Dursun Kutlu Ağabeyi uğurlarken

Dursun ağabeyin vefat haberini Risale Haber’den öğrenince doğrusu çok duygulandım. Çünkü onu yakından ve yakinen tanıyanlardan biriyim. Adıyaman’da Risale-i Nur ve Bediüzzaman deyince ilk akla gelen ve parmakla gösterilenlerden biriydi Dursun Ağabey! Çünkü o, Bediüzzaman ve Risale-i Nur’la bütünleşmişti.  

Dursun Ağabey, Adıyaman’ın kadim esnaflarından ve aynı zamanda sosyal aktivitesi olan biriydi. Eskiden çay ocakları vardı, esnaf sabah namazını camide kıldıktan sonra çay ocaklarına gider, birlikte çay ile simit yerler, hem de bu esnada Türkiye’de ve dünyada nelerin olup bittiğini konuşurlardı. Tabi Dursun Ağabey, fıtraten sosyal bir kişiliğe sahip olduğu için ta o zamanlar çıkan Sebilürreşad gazetesine abone olur. Fakat henüz Risale-i Nurlar’la tanışmamıştır. 

Sene 1952… Eşref Edip Bey tarafından Sebilürreşad gazetesinde çıkan Bediüzzaman’ın Gençlik Rehberi müdafaasını okuyunca hoşuna gitmiş ve çok etkilenmiş. Bediüzzaman ismini de ilk olarak orada duymuş. 

O aralar ayakkabı malzemesi almak için İstanbul’a gitmiş, Eşref Bey’in yanına uğramış. Bediüzzaman’ın müdafaasını okuduğunu, çok etkilendiğini ve onu ziyaret etmek istediğini ifade edince, Eşref Bey, Bediüzzaman’ın Emirdağ’da olduğunu söylemiş. 

Tabi, Dursun Ağabey artık Üstadı ziyaret etmeye kararını vermiş. Eskişehir’e giden bir arabayla ve oradan da Emirdağ’a giden başka bir vasıtayla Emirdağ’a varmış. Onun o telaşlı halini görenler; nereye gittiğini ve neden Emirdağ’a geldiğini sorduklarında, Bediüzzaman’ı ziyarete geldiğini söylemiş. Tarif üzerine, Osman Çalışkan Ağabey’in işyerine gitmiş, Üstad’la görüşmek için geldiğini söylemiş. Osman Çalışkan Ağabey “Hay hay! Tabi ki görüştürürüm” demiş fakat, sonra Üstad’ın müsait olmadığını, görüşemeyeceğini söyleyince Dursun Ağabey, üzülerek oradan ayılmış. Dönerken, biraz önce yol tarifi aldığı zevat ile tekrar karşılaşmış “Ne yaptın görüşe bildin mi?” dediklerinde görüşemediğini söylemiş. Öyleyse “Mehmet Çalışkan’a git. O seni görüştürür.” demişler. Mehmet Çalışkan Ağabey’e gitmiş. O da önce kabul edip, sonra “Üstadın müsait olmadığını” söylemiş. Dursun Ağabey; Kendi kendine “Ne kadar uzak mesafelerden geliyoruz, ne zahmetlere katlanıyoruz, fakat Bediüzzaman’ı görmeden döneceğim” diye hüzünlenmiş.

Sonra otele çıkıyor ve ağlamaya başlıyor, el açıp, “Ya Resulallah! Sana gelen hangi bir bedeviyi geri çevirdin ki, Hoca bizi böyle geri çeviriyor?” diye içten bir dua ediyor. İçinden bir ses “Kalk!” diyor. Hemen kalkıyor ve doğru Üstadın evine gidiyor, kapıda bekleyen bir gençle karşılaşıyor onun sorularına cevap vermeden doğrudan bir asker edasıyla üstadın huzuruna çıkıyor. Sonra Üstad oturtuyor, sorular sorarak heyecanını teskin ediyor ve kendisiyle yakından ilgileniyor.

Bediüzzaman’la görüştükten sonra çok heyecanlanıyor adeta dünyası değişiyor. Sonra Üstad, Elazığ’da Hulisi Bey’in olduğunu bir müşkülleri olduğunda onunla görüşmeleri ve ondan Risale-i Nurları temin edebileceklerini söylüyor. Sonra Emirdağ’dan ayrılarak Çay’a oradan da trenle Adıyaman’a dönüyor.

Adıyaman’a döndüğünde arkadaşlarına durumu anlatıyor. Bir hafta sonra Elazığ’a gidiyor Hulusi Ağabey’le görüşüyor, Üstad’ın selamlarını söylüyor. Hulusi Ağabey’in de pek hoşuna gidiyor. 

Sonrasında Adıyaman’da, önce evlerde bir araya gelerek Risale-i Nur derslerini yapmaya başlıyorlar. Daha sonra tek gözlü küçük bir dershane açarak iman ve Kur’an hizmetlerine devam ediyorlar. İkinci bir defa da 1960 sensinde Üstad’la görüşme imkânı buluyor. 

Evet, gözlerimizi iman ve Kur’an hakikatlarına açtığımızda bizlere kucak açan Adıyaman’ın nur yıldızları tek tek kaydı. İhlâs ve sadakat timsali Abdurrahman Bozdoğan Ağabey, hayatını davasına vakfeden Mahmut Allahverdi Ağabey, Hacı Ali Pektaş ve Abdulkadir Kayır Ağabeyler… Onlarla tanıdık bu davayı, onlardan öğrendik Risale-i Nur’a, Üstad’a sadakati, teslimiyeti ve sebatı…. Allah onlardan razı olsun ebediyen, mekânları cennet olsun.

En son bir nur yıldızı kalmıştı Adıyaman’da, Muhterem Dursun Ağabey! O da o halkaya dâhil oldu, ahiret âlemine gitti. Bu dünyadaki görevini tamamladı, Huzur-u Rahman’a kavuştu.   

“Dünyanın bin sene mes'udâne hayatı, bir saat hayatına mukàbil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna (gitti). Ebedi ziyafet yeri olan Cennete çağırıldı.” 

“Öyle bir Rahmân, öyle bir âlemde, öyle has ibâdına öyle ikramlar edecek; ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne kalb-i beşere hutur etmiş” olan bir aleme gitti… Evet o Resulullah’a (asm), Üstad’a ve sevdiklerine kavuştu.

Çünkü Risale-i Nur’a, Üstadı’na, Kur'an ve iman hizmetine teslimiyeti, sadakati ve sebatının tam olduğuna inanıyoruz. 

O davası için gerekirse gözünü kırpmadan her şeyini feda eden bir şahsiyetti. İnşallah Dursun Ağabeyimiz imanla ruhunu teslim etmiş ve imanla kabre gitmiştir. Buna inancımız vardır.

Allahım; ahirete irtihal eden cümle Nur Talebeleri ile birlikte, Dursun Ağabey’e de gani gani rahmete eyle. Onu Resulullah (a.s.m.)’a Üstadı’na ve bütün sevdiklerine kavuştur. Âmin!

Cenab-ı Hak geride kalan aile efradına sabr-ı cemîl ihsan eylesin. Âmin! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum