahlak,tefekkür ve tecdit içinde tezahür eden davranışlardır. Bunların model olarak sunulması, birlikte düşünme iklimi ve beraber uygulama eşitliği ile ancak köprülerimizi sağlam atabiliriz.
Tahkiki imanla beslenen üniteler kendi ikliminde rahatlıkla çiçek açabilir.
Zor, karmaşık, çok bilinmeyenli bir denklemin çözüm metotları olsa bile denklemle uğraşmak ve çözmek çok ciddi zihin yoğunlaşması ister. Mutlaka tefekkür penceresinden, hayatın içinden emek vererek ve gayret ederek sorumluluk üstlenilmelidir. Kazanmayı bilen, helal-haram dengesinde ilerleyen, makul, insaflı ve mütevazı olup kendini merkeze koymayan orta ve genç kuşağın kendilerinden sonraki alt kuşaklarla ciddi köprüler kurmaları şarttır. Otuz yaşın altındaki yeni nesil kuşağın eline verilen malzeme ve elde edilen sonuçlar ile doğru tercihleri hakkında sağlıklı yaklaşımlar ortaya konulması icap eder.
Onlarla el ele inşa edilecek bir gelecekte, beraberliğin tadı huzur getirir. Sadece ekonomik kıstaslar ve kariyer rahatlığı değil aynı zamanda bir fikir ve aksiyon insanı profilini ortaya çıkarmak ve buna göre başarıları pekiştirmek gerekir.
Seçimden, geçimden, unvandan başka bir şey düşünmeyen bunları da ömür boyu hep vatan-millet için isteyen yorgun insanlar acaba yeni bir enerji transferi ile gençlere kılavuzluk verebilirler mi? Kendisi sosyal sendromlarla boğuşan, hayatı düze çıkaramayan zayıf bakış açıları ile hangi uzak menzile ışık tutabilirsiniz? Vizyon ve ufuk yetersizliği geleceği ve bilhassa gençleri nasıl kuşatabilir?
En çok yeniden dirilişin ruhi zevkine muhtaç olan ve şefkat isteyen dijital kuşağın, yaralarını görmeden nasıl merhem olunabilir? Sathi bir nazar, problemleri çözmeye ve sızıları dindirmeye yetmez.
Yaşlı kuşak, kemale eren vasıflarını ve emanetlerini artık yeni kuşağa bırakmalıdır. Kemalatları varsa, onu yaşatacak ruhlara ortam ve altyapı hazırlamalıdır. Statükoculuktan kurtulup yeni kuşağa inisiyatifi devretmeli ve yol vermelidir. Emanetçi kuşak, onları anladığı ve göz göze geldiği diyaloglarında, hakikat dışı tutum ve durumlara düşürecek yanlışlıklardan uzak durarak güven tesis etmelidir. Sadece doğruyu söyleme, yalan söylememe yönünde sorumluluk taşıdıklarının idrakinde olmalıdırlar.
Gençlerle konuşurken, kişileri tezyif eden, gıybet ve iftiraya yol açan ucuz ve saplantılı beyan ve değerlendirmelerden uzak durulmalıdırlar. Böyle bir telkin ve miras, soğuk savaş dönemlerinin sermayesi olarak maalesef ajitasyon ve taraftar kızışması yapmaktadır ki, arada birkaç nesil –özellikle gençler ve çocuklar- ezilmektedir. Üst kuşakların tribünden ve güverteden bakan bir mizansenle kendini tatmin saikiyle boğuşmalardan medet uman tavırları aşırı politik kümelere ve bölünmelere sebebiyet verir. Toplumun ve alt kümelerin yaşadığı birçok sıkıntının kaynağı budur. Güvertedekine Kendine bir güvence sağlayan bu menhus haller, nefsin ve şeytanın insana kendini önemseten oyunları birlikte perişan sonuçlara sebebiyet vermektedir. Zihni dumura uğratan akıl tutulmaları bu süreçle beraber gemedir ki, diyalog/şefkat/temkinli olma ve empati tamamen devre dışı kalmaktadır.
Tarafgirlik asabiyeti ve inadın gör gözü artık devrededir. Kurtarıcılarımız olan öncekiler ise dümeni çatışmacı alana kırıp artık “Giden gider kalan sağlar bizimdir.” misali nefret tohumları yeşerecek şekilde ekilmiştir. 12 eylül öncesi kuşak,70’lı yıllarda bunu çok yaşadı. Hala şahsi/fikri/sosyal/etnik çatışmaların cephesine gençleri sürmek doğru/yanlış tercihlerle fanatizme dönüşecek sertleşmelere kapı açmak ciddi bir vebaldir. Ailelerde bile aile içi fertler arası ekilen ve büyüklerin telkini ile şablon oluşturan tarafların yıllar yılı tamir edilemediğini bilmekteyiz. Buna rağmen bu hastalığın, yani husumet hastalığının bu kadar revaç görmesi ciddi patlamaların tetikçisi olmaktadır.
İşte burada savunmasız olan gençlerdir. Aldıkları her negatif telkin birer hançer gibi duygu ve düşüncelerinde feveranlara veya aşırı itaat içinde bağlanmalara tahvil ettirilmektedir ki, heves ve heyecanın hakim olduğu bir genç için fırtınalar kopmuştur bile. Bu soğuk savaş yılları alışkanlıklarının coğrafyamızda hala devam ettiğini görmek ciddi bir olumsuzluktur. Gerçek bir silkiniş, kendimizle yüzleşme ve hata paylarımızı görmekle telafisi mümkündür. Aksi halde savunma ve itham refleksleri büyükleri küçülttüğü gibi küçükleri de güvensiz bir diyaloga mahkum eder.
Üstelik hep silkineceğiz hem de yeni artçılarla ve her daim sorgularla. Bu çağın bundan kurtuluşu yok. Eski metotların demode olduğunu unutmadan. Sokağımızda yaşananlara sadece dönem/mevsim itibariyle değil, daha kalıcı noktalardan bakarak bigane kalmamalıyız.
Konuya devam edelim inşallah.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.