Dr. M. Rıza DERİNDAĞ

Dr. M. Rıza DERİNDAĞ

Dünya’dan Nur hizmetleri

En son Hüsnü Ağabey ile Avustralya seyahatimizi yazmıştım. Uzun zaman oldu. Dünya nasılda çalkalanıyor. Maddi şu zulmet, zalimlerin satranç oyunları, memleketimizdeki kökü dışarda dal ve budakları içerde zalimler, Arş-ı Alaya varıp ruhanileri ağlatan kara günler... Kırılan kollar, kesilen başlar, karalar bağlayan analar ve bağladığı için boğazlananlar... Kundakta bebeler, camilerde kefenler, yaralara tuz serpenler ve arsızca zulme gülenler... Batının iki yüzlü münafık tavırları, şimdi yazınca aklıma geldi, Milli Şairin onları tasviri; ‘Tükürün ehl-i salibin o hayasız yüzüne, tükürün onların asla güvenilmez sözüne, Medeniyet denilen maskara mahluku görün, tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün’ ne de tam yerinde tasvir imiş...

Arakan’a ağlıyoruz... Suriye ile yatıp Suriye ile kalkıyoruz... Mısır bizim diyor, meydanlarımızı Adeviyyeden ayırmıyoruz... Batı vuruyor yahut vurduruyor...Onlar vurdukça İttihad-ı islam kuvvet buluyor... Allah için gayz ve bugz kalpleri birleştirirken,  salibe karşı ittifak, tevhid içinde mabeynimizde ittihad muştuları hissediyoruz.

Bütün bu hadisat içinde kalp bir teselli, ruh bir ferahlık,  zihin bir mana arıyor. Ebede namzet bir teselli, teselliye medar bir ferahlık ve ferahlığa menşe olacak bir mana... Ruhlarımızın aradığı o mananın menbaı ise Risale-i Nur külliyatı... Nur ve  nurani hizmet... Her derdin dermanı Nurlar, her hastalığın Lokmanı Nurlar, her sıkıntının ilacı Nurlar, ehl-i hizmetin sertacı Nurlar... Lezzet-i hizmet-i İmaniye her türlü derdi unutturur diyor ya Müellif-i Muhterem... İşte o mana...  Nurlar olmasaydı hakikaten hayatımızda hep bir şeyler eksik kalacaktı...
Her bir hadisenin verasında esmanın izini, özünü, yüzünü gören Üstadımız ve gösteren serapa teselli olan Nurlar olmasaydı ne hazin tablolarla dolu olurdu hayatımız. Karanlık ve zulmet içerisinde alemi seyreder, ve zahirde takılıp kalıverirdik.

İşte dertlerimize deva lezzetli hizmet-i imaniye den bazı satır başları:
Evvela Barla’da dünya okumasına iştirak etmiştik. Abdurrahman Iraz abimiz hamdolsun o okumalarla alakalı güzel hatıratı Risale Haber’de yayınladı, bize yazmak zaid düşecek. Başta Hüsnü Bayram abimiz olmak üzere, Mahmut Çalışkan Ağabeyler ve diğer abilerimizin iştiraki ile birlikte Rusya hizmetleri ve bilhassa Güney Amerika’da kısa bir zamanda tadadın fevkinde ve ancak bir istihdam-ı ilahi ve bir inayet-i Rabbani altında vuku bulabilecek şevkli hizmetleri dinledik ki ruhumuz bayram etti... Alemin dört bir tarafında açılan cennetasa bahar çiçeklerini Nurların ilk defa yazdırılmaya başlandığı Barla’da kokluyorduk... Uluçınar’ın gölgesinde, Cennet sularının en güzelinin başında, Çamdağından esen yellerin neşesiyle dinliyorduk hizmet haberlerini. İsveç, Norveç ve Finlandiya’ya gidiyor, Rusya hizmetleriyle nefes alıyor, Seyyidler ile Nebevi iklime yol alıyor, Suriye ve Mısır hizmetlerini terennüm ederken hüzün içinde Asa en tekrehu ayetini okuyorduk...

Hulasa kıymetli okurlarım Barla’da Dünyanın Nurlar ile yeniden inşasına şahid olduk.

Bir kaç hafta sonra Ankara’ya vardım. Ankara da hakikaten bir zaman İstanbul’un olduğu gibi Alem-i İslam’ın bir başşehri olmuş, pay-i taht-i saderet ve hilafet gibi. Ondan tevarüs eden manayı hem maddeten hem manen yüklenmiş gördüm. 102 ülke ile alakadar olan Nurani bir heyeti işbaşında gördüm... Kalbim inşirah ile doldu... Ne kahramanlar var ya Rabbi... Nasıl da anadan, yardan, serden geçenler var ya Rabbi... Nasılda uzakları yakın etmişler, gurbet elleri vatanları görmüşler ve şu hizmet-i imaniye ve Kuraniyyenin yeniden alemde pertevefşan olması için diyar diyar hicreti göze almışlar... Bunlar mecnun mudurlar? Aşık mıdırlar? Arif midirler? Derviş midirler? Kimdir bunlar? Bunlar kendileri için azap çeken, kendileri için ağlayan, ahu enin eden, kendileri için zehirlenen, memleket memleket sürülen, kendileri için kendisine idam sehpaları hazırlanan Üstadı Azam, Bediüzzaman’ın fedakar talebeleridirler... Kendileri için bu kadar çile çeken Üstadlarına, “Üstadım müsterih olunuz bizler senin ahirzamanda son orduyu nuranin neferleri ve apoletsiz, makamsız, mevkisiz erleriniz... Emrine amade erleriniz... Hizmetçiyiz... Hademeyiz” diye haykıran Nur talebelerini gördüm Ankara’da.

Sesleri Uganda’dan, Ruwanda’dan, Nijerya’dan, Malawi’den, Endonezya’dan, Malezya’dan, Japonya’dan, Avrupa’dan, Avustralya’dan geliyor...
Misafir talebelerle alakadar olan bir heyet var... Dünyanın 120 ülkesinden gelen lise ve üniversite talebeleriyle alakadar oluyorlar... Ensar ruhlular bunlar... Ankara göğsümüze inşirah verdi hakikaten...

Akabinde Bursa’daydık... Nurları 40 lisana tercüme eden mütercimlerle beraber...
Bizler akabinde önce Isparta ve daha sonra 20 kişilik Filipinli misafirlerimizle Eskişehir’e geçtik. Eskişehir’de Gülder Derneği başta olarak, Mehmet Temur Abilerimiz, Yakub Abimiz ve Çalışkanlar Hanedanının sahabetini gördük... Ve unutulmaz bir hatıra olarak kader levhalarımıza geçen Üstadımızın evladı manevisi Şükrüye (Şükran) ablamızı ziyaretimiz...
İnşaallah bir vakit lülümisal o hatıratı nakledeceğim.

İstanbul’daki sempozyum vesilesiyle gelen yüzlerce misafir... Kıraat-ı Kuraniyenin Mısırlı bir kari tarafından icrası manidardı. Diyanet reisimiz ve hususan Bekir Bozdağ beyin konuşmaları ise hakikaten nakle değerdi. Sempozyum ile alakalı çok yazılar oldu ve Risale Haber ile Dost tv maşaallah güzel naklettiler.

Haftaya Malatya, Adana, Gaziantep, Diyarbakır ve Kahramanmaraş vilayetlermizdeki seyahatlerimize değineceğim.

Allah’a emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum