Cezmi HUYUT
Emekliler ölümü beklemeyin-1
Emeklilik ve ihtiyarlık, insanın kemal çağı ve ömrünün ahiri… Devlet yaşı kemale geleni emekli ediyor. Yani bilgi ve tecrübe birikimi olan insanları en kemal ve verimli zamanında istirahata sevk ediyor. Bu ne derecede doğrudur. Sağlığı yerinde olmayan insanlar hariç, hızlı bir çalışma temposundan ayrılıp emekli olan insan ne yapacaktır. Birden işten güçten el etek çeken insan nasıl bir vaziyete girer. Halet-i Ruhiyesi ne olur.
Böyle birisi bir anda kendisini boşlukta buluyor. Hava boşluğuna düşen uçak gibi… Eğer kendini toparlayacak birikimi ve tecrübesi ve kabiliyeti yoksa süratle çöküşe doğru gidiyor.
Otuz kırk senelik çalışma hayatındaki yıpranmayı; (kendisini boşlukta gören emekli) 5-10 senede yaşıyor ve hayata veda ediyor. Bu kuru bir iddia değil yüzlerce delile müstenit bir hakikattir.
Hâlbuki gençlik yıllarında ve çalışma hayatında yapamadığı, muvaffak olamadığı işleri emekliliğinde yapmaya muvaffak olan ve emeklilik yıllarını gençliğinden çok daha faydalı ve verimli geçiren emekliler var.
İşte Bediüzzaman; yaşının kemale erdiği bir zamanında, artık yaşlandı sürgün edildiği köyde tecrit içinde, Barla’da kahrından, 5–10 sene içerisinde ölür gider. Diye beklerken, birden bütün İslam âlemini ve tüm beşeriyeti ihtizaza ve intibaha ve heyecana getiren bir cereyan meydana getiriyor ve yeniden bir dirilişe rehberlik ediyor.
“İhtiyarlığımın bir senesini gençliğimin on yılına değişmem “ diyor Bediüzzaman. Hâlbuki O’nun gençliğinin bir günü diğer gençlerin bir yılına, bir senesi diğer gençlerin tüm gençlik yıllarına ve gençliğinde yaşadığı bir hadise binlerce gencin gençlik dönemlerinde yaşadıklarına denk gelir. Çok yüksek bir enerji, hızla yücelen bir tekâmül, bir ceht ve gayret ve Milleti İslamiyeyi kucağına alan âli bir himmet bir ruh ile yaşamış bir gençliğin sahibi böyle diyor.
Bir iki örnek vermek gerekirse: Daha 16 yaşında iken doksan kitabı hıfzına alan ilim aşkı ve kendisine konulan Bediüzzaman (zamanın bedii en iyi âlimi) unvanı.
Otuz beş yaşında iken İngiliz müstemlekat nazırının; “Bu Kur’an Müslümanların ellerinde kaldıkça biz onlara hakiki hakim olamayız. Ya Kur’an’ı onların ellerinden almalıyız veya Müslümanları bu Kur’an’dan soğutmalıyız” ifadesine karşı. “Ben de Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu âleme ispat edip göstereceğim” diyerek tüm dünya dinsizlerine meydan okuyarak cihadı maneviyi başlattı.
İşte bu kadar verimli bir gençliğin on yılına ihtiyarlığının bir yılını değişmeyen Üstad.
Allah demenin suç olduğu ve dini tek bir risalenin yazılmadığı ve yazılmaya cesaret edilmediği dönemde gizlice elle yazılan yüz otuz parça risale ve çoğaltılan yüz binlerce risale.
Ve bizlerin çoklarının emekli olup dünyadan el etek çekmeye başladığımız kemal yaşı olan 55 yaşında, Bediüzzaman’ın sürgün edildiği Barla’da telif ettiği ve şimdilerde yaklaşık 40–45 lisana tercüme edilen ve tüm dünyaya yayılan Risale-i Nur Külliyatı telifi.
Yaşına göre işini bitiririz dedikleri Bediüzzaman, tecrit edilmiş, garip yarım ümmi, yardımcısız, muinsiz ve insafsız memurların tarassut ve tazyikleri altında tek başına bir ordu gibi harekâtla, Barla’yı bir ders kürsüsü, Isparta’yı dershane ve dünyayı bir Medrese-i Nuriye’ye çevirmiştir.
İşte ey kendini her şeyden uzaklaştıran emekliler: Bediüzzaman’ın emeklilik çağında giriştiği harekâta bakalım birde kendimize.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.