Cemil KARAKULLUKÇU
Dostuma mektup (14)
Sevgili dostum;
Dün kendimden geçmişçesine, sahil boyu volta atarken, bir tanıdık yüz yanıma sokuldu. Aslında bu deniz kenarında, birkaç dakikalığına da olsa, yalnızlığımı yaşamak istediğim için, ayaküstü bile kimseleri misafir kabul etmek istemiyordum.
Yüzüne baktım; bir acı çektiğini, belki de acılar içinde kıvrandığını sezer gibi olunca, biraz önceki mizantrop halimi bıraktım aniden. Bilirsin karşımda üzüntülü birini görsem, hangi şartlar içinde olursam olayım, dayanamam, ona merhem olmak için rahatımı bir çırpıda bozarım; bir insanı kurtarma edası içinde, öyle balıklamasına yardımına koşarım.
Oo merhaba! dedim. O da boynu bükük merhaba! dedi. Şimdi sahil boyunu birlikte adımlamaya başladık. Bir zaman ikimizden de ses çıkmadı. Sessizliğini az çok benim psikolojimi bildiğine yordum. Ben de ondaki tedirginliği seziyordum. Benim başlamam daha uygundur diye düşündüm. Canın sıkkın gibi görüyorum dedim. Derinden bir iç çekti.
Benim gözlerimin içine bak! Sana bu kadar iç çektiren nedir? diye, açmaktan çekindiği içini bir cümleyle de olsa ifade etmesini istedim. Her şeyine, gizemli yanına vakıf olduğumu sanıp tamam! dedi. Ben dedi; birkaç kez yutkunarak bir sessizlik geçirdikten sonra, yoksulluğumla tanıdıklarımın içinde aşağılandığıma inanıyorum. Bu beni kahrediyor! diye dobra dobra ekleyerek benimle dertleşmek istediği içindeki düğümlenen sızını söylemiş oldu.
Bir acı çektiğini, bunun başat nedeninin de kendini birileriyle sürekli karşılaştırmak olduğunu anlamada gecikmedim. Bu karşılaştırmanın gerisinde, çevresinin kem gözlerinin sebep olduğu acının kıskançlık olduğunu da anladım. Nasıl konuşayım ki, benden hiç olmazsa bir teselli bekleyen bu tanıdığımı biraz olsun rahatlatayım. Anlık karar verdim ve ona ben de dobra dobra şunu söyledim: Bak dedim; Sen arkadaşlarının içinde, bu dünyada milyarlarca, hatta gelip geçmiş ve gelecek insanların içinde biriciksin. Kendini onlarla asla karşılaştırma! Ve volta atarken sohbet bu ilk cümlemin analizini yaparak koyulaşıp gitti.
Elbette biricikti o; biz de tektik sevgili dostum. Ama bize, o ve onun gibilere karşılaştırmayı öğrettiler hayatımız boyunca. Birileri bizden çok daha zekidir. Komşunun arabası var. Diğerinin toplum içindeki saygınlığı çoktur. Başkaları zengin, ben ne diye züğürtlüğe oynuyorum? Ben ne diye sürekli bir kompleksi yaşıyorum? Dikkat edilirse, hayatımızın her kesitinde bir karşılaştırma var. Kendimizi bir başkası ile sürekli karşılaştırdığımızda karşımıza çıkan hep bizim eksiklerimiz değil mi? Bu takdirde bizde olmayanı gördüğümüz bir başkasını kıskanmak durumundayız. Onda var bende neden yok? O güzel ben neden çirkin? O zengin ben neden fakir? Karşılaştırmalar ne denli sık yapılırsa o denli de anlamsız kıskançlıkların tuzağına düşeriz.
Karşılaştırma olmazsa, elbette kıskançlık da ortadan kalkar. Çünkü o zaman biz bize kalırız. Kendimizse biriciğiz, gelip geçmiş ve gelecek insanlar içinde tekiz, benzersiziz. Doğrusu da biz bizeyiz; gerçekte bizim hiçbir şeyimize ortak olan hiç kimse yok. Bizimle ilgili her şeyde, sevinçte, tasada, sorumlulukta, ödülde ve cezada yalnızız. Kendimizi karşılaştırıp lehimizde işleyen hiçbir şey yok.
İyi ki çevremizdeki bizim gibi olmayanlarla kendimizi karşılaştırmıyoruz. Ya bir çiçekle kendimizi karşılaştırsak, bir çam ağacının uzunluğuyla, bir ormanın muhteşem uyumuyla, bir dağın heybetiyle, bir güneşin yaptığı işle, özgürce havada uçan bir kuşla kendimizi karşılaştırsak ne olurdu? O zaman kıskançlığımız, çekememezliğimiz bize o denli acı verirdi ki, dünyaya geldiğimize bin pişman olurduk. Hayat bize zehir, dünya kocaman zindan ve ailemiz hücre hapsi olurdu.
Yok sevgili dostum; düşünüyorum da bu karşılaştırmaları biz de az yapmadık. Her koyun kendi bacağından asılır atasözü de hiç kimse bir başkasının cezasını çekmek zorunda olmadığını bize telkin etmek ister. Yarın kendimizi karşılaştırdığımızlar arkamızdan mendil bile sallamayacaklar. Bizde ne varsa, kendimizle ilgilendiklerimizle, kendimize özenle bakım yaptıklarımızla, bizi biz yapan eylemlerimizle, özgür kazanımlarımızla ve dün, bugün ve yarında bizi kendimize getiren ne varsa bizde, işte onlarla birlikte olacağız. Kendimizde olmadığımız bütün zamanların hep fuzuli ve boş geçtiğini göreceğimiz kesin değil mi sevgili dostum!
Acılı insanların benim rikkatime duygularımı kanatacak şekilde dokunması belki de geçmişimi canlandırdığımdandır. Ne de anlamsız şeylerle oyalandık!
Sevgili dostum! Bahar bütün canlılığıyla sökün etti buralarda. İkimizin baharı ne zaman?
Hoşça kal sevgili dostum!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.