Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Enerji ruh mudur?

Üniversite yıllarında ruh sağlığı diye bir dersimiz vardı. Uzun yıllar geçmesine rağmen, adını ve endamını da çok iyi hatırladığım bu dersin hocası arkadaş, hem de ruh sağlığı dersinde ruhu inkâr etmişti. Dersin bir yerinde, "ruh yoktur" deyivermişti. "Hocam bu hareketlilik, konuşmamız ve canlılık belirtileri nedir o zaman?" dediğimde, "atomların hareketlerinden kaynaklanan enerjidir" demişti. O zamanki bilgi ve görgümüzle buna ne cevap veririm, diye bakarken; bir yandan nurlardaki ilgili yerleri mütalaa ediyor, bir yandan da yeni çıkmış olduğunu hatırladığım Ümit Şimşek'in "Atom" kitabıyla, Hekimoğlu İsmail'in "İlimler ve Yorumlar" kitabını da incelemeye başlamıştım. Tevafuk bu ya "İlimler ve Yorumlar" kitabının ilk mevzusu da bu konuya ayrılmıştı. Nurlardan istifadeyle hazırlanmış bu kitabı hâlâ saklarım. İlmî gelişmeler ve buluşlar anlatılırken onların bir nimet oldukları hatırlatılmakta ve bu nimetleri veren nazara verilmektedir kitap boyunca. Yani bir yandan akıl doyarken kalp ve vicdan unutulmuyor, insanın önüne iki sofra birden konuluyordu.

Bir yönüyle bir saray bir ziyafet sofrası, diğer yönüyle bin bir sesle şakıyan orkestra şeklinde düzenlenen ve sayısız hastalıklara ilaçların, yiyeceklerin depolandığı bir eczane, bir gıda ambarı, bir laboratuvar gibi hazırlanan bu dünya hanının tanzimcisi, eczacısı, makinisti kimdir? Bilim mütemadiyen her yeni halkası ile onu bildiriyor, tanıtıyor. Fakat bilimi yapan ve öncülük edenlerin çoğu, vesilelik ettiği bu hizmetlerden belki haberi bile olmuyor. Bilim adamı belki eksik ve yanlış söylüyor ama elindeki bilim, her zaman doğruyu gösteriyor ve doğruyu söylüyor. Bizim ruh sağlığı hocası da bunlardan biriydi. Okuttuğu bilim ve incelediği ruh sağlığı, ruhun var olduğunu söylüyordu. Fakat onunla uğraşan tersini söylüyordu.

Sonra topladığım bilgileri kendisine götürmüştüm. Fakat binbir teville ve ısrarla dersini verdiği ruhu inkâr etmişti.

Bir kere enerji dediğimiz hareketlilik, cansız olarak vasıflandırdığımız taş, odun, toprak, cam gibi maddelerde de vardı. Hareketin, yani her maddenin temel üyesi olan atomun çekirdeğinin etrafında dönen elektronların olmadığı bir madde mi var? Fakat onlara canlı demiyoruz. Hareket, enerji var fakat canlı değiller. Canlılık enerji ya da hareketle kazanılan bir şey degil. Canlı sıfatını biz, solunum yapabilen, hücre yapısına da sahip olan varlıklar için kullanıyoruz. Bitkiler canlıdır mesela. Fakat bunların da ruhları yoktur. Hayvanlar ruh da takılmış canlılardır. Fakat bu ruh, insan ruhu gibi donanımlı değildir. Nurlarda 11. ve 23. Söz'de geçtiği gibi, hayvanlara on altın, insana da bin altın değerinde cevherli ruh ve o ruha münasip beden takılmıştır.

Demek solunum yapan (mesela fotosentez) bitkiler canlı; beslenemeyen, solunum yapamayan demir, bakır, altın gibi maddeler de cansızdır. Canlı olan, solunum yapabilen bitkilerde ise, ruh yoktur. Cansızlarda ruhun değil sadece hareketin olduğunu, öldükten sonra üç gün morgta bekletilen insanın uzayan sakalına bakarak da anlayabilirsiniz. Ölen insanın ruhu çıkmış; fakat atomlardan meydana gelen kıl hücrelerine ölüm hali ulaşıncaya kadar hücreler hareketine devam etmiştir. Kıl hucreleri cansız hale gelince de uzama durmuştur. 

Toprağa karışarak önce ıspanakta, sonra insanda görev alan demir atomu enerjisini hiç kaybetmez. Fakat onda gözlenen enerji, onun ruhu değil; sadece hareketlilik halidir.

İşte maddî vücudu olmadığı için emirle yaratılan, emir âleminden gelen ruh ise, insan gibi maddeden teşkil bir varlığı, bir hayvan nevinden üstün yapabiliyor. Bir parmağınızı ya da gözünüzü beş yüz koyunla ya da yüz deve ile değiştirir misiniz? İşte size değer katan, ruha takılarak size ikram edilen akıl, vicdan, irade gibi kıymetli cihazlarınızdır. Bunlar enerji ile izah edilebilir mi? İnsanın terbiye görerek olgunlaşan cephesi de onun ruhu değil midir? Geçen sene kötüydü, bu sene iyi; cahildi şimdi âlim oldu, dediğimizde, insanın değişime uğrayan enerjisini ya da vücudunu kasdetmiyoruz herhalde. Tek bir cevherden yaratıldığı için dağılma,bozulma özelliği olmadan bekaya mazhar olan ruh, insan bedeninden ayrılınca, ebed âleminde yine insana refakat edip birlikteliğini sürdürecektir. Basit bitkilerde, çekirdeklerde devam eden büyüme kanunu gibi binlerce kanundan daha kuvvetli hem de kendine mahsus bir vucud da giymiş ruh; kanunlardan daha kuvvetli, şuurlu, hayatlı ve ebed yolcusu olduğundan daha ulvidir. İnsanın yüksek mahiyet kazanması, kâinatı icine alan bir hayal ve nazara sahip olması, lezzetleri ve elemleri onun maddesi ve maddesinin enerjisiyle izah edilebilir mi?

Yine insanın sınırsız maneviyat yolculuğu, bu kadar ilmî buluşlara medar kabiliyetleri, meyilleri, aşk ve sevdası, tasavvurları, hiç yalan söylemeyen fıtrat ve "ebed" âlemini arzulayan vicdanı, nuranî aklı, onda yüksek bir ruh cevherini gosterir.

Ruhun mahiyetini bilemeyişimiz onun inkârını gerektirmez. Basit bir prize takılan elektriğin ütüde, çamaşır makinesinde, ocakta, buzdolabında farklı işlere medar olması, kendini bir faaliyetle göstermesine rağmen mahiyeti tam bilinmediği gibi; ruh da gözle bu âlemi seyrettiği gibi, dille tatları, kulakla sesleri, burunla kokular âlemini temaşa eder, akılla düşünür, vicdanla tartar, irade ile de kararını verir. Bir nevi bunlara padişahlık yapar. 

Evet dostlar, her an faaliyetleri ile bildiğimiz, hissettiğimiz, akıl gözü ile gördüğümüz ruh, vücudumuzun her bir yerinde değil, her yerindedir. O'nun kemâli ise, marifetullah ve muhabbetullah ile mümkündür.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum