Dikkat ve dikkat dağıtıcılar asrı
“Dikkat” konusu; “Dikkatin Mahiyeti”, “Dikkat Dağıtıcılar Asrı” ve “Nasıl Bir Dikkat” başlıkları altında incelendi.
Diyarbakır Kültür Merkezi (DKM) tarafından hazırlanan üniversite seminerleri, ara tatilin ardından kaldığı yerden devam ediyor. İkinci dönemin ilk semineri Mehmet Yolcu tarafından sunuldu. “Dikkat” konusu; “Dikkatin Mahiyeti”, “Dikkat Dağıtıcılar Asrı” ve “Nasıl Bir Dikkat” başlıkları altında incelendi. Seminerin içeriği ise şöyleydi:
1-Dikkatin Mahiyeti
Dikkat, incelik, dakik oluş, ehemmiyet ve kıymet verme anlamlarına gelmektedir. Ruhumuza derç edilmiş olan hadsiz kuvvetleri belli bir noktada toplayarak yani duygularımızla belli bir şeye yönelerek ona konsantre olmaktır. Zübeyir Gündüzalp Ağabey, Kur’an’ın parlak hakikatleriyle, ruhun yüksek kuvvetlerini hareket ettirmek için takip edilecek gayenin iradi dikkat ve çalışma olduğunu belirtmektedir.
Dikkat sözcüğü Risale-i Nur’un birçok yerinde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Örneğin; kemal-i dikkat, ehli dikkat, cay-ı dikkat, medar-ı dikkat vb. bütün bu ifadeler dikkatin geniş bir anlamı ve diğer kelimelerle bağlantısı olduğunu göstermektedir.
İnsanın her bir azasının ve duygusunun Risale-i Nur’dan alacağı bir hisse, bir pay vardır. Bunları almak için de o aza ve duygunun dikkat etmesi gerekir. Her bir azanın hissesi, payı ve derecesi ayrıdır. Örneğin bazen gözün dikkat etmesi gerekir, bazen kulağın, bazen kalbin, bazen aklın ve bazen de bütün duyguların dikkat etmesi gerekir. Hangi duygumuzun ne zaman dikkat etmesi gerektiğini ise karşılaştığımız olay ve durumlar belirler. Örneğin Kur’an okunan bir yerde kulak, göz, kalp ve daha birçok azamızın hissesi olduğu için onların dikkat etmesi gerekir. Onların dikkatini o tarafa meylettirecek olan ise insanın kendisidir. Çünkü insana verilen cüz-i irade duygularımızın ve azalarımızın hangi tarafa meyledeceğini belirler. İnsan dikkatini iyiye ve güzele yöneltirse o tarafa meyleder aksi halde tersi olursa dikkati boş ve malayani şeylere yönelir.
Dikkat duygusu öyle bir duygudur ki bir bireyde olduğu gibi bir sınıfta bir toplumda bir millette ve hatta bütün bir kâinatta da vardır. Örneğin umumun nazar-ı dikkati ifadesi ile insanların birlikte bir dikkat olgusu oluşturduğuna değinilmiştir. Yine kâinattaki diğer varlıkların nazar-ı dikkatlerini insana yöneltmesi ifadesinden anlıyoruz ki dikkat sadece insanlara has bir duygu değildir. Sözlerde geçen şu ifadelerden diğer varlıkların da dikkat olgusuna sahip olduğunu anlıyoruz.
Hem insan ve bazı canavarlardan başka, Güneş ve Ay ve Arz'dan tut, tâ en küçük mahlûka kadar her şey kemal-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umumî bir itaat bulunması; büyük bir celal ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor. [1] Bu ifadeler bize kâinattaki her bir varlığın vazifesini dikkatle yaptığını gösterdiği gibi bizi de vazifemizi dikkatli yapmaya yöneltiyor.
Kur’an ve Risale-i Nur’daki her ifadeyi herkes anlayamaz. Yediden yetmişe herkesin bir hissesi vardır. Fakat her meseleyi herkes anlayamaz. Nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir.[2] Bazı kavramlar vardır ki bunlara çok büyük bir dikkat lazımdır. Sadece dikkat de yeterli değildir. Örneğin:
Üstad Hazretleri, حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ayetinin, "Beni dikkatle oku!"[3] çağrısı üzerine günde beş yüz defa okumuş. Okudukça, yalnız ilmelyakîn ile değil, aynelyakîn ile çok kıymetdar mertebelerin inkişaf ettiğini söylemiştir. Bir meseleyi okuduğumuz zaman veya bir işi yaptığımız zaman olmuyor diyerek hemen vazgeçmemeliyiz. Belki de bizden önemli bir dikkat ve sabır istiyordur.
2-Dikkat Dağıtıcılar Asrı
Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanı "helaket ve felaket asrı" olarak nitelendirmiş. Bu asırda sahabenin derece-i zekâvetinde ve istidadında olan bir adam, onun bir günde kazandığı sevabı on senede, belki yüz senede kazanmayacaktır.[4] Çünkü şimdi saadet-i ebediyeye bedel, saadet-i dünyeviye medar-ı nazardır, dikkatler ona yönelmiş.
Bu zamanda insanların yükü ağırlaşmış, hayatın teklifi şiddet peyda etmiş, ihtiyaç eskiden dört iken şimdi yüze belki bine çıkmış, musibet ve hastalıklar daha da artmış. İletişim ve ulaşımın gelişmesi ile hayat çok hızlı akar bir vaziyete gelmiş bütün bunlar insanın dikkatini dağıtmış ve dünyaya olan sevgi ve bağlılığı artırmıştır. Eskiden insanın aklı dört beş şeyle meşgul olurken bu zamanda yüz belki bin şeyle meşgul oluyor. Bütün bunlar insanın ahirete ve İslam’a yöneltmesi gereken dikkatini dağıtıyor. Bu asır, edna bir hacet-i hayatiyeyi, büyük bir mes'ele-i diniyeye tercih ettiriyor. Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın tiryak misal ilâçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir.[5]
Bu asırda insanın dikkatini ahiret yerine dünyaya vermesinin altında yatan sebeplerden bazılarına değinmek istiyorum.
Gaflet, önemsiz ve kıymetsiz şeylerle uğraşmak, nefsine ve hevesatına tabi olmak manalarına gelir. Dikkati başka noktalara dağıtarak Allah’a karşı itaate gerekli ehemmiyetin verilmesine engel olur. İnsan sağlam bir tefekkür ve dikkatle tâate devam ederse münim-i hakikiyi görebilir ve kalınlaşmış gaflet perdesini yırtabilir.[6] Zira Risale-i Nur’dan ders almış olan Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin tanımıyla da tefekkür dikkatin bir noktaya teksif ve temerküzünden ibarettir.[7]
Evet, Tefekkür, gafleti izale eder. Dikkat, teemmül; evham zulümatını dağıtır.[8] Dikkat insanı birçok evhamdan kurtarır. Örneğin abdest alan bir adam; abdeste dikkat etse doğru aldım mı acaba gibi sorulardan kurtulur. Ya da namaz kılarken dikkati dünyevi işlerde olmayan bir adam kaçıncı rekâtta olduğu konusunda tereddüde düşmez.
Atalet, tembellik anlamına gelmektedir. Tembellik umum meşakkatin anası ve umun rezaletin yuvası olan meylür-rahattan[9] gelip, insanın çalışma şevkini kırmaktadır. Tembel bir insan çevresindeki olaylara karşı lakayt kalır ve önem vermez bu da çağımızın büyük hastalıklarından biridir. İşlerine gerekli önemi veren ve dikkat eden kişi onlarda tembellik yapmaz. Böylece işlerini zamanında yapar ve tembellikten kurtulmuş olur.
Ülfet, alışma alışkanlık manasına gelmektedir. Ülfet insanın asıl vazifesine engel olduğu gibi vazife esnasında alınan feyzi önlemektedir. Dikkat alışkanlıkla ters orantılıdır: Alışkanlık azken dikkat artar, alışkanlık arttıkça dikkat azalır. Alışılan bir konuda herhangi bir aksaklık olunca dikkat hemen kendisini gösterir, o yana yönelerek zihni bunun sebebini bulmaya sevkeder. Örneğin namaz kılan bir adam her gün namaz kıldığı için ülfet peyda edebilir namazın kıymet ve faziletini hatırlayamayabilir, kaçıncı rekâtta olduğunu hatırlamaz ise dikkati hemen o yöne yönelir ve kaçıncı rekâtta olduğunu bulmaya çalışır.
Geniş ve siyasî ve heyecan veren dairelere dikkat eden ve onlarla meşgul olan bir adam, kısa bir daire içinde vazifedar olduğu ehemmiyetli hizmetlerinden geri kalır veya şevki kırılır. Hem o geniş ve cazibedar siyaset ve boğuşma dairelerine dikkat eden, bazen kapılır; vazifesini yapamadığı gibi, selâmet-i kalbini ve hüsn-ü niyetini ve istikamet-i fikrini ve hizmetindeki ihlası kaybetmese de o ittiham altında kalabilir.[10]
Bu zamanda insanın dikkatini dağıtan birçok şey bulunuyor. Bunlara karşı insanın dikkatli olmasını sağlayan birkaç etkene değinmek istiyorum.
Musibet, hastalık ve belalar, bizi dikkate sevk edebilir. Başımıza niçin geldiğini ve ondan sonra nasıl davranmamız gerektiği konusunda yol gösterici olabilirler. Örneğin; namazlarında tembellik eden bir adam başına musibet geldiği zaman bunun manevi bir ihtar olduğunu anlayıp namazlarına daha çok dikkat edebilir. Üstad Hazretleri hastalıklı gençlerin, sair gençlere nisbeten âhiretini daha çok düşündüklerini söylemektedir. Gençlik sarhoşluğu ve gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendilerini kurtardıklarını belirtiyor.[11]
Düşünmek, hatırlamak ve tefekkür, bizi dikkate sevk edebilirler. "(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz."[12] Hadis-i Şerif-i bizi dikkat ve tefekküre sevk ettiği gibi olaylar karşısında her zaman uyanık olmaya davet ediyor. Örneğin bir kişi daha önce kandırılmış veya bir hata yapmışsa aynı durumla karşılaştığı zaman daha dikkatli olur ve aynı hataya düşmez.
Arkadaşlarımız ve çevremiz bizi dikkate sevk edebilir. Örneğin namazına dikkat eden bir arkadaş görsek biz de onun o güzel hasletini örnek alabilir ve namazlarımıza daha çok dikkat etmeye başlayabiliriz. Ya da bir arkadaşımız sürekli bizi bir konuda uyarırsa o konuya daha dikkatli yaklaşabiliriz. Örneğin; bir arkadaşım bana çok hızlı namaz kılıyorsun dediği zaman; namaz kıldığımda onun o ihtarı aklıma gelir ve daha dikkatli kılmaya başlarım.
Kur’an ve Risale-i Nur okuma bizi yüksek hakikatlere yönelttikleri için yaptığımız her bir işte dikkatli olmaya sevk ediyor.
İlham, lütuf, ihsan, ölüm, güzel ahlak, vb. daha birçok etken insanı dikkate sevk edebilir. Bunlar bizlere asıl vazifemizi hatırlatabilir ve bizlere yaptığımız iş ve eylemlerin kaydedildiğini boşa gitmediğini her an ölecekmişiz gibi yaşamaya sevkedebilir.
3-Nasıl Bir Dikkat
Bize verilen duygu ve cihazlar bu dünya hayatı için verilmemiştir ki onları sırf bu dünya için kullanalım. Verilmesinin asıl gaye ve hikmeti ahirete çalışmak içindir. Onun için bize verilen dikkat cihazını da Mün’imi hakikiye satmalıyız.
Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.[13]
Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz: Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir. Her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın![14]
Risale-i Nur'da geçen bu ifadeler bizim nasıl bir dikkati ve neye dikkat etmemiz gerektiğini çok güzel şekilde ifade ediyor. Üstad Hazretleri, ağabeylere mektup yazarken samimi ve dikkatli, ciddi ve dikkatli, sabırlı ve dikkatli, dikkat et ve benzeri ifadeler kullanarak dikkate dikkat çekmiştir.
Bu zamanda dikkat etmemiz gereken birçok şey vardır. Günahlara karşı dikkat etmemiz gerektiği gibi Amel-i Salih’e dahi dikkat etmemiz gerekiyor.
Risale-i Nur mesleğinde, hakikat, Sünnet-i Seniye ve feraize dikkat ve büyük günahlardan çekinmek esastır. Bir Nur talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. Zira onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan "Dikkat!" kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir. Üstadından aldığı ders ile hareket eder vazifesine dikkat eder.
Bediüzzaman Hazretleri, dünyaya dikkatle bakan birisinin şu dokuz esası anlayabileceğini söylemektedir[15]:
Birinci Esas: Bu dünya dahi kendi için değil. Belki kafile-i mahlûkatın gelip konmak ve göçmek için dolup boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanedir.
İkinci Esas: Şu dünya içinde oturanlar misafirlerdir. Onların Rabb-ı Kerim'i, onları Dâr-üs Selâm'a davet eder.
Üçüncü Esas: Bu dünyadaki süsler ve ziynetler sadece zevk ve lezzet almak için yaratılmamış. Her ne kadar geçici bir lezzet verse de birçok zaman bırakıp gitmeleriyle elem verir. Demek bütün bu süsler ve ziynetler kısacık dünya hayatı için değil ibret almak içindir.
Dördüncü Esas: Bu dünyadaki güzellikler ehl-i iman için cennetteki nimetlerden bir numune ve gölge hükmündedir.
Beşinci Esas: Eşya beka için yaratıldığını, fena için olmadığını; belki sureten fena ise de tamam-ı vazife ve terhis olduğu bununla anlaşılıyor ki: Fâni bir şey bir cihetle fenaya gider, çok cihetlerle bâki kalır.
Altıncı Esas: İnsan, bu dünyada başıboş bırakılmamıştır; bütün amelleri yazılır ve bütün fiilleri hesap günü için kaydedilir.
Yedinci Esas: Kâinattaki bunca değişme ve zahiren tahrip olma insanların gafletten uyanması ve insana şükrünü unutturan sarhoşluktan bir uyanış içindir.
Sekizinci Esas: Şu fâni âlemin Sermedî Sâni'i için başka ve bâki bir âlemi var ki, ibadını oraya sevk ve ona teşvik eder.
Dokuzuncu Esas: Öyle bir Rahman, öyle bir âlemde, öyle has ibadına öyle ikramlar edecek; ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne kalb-i beşere hutur etmiştir.
[1] 10. Söz 2. Hakikat
[2] Muhakemat (84)
[3] Lem'alar (253)
[4] Sözler(492)
[5]Tarihçe-i Hayat (294)
[6] Mesnevi-i Nuriye (148)
[7] Bir Dava Adamının Notları
[8] Mesnevi-i Nuriye (148)
[9] Münazarat (97)
[10] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 193 )
[11] Lem'alar ( 207 )
[12] (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63)
[13] Lem'alar (136)
[14] Mektubat (427)
[15] Sözler (74-75–76-77)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.