İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

Elmas sütun

İslamcılık tartışmaları yine gündemde. AK Parti iktidarı üzerinden yapılan din, siyaset ve İslamcılık tartışmalarına birçok akademisyen, siyasetçi ve yazar katıldı.
Mümtaz’er Türköne Temmuz ayı içinde İslamcılıkla ilgili beş makale yazdı. Mümtaz’er Hoca “Siyasi İdeoloji Olarak İslamcılığın Doğuşu” kitabının sahibi. Bu kitap aynı zamanda hocanın doktora tezi. Kitabı yıllar önce okumuş, istifade etmiş ve oradaki birçok bilgiyi referans olarak kullanmıştım.

Ali Bulaç ise Temmuz ayında İslamcılıkla ilgili tam altı makale yazdı. Son makalesinde (30 Temmuz) konuyu AK parti üzerinden güncelleştirdi ve Mümtaz’er Türköne ile yapacağı tartışmanın kapısını araladı. Ali Bulaç’ın son makalesi hariç yazdıklarının genel çerçevesi daha önceki makalelerinde mevcuttur. (Bkz. İslamın Üç Siyaset Tarzı veya İslamcıların Üç Nesli, İletişim Yayınları, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 6)

Tartışmaya Etyen Mahçupyan, Yusuf Kaplan vb. isimler de katkıda bulundular.
Başbakanın siyasi baş danışmanı ve Ankara milletvekili Yalçın Akdoğan da dün sessizliğini bozarak makalesiyle (Siyasi tarafgirlik ve dini eleştiri, Yasin Doğan, Yeni Şafak) tartışmaya katıldı.

AK Parti İslamcı mı, muhafazakâr mı, dindar mı yoksa diyanetçi mi?
AK Parti iktidarı ile birlikte Mümtazer Hoca’nın dediği gibi İslamcılık bitti mi?
İslamcılar zafer sarhoşluğu mu yaşıyor?
İslamcıların hepsi müteahhit mi oldular yoksa şahsi tartışmaların ve kırgınlıkların verdiği tepkileri mi konuşuyoruz?

Zaman en büyük müfessirdir ve kaydını izhar etse itiraz olunmaz. İktidar hem öğretici hem de yıpratıcı bir süreçtir.
Sürecin bugünkü karesinde tartışmanın bütün tarafları Bediüzzaman’ın din-siyaset ilişkisine ait şu öğretisine kulak vermelidir:

“Din düsturlarının bir hadimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, Selef-i Salihinden başka, siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar, müttaki olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı asli siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebei hükmüne geçer. Hakiki dindar ise, "Bütün kainatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir" diye, siyasete, aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate alet etmeye-eğer mümkünse-çalışabilir. Yoksa, baki elmasları kırılacak adi şişelere alet yapar. (Emirdağ Lahikası)

Yalçın Akdoğan dünkü makalesinde Yeni Zemin dergisini birlikte çıkardıkları “ağabeyi” Ali Bulaç’ın ismini de vererek AK Parti'nin dini ciddiye almadığı, İslami bakışa sahip olmadığı ve İslami referansları önemsemediği söylemlerinin doğru olmadığını dile getirdi.
Şöyle diyor: “İslamcılığın içinde çok farklı hareketler ve anlayışlar olduğu gibi AK Parti'nin muhafazakârlığı ile İslamcılık arasında da önemli farklar vardır. Yüzde 50 oy alarak kitleselleşen bir hareket ne olursa olsun daha yumuşak bir ideolojiye dayanır. Ama bu dini hassasiyetleri kaybetmek, değer dünyasından kopmak, reel politikaya teslim olmak anlamına gelmez.”

Başbakan’ın konuşmalarını hazırlayan ekibin içinde yer alan Akdoğan aynı zamanda Başbakan’ın A takımındandır. Muhafazakâr Demokrasi kitabı ile AK Parti’nin fikri altyapısını netleştirmeye çalışan Akdoğan, partinin siyasal kimliğini ve temel parametrelerini bu kavram çerçevesine oturtmaya çalıştı.

Elbette teoriler, arzular ve süreçler ile sonunda ortaya çıkan durumlar birbirinden farklı olabilir.
Ak Parti’nin gömlek çıkarak yelpazeyi geniş tutması elbette siyasî bir tercihti. Bu tercih onların İslâmcılıktan vazgeçmelerini ve muhafazakâr demokrasi ile yola devam etmelerini zorunlu kıldı.

Fakat muhafazakârlık tercihi Ali Bulaç’a göre şu tehlikeyi beraberinde getirdi:
Muhafazakâr bir partinin, köklü bir İslami referansı yoksa -ki olamayacağı anlaşılıyor- ve çevrenin reform taleplerine rağmen merkez sağın siyasetlerine göndermelerde bulunan söylemler benimseniyorsa, kısaca eninde sonunda seçmen kitlesini alıp merkezin sağındaki kontrol mekanizmalarının denetimine teslim edecekse -ki kaçınılmaz olarak böyle olur-, burada itikadi ve fıkhi (ameli) boyutu olmayan bir dindarlığa vurgu yapılıyor demektir. Toplumun Muhafazakârlaştırılması, dinin marjinalize edilmesi, özel alana sıkıştırılması ve izafileştirilmesi düşüncesinin siyasi söylemi olarak karşımıza çıkar. (Köprü, Kış 2007)

Bulaç’ın beş yıl önce dile getirdiği bu realite Akdoğan’ın dünkü makalesindeki “kitleselleşen bir hareket ne olursa olsun daha yumuşak bir ideolojiye dayanır” ifadeleriyle örtüşmektedir.

Öyle ise pratikte AK Parti’ye bakış ve tercih dini değil siyasi olmalı ve AK Parti ile ilgili tartışmalar bu zaviyede şekillenmelidir.
Fakat sonuçta böyle bir siyasi hareketi dinin hizmetkârı (temsilcisi değil) olarak görmek her bireyin ve grubun hakkı olabilir.
Şunu unutmamak gerekir: pratikteki uygulamalarla itikadi gerçekler farklı olabilir. Onun için “Daire-i itikadı, daire-i muamelâta karıştırmaya mecburiyet yoktur.” (Münazarat)

Mesela bugünün tartışması olan İslamcılık çerçevesi çok geniş bir kavramdır. Bu kavram, kişinin baktığı noktaya göre mana kazanabilen bir rölativiteyi haizdir.
Bu noktada İslamcılığı eğer siyasal ve ideolojik bir kavram olarak ele alırsanız Mümtazer hoca haklıdır ve AK Parti’nin iktidarı ile birlikte İslamcılık buharlaşmıştır.
Lakin İslamcılık siyasal ve ideolojik bir tutumun ötesinde itikadi muhtevası güçlü bir kavrama işaret ederse o zaman “İslamcılık eşittir AK Parti” indirgemesi yapmak pek doğru olmaz ve yukarıdaki iddia havada kalır.

Tarihsel geri plana baktığımızda, İslamı yeniden hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metodla İslam dünyasını batı sömürgesinden kurtarmak İslamcılıktır.
Bu tarihsel İslamcılıkta modernist ve eklektik yönler oldukça baskındır.
Lakin bugünkü yeni İslamcılığın yüzü dünkünden farklı olabilir.
Onun için İslamcılık kavramını merkeze alarak doğru ve sahih bir hüküm ortaya çıkarmak mümkün olmayabilir.
Öyle ise bakış açılarımız daha üst bir perdelerden olmalı.

Bu bakış açıları hem devleti merkezine alan İslamcılıktan hem de toplumu merkezine alan İslamcılıktan çok farklıdır.
Bu anlamda devlet ve toplumdan ziyade Kur’an ve Hazreti peygamberi merkez alan sahih bir bakış açısına ihtiyacımız var.

Risale-i Nur bu sahih bakışın muhteşem örnekleri ile doludur.
Bir örnek: Erkân ve ahkâm-ı zaruriye dinin yüzde doksanıdır. Kıymetçe siyasi meseleler ise yüzde ondur. Yüzde doksan olan zaruri hükümler “elmas” kuvvetinde iken kalan yüzde onluk siyasi meseleler “altın” değerindedir. Yüzde doksan elmas sütunlar, yüzde on altın sütuna feda edilmemelidir. (Sünuhat)

Kısır tartışmaların yüzde doksan elmas sütunu görmemizi engellememesi temennisiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum