En iyi çözüm: Demokratik ortamın güçlendirilmesi
Batman eski Baro Başkanı Sabih Ataç Demokratik Açılım’ı değerlendirdi
Röportaj: Kemal Benek – Risale Haber
Batman eski Baro Başkanı Sabih Ataç:
* Şu anda içinde bulunduğumuz durumda Kürt sorunuyla ilgili gidişatı nasıl görüyorsunuz?
Kimi yanları olumlu kimi yanları olumsuz. Kürt sorunu artık uluslar arası bir boyut kazandı. İşin gerçeği de bu. Değişik ülkelerde Kürtler var onlarla dünya ilgileniyor. Bu boyutuyla gittikçe karmaşık bir hale geliyor. Türkiye açısından bu boyutu olumsuz.
* Uluslararası boyut haline gelmesinin sebebi nedir?
Devletlerin bu konuda bir çözüm üretmemesi. Globalleşen dünyada o sorunu kendi gibi global bir hale getiriyor. Yalnız Türkiye’nin Kürt sorunu diğerlerinden daha farklıdır. En belirgin fark, Türkiye Kürtleri Türkiye’deki bütün değerlerle birlikte yaşama arzusu ve iradesi içindeler. Böyle bir iradeleri var. Bu irade diğer yerlerden ayırıyor. Onlar hep böyle kendine ait kimliklerini muhafaza etmişler. Şimdi onun net bir şekilde ortaya koyup yaşanmasını istiyor. Kimlikler birbirinden alıp vermiş. Kürtlerin kozmopolit bir yapısı var. Bütün kimliklerden alıp veren bir özelliğe sahip. Aslında Türkiye toplumunda da böyledir. Ama maalesef sistem buna uygun değil. Sistemin dayattığı kimlik tekildir. Çoğulluğu kabul etmiyor. Etmeyince ister istemez çatışma yaşanıyor.
* Türkleri de bunun içine koyuyor musunuz?
Hayır. Türk halkı ile Kürt halkı arasında hiç bir sorun yok. Burada aslında Türk-Kürt diye değil “Türkiye toplumu” demek istiyorum. Bu benim daha çok hoşuma gidiyor. Çünkü onun içerisinde çok değişik unsurlar var. Bunların hepsinin birlikte yaşama gelenekleri var. Avrupa’nın yakalamış olduğu çoğulculuk, çok kültürlülük 50 yıldır var. Oysa binlerce yıldır bu topraklarda insanlar birlikte yaşamışlar ve kendilerini de korumuşlar ama birbirlerinden de alıp vermişler. Başka değerler çıkmış ortaya.
* Taban birbirini kabullenmiş…
Kabullenmiş tabi. Tabanda birbirini kabulleniş var hatta bu kadar yıldır süren bu savaşa rağmen birbirinden kin ve nefret duymamasının temel özelliği de burası.
* Sistemin bu yanlışı ne zamandan beri başladı?
Cumhuriyetle beraber bir hata var. Osmanlıda çoğul kimlikler var. Çoğul bir yapıya da sahiptir ama Cumhuriyetle beraber tekil bir kimliğe geçiliyor. Cumhuriyet içerisini haklarla doldurması gerekiyordu. Demokratikleşmesi ya da modernleşmesini tamamlaması gerekiyordu. Bu tamamlama vatandaşı esas almalıdır. Vatandaşı esas aldığı andan itibaren belki bu sorunların tamamı çözümlenmiş olacak. Vatandaşı esas aldınız mı iki tane de şey yapmak zorundasınız; bireyin doğasından kaynaklanan haklar; etnik, dinsel hiç fark etmez. İkinci bir boyutu yaşarken elde ettiği haklar. Bunlar korunacak. Korunduğu vakit artık o dönemde kimin Türk, Kürt ya da Müslüman, Hıristiyan olması çok önem arz etmeyecek. Herkes haklarını yaşıyor ve yaşarken de bir başkasıyla alışverişe geçiyor. Bu çoğulcu bir yapıdır. Tekil bir yapı değildir. Çoğulcu yapıda önemli bir şey daha var gruplar veya kümeler arasında sirkülasyon var. Sirkülasyonda yepyeni çok güzel şeyler ortaya çıkıyor. Belki Anadolu’nun, Mezapotamya’nın temel özellikleri de burada. Nerede olursa olsun tekil bir kimliğin sorun oluşturacağına inanıyorum, çözümlenmez.
* O zaman sistemle sürekli bir çatışma olmuyor mu?
Sürekli yaşanıyor. Yaşadığımız bir çok sorun budur. Aslında onun nedeni de tamamlanmış bir kimlik kabul ediliyor. Oysa tamamlanmış bir kimlik yoktur.
* Bu yanlışta da ısrar ediliyor?
Evet. İşte orada da bir gerçek var. Gerçeğin üstünü siz ne kadar örterseniz örtün bir başka yerde “pat” diye atıverecek.
* Peki sistem daha ne kadar direnecek?
Ona bir şey diyemem. Yolumuzun Avrupa Birliği’ne yönelik olması halinde bir umut görüyorum. En güzel olanı hakikaten toplumun iç dinamikleriyle değişip dönüşmesidir. Ama iç dinamiklerin istek ve arzuları kimi zaman dış dinamiklerin istek ve arzularıyla paralel gidiyorsa bunda bir sakınca görmüyorum. Bireyin her türlü hakkı olması modern dünyanın gereğidir. Bunu biz AB’ye girecek diye mi yapacağız yoksa kendi kendimize mi yapacağız çok önemsemiyorum. Önemli olan Türkiye’nin bunu yakalaması. Ama o açıdan da biraz ümitvarım. Çünkü Türkiye’de bütün gruplar, kümeler öteki olan kümelere karşı bir hoşgörüyü içinde barındırıyor. Toplumdaki bu genel irade olduğu sürece ben ümitvar olacağım.
* Bu kadar tahrip ve yanlışa rağmen irade devam ediyor mu?
Güzel yanı bu zaten. Demek ki çok köklü bir şey. Eğer köklü olmamış olsaydı çoktan gidecekti bu. Türkiye’nin herkesin kendini içinde göreceği büyük bir aynaya ihtiyacı var.
* Operasyonların yankısı nasıl oluyor?
Olumsuz etkiliyor. Türkiye’de insanlar belki sadece askerlere üzülüyor, acıyorlar. Burada insanlar ikisine de acıyor. Yani acıları iki kattır. Hele televizyonlarda ölüm sayısı verildiği sürece insanlar hakikaten gittikçe doluyorlar.
* Ne bekleniyor peki?
Halkın kendisi bu operasyondan çok böyle “PKK bitti, çözüldü” gibi bir olay beklemiyor. Yine anlamsız, ölüm üzerine kurulu bir kurgu olduğunu düşünüyor ve pek de sıcak bakmıyor operasyonlara.
* Çözüm öneriniz nedir?
Çok zor. Çünkü bu çok tarihi bir sorun. Bugün için “sihirli bir değnek budur” demek bana çok zor geliyor. Yöneticiler de bazen çözdüğünü söyleyerek ortaya çıkıyor ama çözülmüyor. Adım adım gitmekte büyük yarar var. Birinci adım; Hakikaten ya Kürtler ne istiyor onlar söylesin. Onlara “kardeşim siz ne istiyorsunuz” denmeli. Bu şu demek, herkesin Türkiye’de isteklerini hiçbir baskıya uğramadan dillendirebileceği bir demokratik ortamın oluşmasıdır. Burada şiddet, silah yok.
* Kürtlere sorulsun diyorsunuz peki temsilci nasıl belirlenecek?
Siz bu iradeye izin verdiğiniz vakit bir çok grup kendiliğinden isteklerini getirecek. Ben bir tekinin hepsini temsil etiğini düşünmüyorum. Sayısız gruplar var. Sayısız grupların sayısız projeleri, çözüm önerileri var. En sağlıklısı buyurun ne isteniyor diye sormak. Ben inanıyorum öyle denildiği vakit çok farklı projeler çıkacak ve tartışma sonucu kendim dahi belki o projenin doğru olmadığını yanlış yanlarının olduğunu düşüneceğim. Bunu için temel ilk adım bu. Şiddet mutlaka durmalı. Bu dediğim ortam bunu kabul etmez. Bunun yolu da Türkiye hakikaten bir af yasası çıkarırsa. Ama rencide edici değil. Çünkü o halde tepki gösterip gelmiyorlar. Büyük çoğunluğu gelecek. Ailelerin bir çoğuyla burada görüşüyoruz onlar da artık bu işin böyle olmayacağını, bir şey elde edilemeyeceğini, bu şiddetin, ölümün bir sonuç olmadığını görmüş. PKK’lılar da farkında. Hiçbir zaman bunlar en doğru, mutlak olarak bakmıyorum.
* Kürtlere sorulsun deyince ya PKK veya DTP akla geliyor. Niye?
Şuradan kaynaklanıyor galiba. Tabanda yapı olarak belki daha fazladırlar. Ama sadece onlara sorulması gerekiyor ya da onlara sorulacak diye de bir olay yok. Hepsine sorulmalı. Ne isteniyor dillendirilmeli, ondan sonra adımlar atılmalı. Bunu kabul eden kendi yanlışını da elemiş olacak. Öyle bir eleme içine de girmiş olacak.
* Türkiye’de entegre problemi var mı?
Entegrasyonun ne olduğu önemli. Eğer kendi kültürlerini yaşayacaklarsa ve yerel anlamda kendi siyasal örgütlenmelerini belediyeler eliyle buralarda temsil edilebilecekse bu zaten entegrasyon olmuş gibidir. Entegrasyonda ciddi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Eğer buna dahi olumlu bakılmazsa toplum gittikçe o entegrasyonun alt yapısını da yok edebilir. Böyle bir handikap var. Sürekli iki toplum içerisine kin, nefret ekilirse birlikte yaşama arzu ve iradesi de zedelenebilir.
* Medyanın soruna bakışını nasıl görüyorsunuz?
Herkesin bir paradigması var. Sorunla ilgili kendi gözüyle bakıp, kendi aklıyla tartışıp, kendi gördüğü veya düşündüğünü dillendirme olayı yok. Düşündürülmüş, bir şey ezberletilmiş öyle gidiyor. Medyada birkaç gazete ve yayın dışında böyle bir bakış açısı var. Bu da yine sistemin istediği bir iradedir. Çok da sağlıklı olmuyor. Medya insanları ciddi bir bombardımana tabi tutuyor. Gittikçe buralarda savaş, Kürtler kötü, Kürtler bu ülkeyi bölmek isteyen, bu ülkeyi yakıp yıkmak isteyen bir varlık olarak görülüyor. Buradan baktığınız vakit hiç de öyle bir olay olmadığını ya da gelip görüldüğü vakit öyle olmadığı görülüyor. Tam tersi Kürtler Türkiye Cumhuriyeti bütünlüğü içerisinde ama Kürt olarak yaşamak istiyorlar. Büyük çoğunluğu bu. Gidin dolaşın görürsünüz. Mutlaka her yerde çok da farklı düşünen insan vardır. Hakikaten genel görüş ve kanaatin bu olduğuna dair Türkiye Kürtleri şu anda kendilerine denilse ki “siz pasaportla İstanbul’a, Antalya’ya, Ankara’ya gideceksiniz” büyük çoğunluğu isyan edecek. Hayır diyecek. Çünkü orada da hakkı olduğuna inanıyor. Türklerin burada hakkı olduğuna inanıyor. Böyle paylaşımcı yan var. Karşı taraftan çok doğru görülmüyor ve oradan da sağlıklı bir çözüm üretileceğine çok da inanmıyorum.
* Türkiye’deki sorunu diğer ülkelerden ayıran en büyük özellik nedir? Buradaki entegrasyon İran ve Irak’ta niye yaşanmamış?
Birincisi din birliği deniyor ama orada da din birliği var. Bu biraz ekonomik sistemle ilgili bir olay. Ticarette karşı tarafın kim olduğu önemli değil. Türkiye Kürtleri diğer Kürtlere göre ileri bir ticaret hamlesi yapmışlar. Okumuş, eğitimli de olmuşlar. Bu anlamda onlar için dünyaya açılacak yer önemli. İkinci bir şey Türkiye’deki siyasal hareketliliği sağlayan örgütler ya İslamcı ya sosyalistlerdi. İki düşünce tarzı da milliyetçilikten uzak bir tarzdır. Kürtlerin beslendikleri ana düşünce kaynakları da milliyetçiliğe çok uygun bir yapı değil. Aldıkları o kültür ve yaşadıkları koşullar Türkiye Kürtlerini dünyayla bütünleştirecek, entegre edecek bir yola koymuş. Bu da Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde onlarla birlikte bir yol alma tarzıdır diye düşünüyorum.