Dursun SİVRİ
Eflani Çalışlar Mahallesi/Köyünden başlayan yolculuk
Bu yıl Mustafa Sungur ağabey adına tertiplenen mevlid programına iştirak etmek nasip oldu. Rüyada geçer gibi bir gündü.
Eflani ilçesi Karabük il merkezine 45 Safranbolu’ya 30 kilometre mesafede yeşillikler arasında şirin bir yer. Yakın mesafede Çalışlar Köyü/Mahallesi Mustafa Sungur ağabeyin köyü.
Alt yapısıyla, camisiyle, evleriyle düzgün bakımlı bir yer.
1996’dan beri sağlığında gelenek olarak başlayan Mustafa Sungur ağabeyin mevlid programı her yıl yapılıyor.
Köyün cami bitişiğindeki Çalışlar Türbesinde on iki kabir var. Kabirlerin Şeyh Ahmet Yesevi koluna mensup, Orta Asyadan tebliğ için Anadoluya gelen zatların oldukları rivayet ediliyor.
Etrafı gezip görüntü alırken kırk yıldan beri üniversite yıllarında aynı okulda okuyup aynı evde birlikte kaldığımız arkadaşım Abdulkadir Dursun Özsoy’la karşılaşmak hoş bir tevafuk oldu. Âdetten ya hemen selfi çektik.
Program hakkında kimden bilgi alayım derken cami avlusunda oğul Muhammed Sungur’la karşılaştık. Muhammed Sungur nüfus kaydı ile aynı tevellüde sahibiz. Yani akran. Merhum babam da Mustafa Sungur abi ile akrandır. Aynı mazinin âtleriyiz.
Sormadan edemezdim. Muhammedi bulmuşken Mustafa Sungur abimiz hakkında bir şeyler duyalım istedik. Mustafa Sungur abimizin hayatı ile ilgili çok hizmet hatırlarını okuduk, muhtelif kaynaklardan dinledik. Şahsen lise yıllarımdan biliyorum.
Bir zamanlar (1975) Kocaeli’nden Karabük’e giderken otobüste tevafuk yan yana düştük. O da İstanbul’dan Karabük’e gidiyormuş. Hemen sohbet muhabbet derken Düzce’de otobüs mola verdi. O zaman henüz otoyol yoktu. Yarım saatlik arada “Kardeş bu fırsatta Düzceli kardeşlere bir uğrayalım” dedi. Bir iki esnafa uğradık. Sohbetler oldu. Tekrar mola yerine geldik. Bir de orada çay sohbet faslı. Gerçekleşen faaliyetin toplamı en az iki saatlik bir zaman dilimini gerektiriyor. Herşey bitince otobüs hareket anonsu yaptı. O heyecanla bast-ı zaman hakikati nedir bilmiyordum ama açıkça yaşadık.
Bunun yanında bazı ayrıntılar ve parça parça yaşanmışlıklar arasından çok mühim ibret dersleri çıkarmak mümkündür. Biz de bu ayrıntılardan birkaçını Muhammed Sungur’dan öğrenmeye çalıştık. Yazıyı fazla uzatmadan kimilerinin bildiği, bazıların ise ilk defa duyacakları hatıralara geçelim.
Mustafa Sungur ağabeyin Risale-i Nur davasına hizmet serencamı her günü ve dakikası harika hallerle dolu dolu bir hayat.
Üstad Bediüzzaman “Hayatım hayatınla devam edecek” demiş.
Anadoluda ziyaret etmediği bir karış toprak parçası, belde, şehir yoktur. Dış dünyada da gitmediği ülke yoktur.
“Mustafa Sungur, Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü mezunudur. İlkokul öğretmeni çıkmış. Babası muhtar olarak güçlü hatırı ile kendi köylerine öğretmen olarak tayinini yaptırmış.
Cumhuriyetin ilk yılları malûm ilke ve inkılapların, eğitim politikalarının uygulandığı pilot uygulamalardır. Öğretmen lisesidir. Proje sonunda yetişen öğretmenin hem çocukları hem köylüyü eğitmesi planlanmıştır.
Köylüyü tarımda üretimi geliştirmek üzere eğitmek. Çocukları da laiklik parantezinde dinden uzak ama dünyevi yönden donanımlı olmalarını temin etmektir.
Düşünce olarak batının ruhsuz, materyalist, maneviyatsız, imansız bakış açısına göre yetiştirmek. İstisnalar hariç mezunlar öyle bir zihin yapısıyla yetişmiştir.
Bu projeyi planlayanların amaçları doğrultusunda başarılı bir projedir. Ancak bu memleketin tarihten gelen ahlaki, insani değerleri yönüyle geçmişi inkâr eden tarihi cumhuriyet dönemi ile başlatan, geçmiş hafızası silinmiş, genleriyle oynanmış bir yapıyı hedefliyor. O günlerin moda akımı komünizm felsefesi ile daha fazla örtüşmektedir.
İşte böyle bir iklimde yetişen Mustafa Sungur çok başarılı bir talebedir. Öğretmenler mutlaka yüksek tahsil yapması için teşvik ediyorlar. Babası ise muhtardır. İdare ile görüşüp Mustafa Sungur’un yüksek tahsiline karşı çıkar. Çalışlar köyüne öğretmen olarak atanmasını temin eder.
Mustafa Sungur malum projenin mahsulü çocuklara mandolin çalar. Zevk ve eğlencelere teşvik eder. Namaz, niyaz gibi ibadetlerle alay eder.
Annesi Cemile hanım bu duruma çok üzülür. Komşuların da duyacağı şekilde hergün dua eder. ”Ben bu çocuğa helal süt emzirdim ama bu niye böyle oldu?” diye üzüntüsünü dillendirir.
Komşuları olan nüktedan birisi der “Merak etme eğer helal süt emzirmişsen o aslına rücu eder” diyor.
Bu arada köyde fahri vaizlik yapan emekli Muallim Ahmet Fuat Efendi ile sual cevaplı diyalogları olur. Zihninde sualler doğar. Kâinat kitabı hakkında zihninde sorular meydana gelir. Zaten çok kitap okuyan birisidir. O günün literatüründe ne varsa okumuş birisi. Zihnini hep sorular meşgul eder.
Bir gün Safranbolu’ya gider, cami girişinde ilçe müftüsü namaza girerken önüne geçer “Hocam kutuplarda beş vakit namaz neye göre kılınır?” diye güya zora sokacak bir soru sorar. Müftü, “Ben namaza giriyorum sen şu dükkanda bekle namaz sonrası konuşalım” der. O dükkan Hıfzı Bayram abinin berber dükkanıdır. Durumu anlatır. Beklerken bir dolabın arkasından gizli bölme gibi bir yerden çıkarılan bir iki kitabı eline verir. Beklerken okuması için. Tabiat Risalesi de bunlar arasındadır. Bunları okurken çok etkilenir. Hasseten Ayetül Kübra risalesinin kâinattan halikını soran yolcu ve suallerine cevaplar köklü düşünce değişimine vesile olur.
Bu değişimi hemen öğrencilerine yansıtır. Çocuklara da anlatması camiye götürmesi ile gaye ve hedef olması gereken tarafa yönelir.
Karabük’te Mustafa Osman ağabey bu durumu Bediüzzaman Said Nursi’ye müjde olarak mektupla bildirir. Devamında Mustafa Sungur ağabeyin öğretmenliği, memurluğu bırakarak Üstadımızın hizmetinde yer aldığı zorlu sürecin başlaması. Çokların bildiği efsanevi, çileli, meşakkatli hayat hikâyesi başlar.
Afyon mahkemesi sırasında serden ve yardan geçerek başlayan hizmetinden fırsat buldukça belki altı ayda bir eve uğrayabilir.
Böyle bir zaman köye uğradığında hanım efendi bacımızın geçim vesilesi olan üç inekten birini satıp parasını da Ankara’da Said Özdemir abinin açacağı dersaneye bağışlar. Bu zamanda bu olayın örneği var mı zannetmiyoruz. Bunları canlı yaşayan Muhammed Sungur’dan dinledik.
Bir zaman Karabük’te Nurculuk davası ile ilgili bir mahkeme olur. Nurların avukatı Bekir Berk gelir. Duruşma sonrası Sungur abinin çocuklarının durumunu sormak için bir grup, Eflani Çalışlar köyüne giderler. Sungur abi evde yoktur diye tahmin ediyorlar. Zaten altı ayda bir uğradığı malumdur. Kim bilir o zaman neredeydi. Karda kışta köye varırlar. Karabük Eflani arası 50 kilometre ama o zaman araçla en az dört saat sürüyor. Meşakkatli bir yolculuktan sonra Bekir ağabey ve beraberindekiler köye varıyor kapıyı çalınca karşılarına Mustafa Sungur ağabey açıyor.
Bekir abi hayretle, “Yahu Sen ne arıyorsun burada?” diye sorar.
Mustafa Sungur abi “Ne demek ya? Asıl siz ne arıyorsunuz burada” diyor. Esprileri anlamışsınızdır.
Daha çok enteresan hatırlar var. Şimdilik bu kadar kâfi. Bu hatırları okumuştum ama Muhammed Sungur’dan teyidini almış olduk. Tekrarı dahi şevke medar oluyor.
Biz etrafı gözleyip incelerken cami içinde program başlamıştı. Namaz vaktine yarım saat kala camiye girdik. İlk fırsatta risaleden okunan dersi, ortamı video ve resimlerle kayıtlara aldık.
Programı organize edenler arasında Ali İhsan Erdemir ve beraberinde pırıl pırıl gençler vardı.
Sungur abimizin kardeşi de oradaydı. Namaz sonrası aşir okurken zor ayakta duran bastonlu birisi değil genç ve sesi gayet canlı hali de dikkatimi çekti. Kısa bir teşekkür ve hoş geldiniz konuşması yaptı. Isparta eski Milletvekili Said Yüce de iştirak etmişti.
Pandemi dolayısıyla olmalı ki, daha önce iştirak edenlerin beyanından bu yıl iştirak edenlerin sayısının az olduğu belirtildi.
Öğle namazı sonrası bol kepçe kavurma pilav ve helvanın yer aldığı menü ile yemek yenildi. Ve program sona erdi. Kısa günün izlenimi ve hatırasını yaşamaktan da paylaşmaktan da çok mesrur oldum.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.