Mehmet Ali KAYA
Doğu meselesi ve şiddet
Şiddet akl-ı selimi ortadan kaldırır, toplumsal meseleler üzerinde farklı düşüncelerin ortaya konmasına sebep olan demokratik zemini yok eder. Demokratik tavır, şiddeti kesin bir dille reddetmeyi gerektirir. Şiddeti yaygınlaştırmaya odaklanan bir dil, barışçı ve demokratik bir çözüm üretemez. Husumeti ve öç alma hissini körükler ve "toplumsal barışı" imkânsız kılar. Bunun için silahların susması gerekir.
Türkiye, Doğu meselesini sadece askeri önlemlerle çözmeye uğraştı, bu da şiddeti artırmaktan başka bir şeye yaramadı. Devletin baskıya ve inkâra dayalı politikalara yaslanması farklılıkların tanınmasına ilişkin taleplerin siyasi kanallardan dile getirilmesine de fırsat tanımamaktadır. Sorunların çözümüne yönelik farklı sivil anlayışların önünün kesilmesi, politikanın içinde olanları pasif duruma sokmaktadır. Diğer taraftan meşru, demokratik siyasete olan inancın kaybolmasına da sebep olmaktadır. Bunun için şiddet dilinin terk edilmesi şarttır. Şiddeti toplumsallaştıran dili dışlamalı ve özgürlükçü bir dil geliştirilmelidir.
Türkiye'nin temel meselelerini siyaset, iktisat, üniversite, hukuk, basın ve güvenlik birimlerine ait farklı kurumlar özgürlükleri ve "Hürriyet içinde kalkınmayı" düşünmemekte ve konuşmamaktadır. Terör ve kalkınma konusunda fikir oluşturma gayretleri, toplumsal infiale ve reaksiyona sebep olabilmektedir. Bu durumda da Doğu ile ilgili hiçbir mesele çözülmemektedir. Bu nedenle yüz sene önceki problem ne ise bugün de aynı problemlerle karşı karşıyayız.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Şeyh Sait İsyanı'nda öne sürülen irtica ve Kürt meselesi, 2007 yılında daha da şiddetlenerek ve dünya gündemine de taşınarak devam etmektedir. Bu mesele Cumhuriyet tarihi boyunca gündemden düşmemiştir. 1925'li yılarda "Takrir-i Sükûn" yasası çıkarılmış, yıllar boyu "Sıkıyönetim" uygulanmış, mesele askerî tedbirlerle çözülmeye çalışılmıştır. Devletin 1925 yılında ortaya koyduğu resmî bir düşünce var ve doğruluğu tartışılamayan bu durum sağlıklı düşünmeyi ve fikir üretmeyi engellemektedir. Hâlbuki sağlıklı düşünme ve fikir üretme ortamlarını oluşturmak, devlet olarak farklı kurumların önerilerine kulak vermekle olur. Çözüm için en sağlıklı yaklaşım budur.
Her problemin bir çözümü vardır. Çözümsüzlük ancak çözmemek için bahaneler üretildiği zaman oluşan fiilî ve geçici bir durumdur. Siz çözmezseniz birisi bir gün çözer ve şerefi de ona ait olur. Bu konuda samimi yaklaşımlara ve çözüm önerilerine daima açık olmak gerekir.
Osmanlı'nın Balkanlar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya hükmettiği bir dönemde Bediüzzaman Said Nursi hayatının ilk yıllarında ülkesine hizmet etmek için İstanbul'a gelmiştir. Amacı o günün şartlarında Doğu Anadolu'ya bir üniversite açtırmak ve bununla ülkenin birlik ve bütünlüğüne, refah ve saadetine hizmet etmekti. Bediüzzaman "Madem ben bu vatanın evladıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır" diyen ve kendisini bütün hayatı boyunca doğup büyüdüğü ülkesine ve vatandaşlarına hizmete adayan bir vatanperverdir. Ülkesi onu sürgüne ve hapse mahkûm ettiği halde asla küsmemiş, hapishanede bile ülke insanlarının geleceği için kitap yazarak vatandaşlarının imanına, ilmine ve fikrine hizmet etmekten geri durmamıştır.
Bediüzzaman'ın Doğu Anadolu, Ortadoğu ve tüm İslam dünyası için gösterdiği çözüm önerilerini üç-dört ana başlık altında toplamak mümkündür: "Demokratikleşme, eğitim, ırkçılığın önlenmesi ve ekonomik kalkınma." Bediüzzaman, bu fikirlerini hayatı boyunca müdafaa etmiş ve "Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır; bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahı ile cihat edeceğiz" ifadesi ile vecize haline getirmiştir.
"Maksadın büyümesi ile himmet de büyür" diyen Bediüzzaman'a göre "demokratikleşme ve hürriyet" ile beraber "eğitim" ve "teşebbüs-ü şahsi" yani "girişimcilik" kalkınmak için temel şarttır. O, devamlı olarak "Fen ve sanat silahıyla cehalet ve fakra hücum edin" dersini vermiştir. Günümüzde çözülmediği için sürekli artan ve sonuçta anarşi ve teröre inkılâp eden problemlerin çözümü yine Bediüzzaman'ın önerilerinde bulunmaktadır.
Bu dört temel konuyu genel çerçevesi ile ele alıp incelemeye devam edeceğiz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.