Elif GÜNEŞTEKİN
İnce Remizli Bir Mes'ele
Bismillah
Nasılki su, kendi zararına olarak incimad eder.
(Sözler 530.sh - Risale-i Nur)
Fenleri dinleyelim...
Fen der; bir maddenin genişlemesi veya genleşmesi ısıtılması ile oluşur.
Madde soğutulduğunda ise hacmi azalır.
Su unsuru ise bu kurala uygun hareket etmez.
Aksine su donarken yani incimad ederken genişler. İncimad ettikçe hacmi artar, yoğunluğu azalır. Bu sayede buzullardan kopan buz parçaları deniz yüzeyinde kalır dibe batmaz. Batmayan buz parçaları Güneşin ısıtıcılığı na mazhar olup deniz yüzeylerinde tekrar aynı sistem de faaliyet göstermek üzere erime ile tazelenme sırrı inkişaf eder.
Kudret-i Fâtıra, gayet hayret verici bir faaliyetle kesif, camid, sönmüş, ölmüş eczalarda nur-u hayatı serpmesi, bir remz-i kudrettir ki; âlem-i latif hesabına şu âlem-i kesifi nur-u hayat ile eritiyor, yandırıyor, ışıklandırıyor, hakikatını kuvvetleştiriyor.
(Sözler 530.sh - Risale-i Nur)
Buzullar,çoğunlukla kutuplarda veya yüksek dağ zirvelerinde dır. Dünyamızın iki manyetik kutbu Kuzey ve Güney doğrultusundadır.
Manyetik alanlar dünyamızın koruma kalkanı gibidir. Bu malumat şimdilik burada kalsın...
Tekrar su ya dönersek; Su incimad ettiği vakit su moleküllerindeki hidrojen bağlarının aralarında ki mesafenin artması ile hacmi yani kapladığı alan artar. Buzun elementleri arasında hidrojen bağları mevcuttur. Bu sayede hayat ların idame edilmesine vesile olur.
Bununla alakadar Risale i Nurdan
umum rûy-i zeminde aslı sudan incimad etmiş âdeta yekpare taşlardan ibaret olan ekser dağların zelzele veya bazı hâdisat-ı arziye suretinde tecelliyat-ı celaliye ile o dağların yüksek zirvelerinden o haşyet verici tecelliyat-ı celaliyenin zuhuruyla taşlar parçalanarak, bir kısmı ufalanıp toprağa kalbolup, nebatata menşe' olur.
(Sözler 249.sh - Risale-i Nur)
Aslı sudan incimad etmiş taşlar; suyun incimad etmiş hali olan ve dağların yüksek zirvelerinde oluşan buzullardan kopan buzlara işaret etmektedir.
Adeta Buz, taş gibi birbirine benzer faaliyetleri göstererek tecelliyat-ı Celaliyenin zuhuruna deliller hükmündedir.
tecelliye-i celaliye heybetinden koca dağ parçalanıp dağılması
Sözler 250.sh - Risale-i Nur)
Demek tecelliyat -i Celaliye şeffaflaştırır, latifleştirir.
Hem bizzarure madde lüb değil, esas değil, müstekar değil ki, işler ve kemalât ona takılsın, ona bina edilsin; belki yarılmağa, erimeğe, yırtılmağa müheyya bir kışırdır, bir kabuktur ve köpüktür ve bir surettir.
(Sözler 509.sh - Risale-i Nur)
Üstadımız maddenin kışr, kabuk olduğunu nazara vermesi ile iş yapabilme istidadını maddeye vermeyip içerisindeki lüb denilen enerji ye vermektedir.
Kışr ve lüb için şu temsili verebiliriz.
Mesela denizdeki dalgalar bir yerden, bir yere ötelenerek gider. Su moleküllerini harekete geçiren bu ötelenmeyi sağlayan ilk temas,bir kayayı harekete geçiren temas dan daha küçük olması lazım gelir.
Bu cihetle madde küçüldükçe latiflik artacağından dış kuvvet olan temas da ona göre latifleşecektir. Bu da bize fizikte şu formülü hatırlatır. F= m.a Kuvvet kütle ve ivmenin çarpımına eşittir.
Bu malum hatırımızda kalsın ileride ki metinde işimizde kolaylık sağlayacak..
Bu cihetle suyun kendi enerjisi mevcut olduğu su içerisinde hareket eder.
Bu sayede suda ki enerjinin taşınması mevcuttur.
Kışr ve lüb, elektrik ve manyetizma arasındaki ilişki gibidir
Burada ki sıvı haldeki madde olan su , ondan daha Latif bir şeye inkilab etmesi lazım gelir, incimad emri ni aldığı vakit.
Peki bu incimad emri nerden geliyor?
Meselâ bir avuç su, incimad ile meyelan-ı inbisatı der: "Fazla yer tutacağım." Metin demir onu yalan çıkaramaz. Sözünün doğruluğu demiri parçalar. İşte şu meyelanlar, irade-i İlahiyeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir.
Âsâr-ı Bediiye
İncimad emri evamiri tekviniyenin tecellileri olup irade i ilahiyeden geliyor.
Onun cu Sözün sekizinci hakikatinde der.
Cenab-ı Hak va'd etmiş, elbette yapacaktır.
(Sözler 80.sh - Risale-i Nur)
İrade i ilahiye,va’dinde emindir. O cihet le sözünün doğruluğu demiri parçalar. Der Üstadım.
İrade i ilahiye;gündüzün güneşini keşfettirmek için maddeleri ihtizazat a getirir.
Bu ihtizazat hakikati ile hakikat- i zaman anlaşılır.
Yukarıda ki mehazda denildiği gibi; su görünen madde müstekar değil ta ki işler o na verilmesin .
Su incimad ile buz olduğu vakit kristallenerek su moleküllerindeki hidrojen bağları hem yön değiştirmesi hemde aralarındaki mesafenin artması ile yırtılmağa maruz olan kışrı yani kalıbı olan demiri parçalanır.
O vakit şöyle denilebilir. Su, hidrojen bağlarına göre yırtılmağa maruz kışırdır. Hidrojen bağları da daha Latif bir alem için kışırdır.
Lakin kavram için su ve hidrojen bağlarından devam edelim..
Su, kışırdır. Esas değil müstekar değil. Kemalat onun değil. Suya mana ve kendine has bir keyfiyet veren ondan daha Latif olan hidrojen bağıdır.
Su molekülleri ni küresel şekillendirmeye vesile de hidrojen bağıdır. Bu cihetle görünen madde,görünmeyenin ustalığı nı isbat içindir. Elbette hidrojen bağları da bilinmekle görünen kısma dahil olduğu için ondan daha Latif bir sanatı bir ustayı isbat eder. O dahi o usta için mülk olmuştur.
Bundan dolayıdır ki; görünen dalga boyları, görünmeyen dalgarı isbat ediyor.
Bu cihetle elektrik kablolarından geçen elektronlar gibi kablo çevresinde de oluşacak bir dalga hareketi ile enerjinin taşınması na işaret edecek .
maddenin küçülüp inceleşmesi nisbetinde âsâr-ı hayat tezayüd ediyor, nur-u ruh teşeddüd ediyor. Güya madde inceleştikçe, bizim maddiyatımızdan uzaklaştıkça ruh âlemine, hayat âlemine, şuur âlemine yaklaşıyor gibi hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetli tecelli ediyor.
(Sözler 509.sh - Risale-i Nur)
Bir avuç su, bir demir gülle içinde eğer niyet etse incimad. Bürudetin zamanı
İçindeki inbisat meyli der: "Genişlen, bana lâzım fazla yer." Bir emr-i bîemanî...
Metin demir çalışır, onu yalan çıkarmaz. Belki onda doğruluk, hem de sıdk-ı cenanî
O demiri parçalar. Şu meyelanlar bütün birer emr-i tekvinî, birer hükm-ü Yezdanî,
Birer fıtrî şeriat, birer cilve-i irade. İrade-i İlahî, idare-i ekvanî
Emirleri şunlardır: Birer birer meyelan, birer birer imtisal, evamir-i Rabbanî.
(Sözler 701.sh - Risale-i Nur)
Hüve nüktesin de bir avuç toprak gibi benzer bir tavrı alan bir avuç su ...
Hatırlayalım;
Evet nasılki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle saksılık eden kabında eğer tabiata, esbaba havale edilse lâzım gelir ki; ya o kapta küçük mikyasta yüzer, belki çiçekler adedince manevî makineler, fabrikalar bulunsun veyahut o parçacık topraktaki herbir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri, muhtelif hâsiyetleriyle ve hayattar cihazatıyla yapmalarını bilsin; âdeta bir ilah gibi hadsiz ilmi ve nihayetsiz iktidarı bulunsun.
(Sözler 160.sh - Risale-i Nur)
İncimad emri ile Bir avuç su demir kalıbın da ayni bir avuç toprak gibi yüzer çiçeklere latifleşmek niyetiyle inbisat etmek ister.
Demek bir avuç suyun demir kalıbı, hidrojen bağıdır. Yüzer çiçekleri ise kar taneleri gibi kristallenmesidir.
Niyet icin;
Nebatatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyetleridir.
(Sözler 361.sh - Risale-i Nur)
Hem meselâ: Kavun, kalbinde nüveler suretinde bin niyet eder ki, "Yâ Hâlıkım! Senin esma-i hüsnanın nakışlarını yerin birçok yerlerinde ilân etmek isterim." Cenab-ı Hak gelecek şeylerin nasıl geleceklerini bildiği için, onların niyetlerini bilfiil ibadet gibi kabul eder. "Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır."
(Sözler 361.sh - Risale-i Nur)
Bir avuç toprak ve bir avuç su benzer faaliyetlerle yüzer çiçekler gibi bir bahçeye inkılap etme sırrıyla her birisi çekirdeği ve tohumunun niyetine göre amel eder.
Niyet ile genişlemek sırrına misal toprak ta kavun tohumu, su da hidrojen bağları gibi ameli olan çabalarını düşünmemize sevkederek fenlerine ait bilgileri aktarır.
Herbir unsur ile Arş-ı Ehadiyetine bir yol buldurarak , iman-ı billah kuvvetine dayandırıyor.
Hususi unsurlarımız dan ihsan ve rahmetinin bir Arşı olan bir parça su ve kudret-i ilahiyenin bir arşı olan bir avuç toprak Niyetimizde "Kalbim, Rabbimin âyinesidir, arşıdır." Der ve dedirtirir.
İşte şu niyet ve itikad, pek geniş bir şükr-ü küllîdir.
(Sözler 361.sh - Risale-i Nur)
Demek, Cenab-ı Hakk'a itimad edip Süleyman Aleyhisselâm'ın lisan-ı ismetiyle istediği gibi, o da lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak'tan istese ve kavanin-i âdetine ve inayetine tevfik-i hareket etse; ona dünya, bir şehir hükmüne geçebilir.
(Sözler 257.sh - Risale-i Nur)
Halis niyet;lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak tan istemek ve” Cenab-ı Hak gelecek şeylerin nasıl geleceğini bilmesini “ iki şeyin nazara verilmesi ile tetkik edelim. Birincisi: geleceğin geleceğini ..
İkincisi: gelecek şeylerin nasıl geleceği ..
Ustadımız kızıl icazında :”şey unvanını taşıyan her nesne hayattar dır.” demesi ile hayatın icadı ancak kudretinde olduğunu isbat ederek hayatın dahi şeffaf mülken ve melekuten vasıtasız desti kudretten çıktığını ifade ederek imanı nazara verir. itimad etmek olan itikadın şeffafiyeti ile safi Zihinler i genişlettirir.
Hayat yoktan oluşturulamaz . DNA sentezlenebilir, ama canlılık faaliyeti gösteremez.
Bu cihetle Hayat;Kudretini isbat eden sarsılmaz bir bürhandır.
Nur-u hayat olan hayat faaliyetleri Cenabı Hakkın kudretine hastır. Onun işareti ise çiçek gibi nakışlarıdır.
Şöyle ki madem su buz ile kristallenip bir bahçeye inkılap eder .
İnsan da halis bir niyet ile tohum olan düşüncesini Zihnin kristal bahçesi gibi olan elmaslara inkilab ettirilir.
Daha iyi kavramak icin;
Temas ile ivmelenme Cenabı Hakkın kudretinin ispatıdır.
Düşünce ile zihin arasındaki mesafeye rağmen (temas ) etkileşme olur.
Düşüncenin veri yollaması ile zihin alanında etki oluşturulur.
Fen de bundan bir çok misal gösterebiliriz.
Mıknatıs ve manyetik alan veyahut elektron ve elektrik alan veyahut dünya ile yerçekimi arasında ki temaslar...
Hayalden hakikate gidebilmek için bir parça hayalimizi kullanmaya davet edecem okuyan kardeşlerimi...
Farz edelim Düşüncemiz elektron (zerre), zihnimiz ise elektrik alan olsun.
Elektronların elektrik alan varken hareket edebilmesi kanununu gözeterek yolumuzu çizelim .
O vakit elektronlar yani zerreler elektrik alan sayesinde ittirilip yükleme yapabiliyorlar.
Aynı şekilde Dünya yerçekim alanını doldurur. Bu alan sayesinde kütle si olan başka bir nesne bu çekim sayesinde düşüyorlar. Bu da alan ve yük temasları.
Bu cihetle Vicdan daki zihnin, düşünce için bir alan oluşturduğunu kavrayabilmekteyiz.
Aynı Sekizinci Söz deki zan yani düşüncenin zihnin alanı olan kuyuya ittirilmesi hakikati gibi...
Gelelim Nurdan bu cihete nazar edelim;
Bizzarure herkes kendisinde bir ihtiyar hisseder. O ihtiyarın vücudunu vicdanen bilir. Mevcudatın mahiyetini bilmek ayrıdır, vücudunu bilmek ayrıdır. Çok şeyler var; vücudu bizce bedihî olduğu halde, mahiyeti bizce meçhul... İşte şu cüz'-i ihtiyarî, öyleler sırasına girebilir. Herşey, malûmatımıza münhasır değildir. Adem-i ilmimiz, onun ademine delalet etmez.
(Sözler 466.sh - Risale-i Nur)
O ihtiyarın vücudunu vicdanen bilir . Cüz-i ihtiyarî için tercih hakkı verilmiştir.
Çünki "Akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak" sırr-ı teklif iktiza ediyor.
(Sözler 587.sh - Risale-i Nur)
Cüz-i ihtiyariyi Yıldız böceğine temsil göstermesi bir hakikati isbat ediyor.
Yıldız böceği elektriğin hareket halinde olmasının en hayattar örneğini teşkil eder.
Bu da fende şunu isbat ediyor.
Elektriğin hareket halinde olduğu her yerde manyetizma kendinden söz ettirir.
İki hakikatin etkileşimi olan Elektromanyetizmadır.
Elektromanyetizmaya örnek gösterelim; telgraf vasıtası ile sinyal göndermek den tutun evinizdeki makineler e kadar uzantısı var .
Kehribar da Elektrik ve Manyetizmanın etkilerine örnek teşkil eder.
Bir parça kehribarı ovalamak ile mıknatıs parçalarını yerden kaldırılabilir.
Bu cihetle Cüz-i ihtiyarımız da elektrik ten hasıl olan cüz- i bir kuvvet verilmiştir. Elbette cüz’ i derken yanlış anlaşılmasın. Verilen bu kuvvet, kendine itimadı vermediği nisbette dünyamız kadar büyük bir nesneyi kaldırabilecek kadar büyüktür. Hareket ettikçe bu elektrik manyetizma ile etkileşime girerek elektromanyetizma olan hayatın ona verebileceği keşiflere kapı açabilir .
Elbette bu hareket Rıza- i ilahi doğrultusunda olmalı..
Hem mü’mine der: "İhtiyarın cüz'î ise; kendi mâlikinin irade-i külliyesine işini bırak.
(Sözler 635.sh - Risale-i Nur)
Fikrin sönük ise; Kur'anın güneşi altına gir, imanın nuruyla bak ki: Yıldız böceği olan fikrin yerine herbir âyet-i Kur'an, birer yıldız misillü sana ışık verir.
(Sözler 635.sh - Risale-i Nur)
İşte akla kapı açılması hakikati...
Kainattaki fenler bir mizana tabidirler tesadüf içlerine karışamaz müdahale edemez aynı şekilde vicdan in anasırı erbaasından olan tasdik ve iz’an da bir nizama tabidirler . Tesadüfe yer vermez.
Tasdik-i akli ve iz'an-i kalbi der Ustadimiz .
Daha iyi kavramak icin;
Gök zemin dağ tahammülünden çekindiği ve tevahhuş ettiği emanetin bir ferdi bir vechi olan ene yi tetkik edelim :
Gök,zemin, dağlar bilindiği üzere fezada dünyayı veyahut gezegenleri tanımlayan kavramlardır.
Dünya bir gemi bir sekene diye ifade eder Ustadimiz . Ene de başka bir vaziyeti yani ahvali ile karşılaşıyoruz.
Kavunun kalbinde bin niyeti hatıra getirelim
Ayni şekilde; Binbir esma ilahiyeyi gösteren binler fen ve sanat la nakşedilmiş Dünyamız.
Dünyamız dahi bin niyeti Binbir esma ilahiyeyi göstermek ...
Enaniyet dediğimiz ölçüçükler ile istidadımız nisbetinde isteklerimiz şekilleniyor.
Dünya insan icin bir mesken . Meskenin sakinleri şartlara uyum ve denge sağlamaları lazım gelir.
Zira şemsin müekkeli şems gibi olmak lazım gelir.
Bu anahtarımız.
Meskenin, sâkinleri ile nasıl bağlantı kurduğunu farketmek için ene yi almışız.
En basiti su ve buz teşekkülüne yani aralarındaki bağı takip ederek teşkilât lan mayı fehmettik .
Unsur lar teşekkülat gösterdikleri gibi esir maddesi de teşekkülat gösterir.
Madde-i esîriye, esîr kalmakla beraber, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülâta ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir.
(Lem'alar 67.sh - Risale-i Nur)
Gök, zemin, dağa herbiri Cenab ı Hakkın sıfat ve şuunat-ı ilahiyeyi bildirecek ve gösterecek keyfiyetler verilmiştir.
İlim irade ve kudret sıfatları bir şeye taalluk ettiği zaman o şey derhal vücuda gelir.
Dünya da :gök, zemin dağ; ilim,irade, kudretin tecellilerine mazhardır.
Gök kudret in,zemin iradenin, dağ ise ilim sıfatlarının tecellisine mazhardır.
O cihetle tasdik i aklı ve iz’an-ı kalbi doğru söyler yani, bunları işitir görür. SEM ve BASAR sıfatları tecelli eder insan olan İNSAN da...
Asıl emanet bu iki sıfatın zuhurudur.
Miracın batını velayet, zahiri Risalet cihetiyle;
Cenab-ı Hak kendini "bütün eşyayı işitir ve görür" sıfatıyla tavsif eder.
(Sözler 560.sh - Risale-i Nur)
Bütün sıfât ve şuunat-ı İlahiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, ene'de münderiçtir.
(Sözler 537.sh - Risale-i Nur)
Süper...
Öyleyse ilk baştaki adımlarla hakikate yaklaşalım...
Nazar -i dikkat ile bakılırsa kar tanelerinin herbiri aralarında ki hidrojen bağlarının mesafelerinin artması sebebiyle birbirinden farklı kristal şekiller oluşturmaya vesile olmuştur demiştik.
Su, hava, toprak,nar yani katı, sıvı, gaz ve plazma halindeki maddeler de ki titreşimler den oluşan dalgalar; kainata nazar-i dikkatle bakana esasında iki unsurun mahsulatı ve neticeleri için çalıştıklarını göstermektedirler. Bu gibi unsurların enerjiyi taşıması için mekana ihtiyaçları vardır.
Iste suyun buza incimadı; yayılan enerjinin mekan değiştirmesi olayıdır.
Halbuki mekan a ihtiyaç duyulmadan fezadaki esirde bile hareket edebilecek dalgalar mevcuttur
İşte esas konumuzda bu ...
Sadece maddesel ortama gerek duymadan mekansız dahi hareket edebilen Elektromanyetik dalgalar ...
Elektromanyetik dalgalara örnek teşkil edebilen Elektrik Lambasını Üstadımız göstermektedir.
Elektriktir. Bir adam, elektrik lâmbasının acib vaziyetini tedkik etmiş. Bakıyor ki, yüzer düğmelerdeki ve merkezlerdeki ve demir ve ip tellerindeki zerreler ve maddeler camid, şuursuz, hareketsiz oldukları halde yalnız gayet cüz'î bir temas neticesinde, on kilometre yeri dolduran karanlık derhal gider ve yerini yarım sâniyede dolduran bir nur vücuda gelir.
(Emirdağ Lâhikası 2 118.sh - Risale-i Nur)
Burada ilginç olan şudur ki; elektriğin acib vaziyeti değil de, elektrik lambasının acib vaziyetini tedkik edebilmiş bir adam ...
Tahtel-arz tabiatın zulümatını dağıtan bir elektrik; Üstadımız tarafından acibliği ifade edilmiştir.
Lamba nin devrelerindeki tellerin Demirden yapılmış bir iletken olması enerjinin pil den lambaya aktarılmasını sağlar.
Tel deki camid şuursuz hareketsiz zerreler elektronlar dır. Dikkatimizi celbeden neredeyse hareketsiz gibi oldukları halde yalnız cüz’i bir temas neticesinde on kilometre yeri dolduran bir nur vücuda geldiği ni beyan ediyor. Bu hareketsizlik içindeki hareketliliği anlamak için üstte verdiğimiz örneği hatırlayabiliriz
Göl deki dalgalar bir yerden bir yere ötelenmesi yani titreştirilmesi ile hareket eden su içerisinde enerjisi taşınır.
Demek pilden lambaya iletilmesi gereken enerji;cüz’ î bir temas olan elektronların titreşim hareketi ile bir anda ışık hızına bir hızla yakın iletiliyor.
Evet düğme vasıtasıyla gelecek elektrik sinyali hem kablo içindeki elektronların iletilmesi yani zerrelerin titreşimi bununla birlikte kablonun çevresinde elektrik alan ile elektromanyetik dalgaların oluşması şu hakikati isbat ediyor. Elektrik, görünen ve görünmeyen faaliyetler ile aynı su ve ses dalgaların da olduğu gibi maddenin taşınması ve bununla birlikte enerjinin taşınması ni sağlayan bir dalgaya dönüşüyor.
Mesele Acaib...
O cihetle bir parça toprak,bir parça su bir parça hava, bir parça elektrik...
Tel pil ve Lamba, madde dır. Ve bu madde Üstadımız in dediği gibi kışr dır. Lübbu ise ışık hızıyla ilerleyen elektromanyetik dalgalardır.
Hareket halindeki yükler metal içinde iletilirken ondan hasıl olan enerjiyi feza iletir.
Bu elektromanyetik enerji nin iletilmesi ancak o keyfiyetten olan bir iletici ile olması lazım gelir bu da esir maddesidir.
Demek tel den elektron lar titreştirilerek esasında sema dan ışık hızı ile aktarılan bir nur vücuda iletiliyor.
Risale i nurda Temsil olarak Güneş sıklıkla bahsedilir.
Otuzuncu Söz de Ene nin mahiyeti olan vâhid-i kıyasî bize temsillerle hakikati görmeyi ve işitmeyi sağlamıştır.
Enaniyet,yani bir derece ihtiyar ile şekillenen istidadımızı, semadan ışık hızı ile aktarılan nur-u vücudu bulması için fani vücudunu Hâlıkın yolunda feda etmesi lazım gelir.
Ene, ilim ve kudret sıfatları ve Hakîm ve Rahîm esmalarının tecelli ve cilvelerine mazhar dır. Aynı Güneş gibi...Düşünceleri belirleyen yön verende bu sıfat ve esmaların tecellisi iledir. Adiliyet ve Hafiziyeti iktiza eder.
Resail-in Nur baştan başa ism-i Hakîm ve Rahîm'in mazharı olduğundan
(Sikke-i Tasdiki Gaybî 94.sh - Risale-i Nur)
Hem hiç kabil midir ki: Hâkim-i Bilhak, Rahîm-i Mutlak; insana öyle bir istidad verip, yer ile gökler ve dağlar tahammülünden çekindiği emanet-i kübrayı tahammül edip, yani küçücük cüz'î ölçüleriyle, san'atçıklarıyla Hâlıkının muhit sıfatlarını, küllî şuunatını, nihayetsiz tecelliyatını ölçerek bilip;
(Sözler 87.sh - Risale-i Nur)
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Mekke'den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebir namındaki dağa çıktılar. Sebir dedi: "Yâ Resulallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni tazib eder. Onun için korkarım."
(Mektubat 134.sh - Risale-i Nur)
Dağı konuşturan korkma duyusudur.
Korku, Tasavvurda oluşan bir kavramdır.
Hüsrev abinin bir fıkrasında der ki; “korku denilen mevhum kuvvet, talebelerinizin hak uğrunda gösterdikleri cesaretten korkmaktadır.”
Ene; “Vâcib-ül Vücûdun mutlak ve muhit ve hudutsuz sıfatını bildiren bir mizandır. “ Der Üstadım.
Ene; Sebir namındaki dağa bu duygunun inkişaf edebilmesi ve aleme misal olması için esmaların tecelli si ile kainatta o mesafede o mekanda en uygun vazife yi vermiştir . Dağda bunu yüklenmiştir.
Mesele yüklenme...
Taşınılan yük aynı zamanda farklı mesafelerde dahi yükleme yaptırabiliyor.
Enerji den bahsetmiştik. Zamanımızdaki teknolojik aletlerin her birisine aynı yüksek enerji verilmiyor.
İhtiyacı nisbetinde elektrik enerjisi verilerek vazifesini ifa etmesi sağlanıyor.
Misal,ütü TV bilgisayar ...vs
O vakit Ene de enerji gibi...
Bu mazhariyetle emaneti bihakkın edâ eden Ene nin dürbünu gibi, kâinati ve malikini tanıttıran bir eser olan Resail-in Nurdur.
Barla Lahikasın da Sabri abimizin bir cümlesi bize ışık tutuyor. “ dûrbînî bir nazara malik olanlar” evet Ene; durbini bir nazar ile kainatı ve malikini tanımak için dinliyor ve görüyor.
Risale i nurun Sözler ve mektupları daima tazelenen bir feyzin vücudunu hissettiriyorlar. Zira kalb hisseder, lisan ifade eder.
Bu zamanın en kolay en rahat yol u tercih etmesi sırr-i akrebiyet ile görülmektedir.
O vakit nurlarda sırr-ı akrebiyet üzerinedir.
Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-ı insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile, imanın şübhesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki; sırr-ı akrebiyete ve veraset-i nübüvvete bakar. Ve enfüsî tefekkür-ü imanî hakikatının bir parçası, Otuzuncu Söz'ün "ene ve enaniyet"te ve Otuzüçüncü Mektub'un Hayat Penceresinde ve İnsan Penceresinde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş.
(Emirdağ Lâhikası 1 147.sh - Risale-i Nur)
Buradaki; hakikati insaniye haritasını Barla lahikasinda Hafız Ali abi fıkrasında Kur’ an-ı Hakîm ‘in kainatın haritası olduğunu beyan eder. İnsan da küçük bir kainat ise hakikati insaniyenin haritası da Kur’an-ı Hakîm olması lazım gelir.
Hafız Ali abi fıkrasında; Kâinat kitabını açan Kâdir-i Zülcelâl ve Hakîm -i Zülkemâl diye beyan etmiştir. Ve denilir ki ve de denilecek ki şüphesiz ve vesvesesiz imanı ziyadeleştiren bu kitabi hakkıyla izah edecek veraset- i nübüvvet yani sırr-ı akrebiyet tir.
Yani enfüs u tefekkür-ü imanı bu zamanda imanları kurtarmaya en kolay en rahat bir yoldur.
Hafız Ali abi aynı fıkrada Üstadımıza “Kur’ân -ı Hakîm in son sistem malzeme -i mübarekelerini icada vesilesiniz “ ifadesi bize Ustadimizin Ene risalesinde;
Kulağıma denildi ki: "Bu elektrik ile o âlet, Kur'anın hazinesinden size verilmiştir."
(Sözler 545.sh - Risale-i Nur)
cümlelerinin tevafuklari isbat eder ki hem madde itibariyle elektrik ve elektromanyetik sistemlerle çalışan aletler hem de Mana da Sabri abimizin tabiriyle nur fabrikasının elektriklerini yetiştiren makineler hükmünde elmas kılınçlı kardeşleri Kur’ân -ı Hakimin hazinelerinden Sevgili Üstadımıza ihsanıdır.
Ene bir anahtar . Ene nübüvvet vechin de Kitab i mubinin hazine i hakâikinin miftahı, işitme ve görme ile alakadar bir sistem Ene de münderiçtir.
Külli yi parçalara ayırarak cüzleri ni incelemeye çalışan yani Vahidiyet için de Ehadiyeti kesf etmeyi sağlayan birinci Lem’adan görebiliriz;
Müsebbib-ül Esbab'dan başka bir melce' olamadığını aynelyakîn gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için şu münacat birdenbire geceyi, denizi ve hutu müsahhar etmiştir.
(Lem'alar 6.sh - Risale-i Nur)
Aynelyakîn görmek; bütünün parçalarını inceleyip mantık kullanarak Ene nin mahiyetini iz’ an eden dır.
Üstadımız Ta’lîkat eserinde” Bilmiş olasın ki, mantık, aklî muhâkemede Zihni hatadan koruyan kanûni bir âletdir” der. O vakit ilim için mantık lazımdır.
Ene mahiyeti bilinmesi ile açılır. O açıldığı gibi kâinatın kapıları açılır.
Güneş temsili ile ; bu sır ifade edilir. Sırr-ı akrebiyet; Hakîm ve Rahîm esmalarının Hakimiyet ve Merhameti ile perdeler arkasından uzattığı ipleri fani hayatımızın, vücudun en parlak bir nuru olan bâki bir hayata inkilab ettirmek istemesi faaliyetini isbat ediyor.
Yani bu cihette ene de; ışık ve nur ile yüklenen nübüvvet yolunda gidiyor .
Zaîf ve âciz omuzuma çok ağır gelen vazife-i Kur'aniyeyi, o kuvvetli omuzlara bindirdi. Kemal-i kereminden, yükümü hafifleştirdi.
(Tarihçe-i Hayat 197.sh - Risale-i Nur)
Ene, yükleme ile vazifeye davet ediyor.
Nurları okumak yazmak çalışmak yani düşünmek tefekkür-ü imaniyi elde etmek imanın kurtulmasına kafi gelir.
İmanı kurtarma zamanıdır der Ustadimiz .
Nur isminin kesif bir ayine si olan Güneş nasıl ilim ve kudret sıfatının tecellisine mazhar ise Risale -i Nur dahi Güneş gibi ilim ve kudret sıfatının tecellisine mazhardır.
Evet cüzi i bir temas olan okuma ile aynı kanalda olan kardeşleri ni titreştirerek kablo nun iç ve dış alanlarında oluşan manyetik ve elektrik alanlar çok büyük bir lambanın yanmasına vesile oluyor.
Rububiyetin sıfat ve şuûnâtının hakikatlerini tanıttıracak bir emanet olarak verilen ene daima merakımızı celbetmistir.
Bazen düşünce bazen algılamak bazen farkındalık denilmiştir . Bir bütün olarak aldığımızda ise Otuzuncu sözde “ farz ve tevehhümle bir vâhidi kiyasî teşkil edilebilir “ . Ustadimiz ilim ve tahakkukla hakikî vücudu lazım değildir. Der.
İlim ile tahakkukla hakîki vücudu lazım olmayan ene; ilim ve kudret sıfatlarının tecellisi ve Hakîm ve Rahîm esmalarının ihatası ile on sekizinci mektubtaki suale ,”neden şu durmayanlar durmuyorlar; daima dönüp tazeleniyorlar. “ suallerin cevaplarını vazifesine dikkat ederek durmayanlar durmayacağını mekanlarda, dönüp tazelenmesin ide zamanda bulacağı kesindir.
Mülk te,Mekan zaman ;melekutiyet te ,sıfat ve esma alakadarlığını değerlendirip Cenabı Hakkın mahlukkattaki faaliyetlerinden lezzetini bilip nuru bulur.
Misal verelim mülk cihetinde dünya olmasaydı yerçekimi alanı sıfırlanacağı için nesneler çekime düşmezdi.
Mülk de mekan ve zaman etkisi .
Melekutiyetinde ise daima tagayyür ve tebeddülata mazhar olan başka bir alem için ayine ve sahife olacak lütuf ve kahır ...
Zihinlerindeki nur-u hakikati bularak Cenabı Hakkın Basar sıfatının olduğunu bilerek;karanlık bir had olan zülumat derhal boşalır.
Yani,Nuraniyet Basar sıfatının basîrane, hakîmane, alîmane faaliyetlerinin farkına varabilmektir.
Ene nin bu nuraniyet tarafı ile, Üstadımıza Kur'anın hazinesinden elektrik ve alet verilmiştir.
Evet Kalb bir elektrik lamba pil kablo işlevleri oluşan bir sistemdir.
Kalb in elektrik sistemi bugün fen le sabittir .
Kalb de sinir hücreleri vardır. Hormonlardan salgılananlar sinir hücreleri ile hissedilir.
Vucud u insaniyenin damar ve sinirlerini kablo ve tel olarak alırsak zerreleri cüz i bir temas ile titreştirilerek oluşan bir elektron denizi gibi düşündüğümüzde o asab damar kablolarını çevreleyen bir elektromanyetik alan oluşur.
Elektromanyetik alan bu enerjiyi hem depolar hem iletir bu özelliği ile enerji pil den lambaya aktarılır. Bu enerji esir keyfiyetinden olduğu için kalbimiz de esir keyfiyetindedir diyebiliriz.
Derhal zülumat boşalır.
İşte irade-i İlahiyenin tecellisi...
Ay, Güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman, bir ip, bir şerittir ki, o Sâni'-i Zülcelal her sene bir başka âlemi ona takıp, gösteriyor.
(Sözler 60.sh - Risale-i Nur)
Ay ve Güneşin, lamba;yıldız, mum; zaman bir ip, şerit diye bir elektromanyetik alan düzeneğinin kâinatın semalarında olduğuna da işarettir.
Zaman dediğimiz hakikat; zerrelere cüz i bir temas ile titreşim hareketliliğini sağlayan iletken bir ip bir şerittir.
Bu sayede ene de geçen
Evet ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken,
(Sözler 537.sh - Risale-i Nur)
Zaman ile eneyi ayıran fark biri bağlayıcı biri dönüştürücü özelliği olması ...
Nurlarda;
“Zaman bir ip “
“Ene ince bir tel” kullanır.
Tel elektriği ileten, ip ise zerreleri titreştiren.
Bu cihetle ene ve zaman madde ve enerji taşınması ve iletilmesi için dalga hareketine dönüşümünü sağlayan elektrik kavramıdır.
Evet Üstadım elektrik iki sayfadır diyor.
Halbuki kudretin o mu'cizesinin hikmetleri iki sahife ile ancak ifade edildiği halde;
(Emirdağ Lâhikası 2 118.sh - Risale-i Nur)
İki sahife olan birinci maksad elif olan ene;ikinci maksad bir nokta olan zerre.
Aynen kışr ve lüb gibi...
Zaman, ene nin kışrıdır.
Hatırlayalım ince remizli meseleyi
Nasılki su, kendi zararına olarak incimad eder. Buz, buzun zararına temeyyu eder. Lüb, kışrın zararına kuvvetleşir. Lafz, mana zararına kalınlaşır. Ruh, cesed hesabına zaîfleşir. Cesed, ruh hesabına inceleşir. Öyle de: Âlem-i kesif olan dünya, âlem-i latif olan âhiret hesabına, hayat makinesinin işlemesiyle şeffaflaşır, latifleşir.
(Sözler 530.sh - Risale-i Nur)
Ene ilim ve kudretin tecellisi olduğundan zaman dahi iradenin tecellisi olur.
Hatırlayalım...
Demek harekât-ı zerrat; o kitabetten, o istinsahtan; mevcudat âlem-i gaybdan âlem-i şehadete ve ilimden kudrete geçmelerinde bir ihtizazdır, bir harekâttır. Amma "Levh-i Mahv-İsbat" ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u A'zam'ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur. Evet herşeyin bir hakikatı olduğu gibi, zaman dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikatı dahi, "Levh-i Mahv-İsbat"taki kitabet-i kudretin sahifesi ve mürekkebi hükmündedir.
(Sözler 548.sh - Risale-i Nur)
Harekat ı zerrat İlim den kudrete geçmekte bir ihtizazat yani titreşim, lakin zaman ise irade nin tecellisi dir.
Bu cihetle;
İlim irade kudret bir Kadîr -i Mutlakın vücudunu isbat eder.
Ene binler fenni bilecek mahiyettedir.
Lakin vazifesini unutsa, Üstadım der
İşte ene, şu hainane vaziyetinde iken; cehl-i mutlaktadır. Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeble bir echeldir.
(Sözler 538.sh - Risale-i Nur)
Zaman hârekatın bir levni, bir rengidir. Hakikati zaman Levhi mahv ve isbattır. Cenabi Hakkın yazar bozar tahtasıdır. Der Üstadımız.
Zamanın hakikati fen itibarıyla diyebiliriz ki yüklerin birbiri ile konuşması olan elektrik alanlardır.
İşte bu elektronların atomun çekirdeği etrafında dolanmasını yani seyr etmesini sağlayan elektromanyetik kuvveti taşıyan ışık paketleri denilen fotonlardır.
O vakit söyle sıkı duralım. Elektron denilen negatif yükler daima bir güneş için vazifesinde titreştirilir.
Tahavvülât-ı zerrat; Nakkaş-ı Ezelî'nin kalem-i kudreti, kitab-ı kâinatta yazdığı âyât-ı tekviniyenin hengâmındaki ihtizazatı ve cevelanıdır. Yoksa Maddiyyun ve Tabiiyyunların tevehhüm ettikleri gibi tesadüf oyuncağı ve karışık, manasız bir hareket değildir.
(Sözler 547.sh - Risale-i Nur)
Tahavvülât-i zerrat mülk cihetinde melekut için vazifedar olan elektronların titreşimleridir.
Melekut için çalıştırılır manasız değildir.
Mülk deki elektron bir lamba olan güneş için çalıştırılır.
O vakit o elektron için o güneş melekuttur.
Çok acib bir sır.
İşte bu hareketlilik elektromanyetik alanları oluşturarak, Kuran daima kâinatta kelamı ile tecelli ediyor.
Evamiri tekviniyesi, daima Hakkın sözünün doğruluğunu lisanı hal le işittirip gösteriyor.
Fen den hakikate geçmek gerekirse anahtar depolama ve iletme hakikati olan hafıza ve hatırlama...
Bu cihetle nurun vücud bulduğu hal olan ışık, enerji taşır.
Hayır -şer, güzel- çirkin, nur-nar
Kuzey ve Güney kutubları gibi...
Yazımızın başında manyetik kutuplardan giriş yapmıştık
Manyetik alana bu şekilde geçebilmekteyiz.
Bir avuç su bizi elektriğe bağladığı gibi kutublara yönelmeye başlayalım.
Evet başlıyoruz...
Çok basit bir tanımdan başlayalım .
(+) yük (-) yük tarafından çekilir.
Bu iki yük arasında elektrik alan oluşur.
Evet eşit sayıda pozitif ve negatif yükler olan bu zıtlar muazzam bir şekilde birbirlerine çekilirler. Bu sayede bu yükler birbirlerine dengelenmeleri sebebiyle yüksek bir kuvvet olan elektrik hasıl olur.
Mesela bir cep fenerindeki elektrik akışı elektrik alanlarını anlayabilmek icin bir örnek teşkil eder.
Risale i nur,cep fenerini;berzah zulümatında kalbin cep feneri diye tanımlar.
Zira kalb kendi enerjisi ni üretir. Buradan yakaladık!
Kalb enerjisi ni iletmek için kurulu bir elektrik şebekesi mıdır?
Evet elbette.
Elektrik alan fezanın bir özelliğidir.
Evet Kâinatın iki yüzünden biri mülk cihetidir .Bu da zıdların cevelangahıdır. der Üstadım.
Düşünelim.
İki yük arasındaki oluşan elektrik alan bize mülk cihetini gösterir.
Peki diğer yüzü melekutiyet ciheti âyinenin parlak yüzü ne olmalı ki...!
Elbette Zerre Semse kardeş olan parlak âyine; ilim ve kudretin tecellileri olması lazım gelir.
Âyinenin renkli yüzü olan mülk cihetinde Güneş gibi Cenabı Hakkın bir mumdarı hizmetkarı; elbette ustası olan Kudreti ve İlmi gösterir.
Su daki gibi hidrojen bağı nasıl uhuvvetle çiçekler açtırdı buz kristallerinde.
Aynı şekilde ilim ve kudretten tezahür eden Vahdet, Güneş gibi bir mahluka hizmetkara elektrik gibi bir emirle zerrelerde de güneşi gösterme kabiliyetine mazhar kıldı .
Acaib ...
Elektrik gibi letaifle ,zerrelerde güneşcikler gibi çiçekler açtırdı.
Evamiri tekviniye ile cihazlarda kullanılacak elektrik enerji ihtiyacı değişkenlik gösterir demiştik üst kısımlarda.
Mesela bilgisayar, telefon veya bir fırının ihtiyaç duyacağı enerjisini taşıyabilmek için şebeke ihtiyacı duyulur.
Bu yüzden her bir unsur Cenabı Hakkın birer arşı hükmündedir. O enerjinin taşınabilmesi için ihtiyaç lara göre aktarılabilmesi lazimgelir.
Lakin ne demişti Üstadımız...
Cesed, Ruh hesabına inceleşir.
Yalnız aldatmak için bazı derin ve ehemmiyetli hakikatlara bir isim takıp, güya o hakikat anlaşılmış gibi âdileştiriyorlar. Meselâ: Bu elektrik kuvveti imiş deyip, o ince ve derin hakikatı ehemmiyetsiz yapıp âdi gösteriyorlar.
(Emirdağ Lâhikası 2 118.sh - Risale-i Nur)
İşte irade-i İlahiyenin namuslarının ünvanları olan âdetullah kanunlarının birisine, beşer aczinden mahiyetini bilemediği o kanunun mahiyetine elektrik namını verip, tenvirdeki hârika mu'cize-i kudreti âdileştirmekle ve malûm birşey imiş gibi elektrik kuvveti diye bir isim takmakla, bunun gibi çok hârikulâde mu'cizat-ı kudret-i İlahiyeyi cahilane âdileştiriyorlar.}
(Emirdağ Lâhikası 2 118.sh - Risale-i Nur)
Halbuki; Elektrik emri ile bir avuç zerre yüzer güneşciklere saksılık vazifesi yaparak her güne aydınlık tebessüm vari bir halette olmana vesile oluyor.
İncimad emri gibi elektriklenme emri de irade i ilahiyenin cilveleridir.
Ne tatlı ne şirin bir mana şu elektrik mahluku Cenabı Hakkın.
Zira münacatta Üstadımız yıldızlar için tebessüm vari demesi bir mana bu elektrik hakikatinden anlaşılabilir.
Tebessümvari şu yıldızların çoğu Radyo dalgaları kaynağıdır . Elektrik radyo dalgaları gibi oluşumlara vesile olduğunu hatırlayarak bu tebessüm de onun da hizmetkârlığını unutmayalım.
Emir ve irade i ilahiyenin bir arşı olan hava unsuru mülk cihetinde asvat yani ses nakli vazifesinde bununla birlikte eş zamanlı olarak melekut cihetinde de unsur-u Havaî ile letaif nakli vazifelerinde çalıştırılmaktadır.
Özetle madde işlettirilirken, mana dahi çalıştırılır.
Biri yazılırken, diğeri çizdirilir.
Mesela Su molekülleri incimad emri ile kimyasal formül vs yazdırılırken mana tarafında işleyen mürekkep sanatını icra eder.
Görünen kimyevi formüller gizlenen modellerin anahtarı hükmünde.
Risale i Nurda hava unsuru ve unsur-u havaî denilmesi bu cihete baktığını Onüçüncü Sözde Hüve nüktesinde görebilmekteyiz.
Hava unsuru mülk cihetin de, unsur-u havaî de melekut cihetinde ehemmiyetli vazifelerde çalıştırılır maktadır.
Demek vicdanın iki yüzü mülk ve melekut ciheti elektrik alan ve manyetik alan gibi kendini gösterebilmektedir.
Elektrik alan;elektrik yükleri, Manyetik alan yüklerin hareketlerinden kaynaklanır.
o hadsiz lâmbaları yandıran ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden ve Güneş ve Kamer'in vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlukları vazifelerle çalıştıran ve iki kutbun dairesindeki hesab rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde, aynı zamanda, aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i fıtrat ve aynı surette, beraber, noksansız tasarruf eden
(Şualar 106.sh - Risale-i Nur)
Şimdiye kadar bahsettiğimiz fenni tanımları burada toparlamaya çalışacaz .
Evet bu parça o kadar hayattar ki hayretler içindeyiz.
Hadi iştirak edin hayallerinizle ..
Ene miz vazife başına.
Başlıyoruz.
Parça dan bahsetmiştik yukarıda, nazarınıza almanızı istiyorum.
Bir parça toprak bir parça hava ...vs
Bu parçalardan maksad parçacık kavramı. Evet bir parçacığı ivmelendirmek icin üzerine bir kuvvet uygulamak zorundaysanız o parçacığın kütlesi olmak zorundadır.
Bundan dırki; kütlesi olan o yüklü parçacığın ilerleyebilmesi için bu parçacığı iten bir kuvvet yani elektromanyetik etkileşiminden dolayı bir kuvvet olmalıdır
Parçacık olan Elektron u yüklü bir küre gibi varsayalım . Zorlanıyorsanız dünya gibi de düşünebilirsiniz. Yüklü Dünyamız, Hareketsiz gibi görünürken her bir parça diğer parçayı elektriksel olarak iter .ancak bu itme dahi olsa denge sağlandığı için net bir kuvvet yoktur . O yüzden rahatız... Hareketi hissetmeyecek kadar...
Denge...
Dengesini bozan şey elektronların ivmelenmesi . Yani parçacıkların etki ve tepki de eşit olmadıkları zaman elektron kendi üzerinde ivmelenmeyi durduracak bir kuvvet uygular.
Burada dikkatinizi çekerim kendi kendine yapamadığını parçacık özelliğinden keşfetmiştik . Peki yaptıran ?
Elbette Kadir esması ...
Bu sayede ahiret bize perdeler arkasından yüzünü ifade eder.
Nasıl mı!...
Elektronun bir parçasının diğeri üzerinde kuvvet uygulaması sonsuz bir hayatın vücudunu isbat eder...
Yani parçacıkları idare eden bir Zatı isbat eder.
Elektron dan başka, çekirdek içinde proton ve nötron parçacıkları da vardır. Buda gece ve gündüz gibi elektrikseldir. Sekizinci sözdeki gece gündüz gibi ...
Üst parçada Ustadimiz büyük kütlelerin birbirine benzerliği fakat elektriksel olarak birbirinden kütle olan farklı parçacıklar olduğunu ifade ediyor.
Lakin bu şekilde olmalarına rağmen yeryüzünde bir papatya bahçesinde herbiri nasıl nizam ve mizan ile hareket ettirilerek parçacık larının etkileşimi ile gösterdikleri elektriksellik ile baki bir hayata inkilab ettiriliyor sa o büyük kütlelerde de ayni nizam ve mizana tabidirler.
İşte her şey aslında bizi bu parçaya getiriyor...
Risale-i Nur'da iman-ı billah ve iman-ı bilyevm-il âhir olan iki kutb-u imanî, tam birbirine müsavi gelecek bir derecede isbat edilmiş.
(Kastamonu Lâhikası 211.sh - Risale-i Nur)
İki kutb-u imanî birbirine müsavi gelecek şekilde birbirini isbat etti.
Elhamdülillah...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.