Erdem AKÇA
Cismen Ölümsüzlük Mümkün mü?
Kur’an’dan Hakikat Noktaları ve Hikmet Nükteleri-16
Cismen Ölümsüzlük Mümkün mü?
Enbiya suresi 8. âyet diyor ki: “Biz resulleri yemek yemez bir cesed kılmadık. Hatta ölümsüz yapıda da kılmadık.” Bu âyet resul olan erkeklerin de, yiyen-içen-üreyen bir canlı olduğunu; din ile maddeten ölümsüzlük kazanmadıklarını ifade ettiği gibi, dünya hayatının fani olduğunu fakat Baki adına yaşanılıp ebedî baki ve cismanî bir hayatı kazandırmaya vesile olduğunu da bildiriyor. Bu cisim, beden ve cesed cihetiyle ölmez hale gelmeye ise bu âyet açıkça “hulûd” diyor. Yani cesed, bekayı, “hulûd”içinde yaşar. Hâlid, ölümsüz beden sahibi demektir. “Hâlidîne fiha ebedâ” ayetlerinde vurgulandığı üzere… Hulûd, cismin bekasıdır; ebediyet ise ruhun bekasıdır.
Âhiret Hakikati ve Uluhiyetin En Temel Vasfı
Enbiya suresi 21. âyette Allah der ki: “Acaba onlar yeryüzünden, onlar öldüklerinde kendilerini diriltip haşr edecek ilahlar mı edindiler ki istiğna gösteriyorlar?” Bu âyet kesinb ir dille diyor ki, kendisi ölümsüz bir hayat sahibi olup başkalarına hayatı verip ölümle geri alan, sonra haşirde tekrar hayatı verip ebedî hayatı kuran ve kurabilen ancak İlah olabilir. Yani Hayy ve Kayyum olan ancak İlah’tır. Yoksa kendisi de mevte ve fevte maruz olan, mevcudat ve zihayatlar ancak kuldurlar. Bu manada Muhyî ve Mümît kim ise, ferdi kim diriltip öldürüyorsa; sonra ferdleri yaşatan kâinatı kim kurup kıyametle de kim öldürüyorsa daha sonra ancak o onu tekrar diriltebilir. Demek Uluhiyetin kul açısından kriteri şudur: “Âhireti sana verebilen ancak senin İlah’ındır.”
Demek Uluhiyet kul açısından, gerçek manasıyla ancak Ahireti yapmakla, hulud ve ebediyeti vermekle tahakkuk eder. Yani seni ebedileştiremeyen, öldükten sonra diriltemeyen sana İlahlık taslayamaz. Fakat baki ve ebedî kudreti ile sana hulud ve ebediyet veren ancak sana İlah olabilir. Böyle bir kudret, ilim, hayat, irade, kelam, sem’ ve basar ancak Hayy-ı Kayyûm olan Allah-ı Zü’l-Kemal’de bulunur. Demek, İlah ve Allah odur. Kur’an fani hayatla yetinmeye ve tatmin olmaya çalışan kullara, zikri indirerek, o zikirle kalbî ve ruhî manevi ve ebedî hayat seviyelerini bildirip yaşatıyor. Böylece insanın hilkatindeki ve fıtratındaki madenler ve cevherler açığa çıkıyor. Böylece insanın ve insanı çevreleyen âlemin oyun için yaratılmadığı cemal ve kemal-i İlahîyi bildiren ve gösteren bir ayna halini sergilemek için var olduğu görünür ve bilinir. Böyle ayna olan kullara ve başkalarına da aynalıklarını fark ettiren resullere hulud ve devam hakikatleri gözükür, istettirilir ve verilir.
Yaratılışın Gayesi, İlâhî Sıfatlar ve Tek İlahın Aklen Zaruriliği
Enbiya suresi 24. âyetle Allah diyor ki: “Uluhiyet, tek bir varlıkta olabilir. Çok sayıda ilah olamaz. Bu, hak bir hakikattir. Fakat onların çoğu bunu bilmiyorlar.” Sağlıklı bir tefekkür, ilim-kudret-iradesiyle her nesne ve mevcudu yapan ve varlığını devam ettiren bir Kayyûmu; hem her canlıya dirilik, görme, işitme, konuşma veren ve diriliklerini de rızık vermekle devam ettiren bir Hayy-ı Kayyûmu 7 sübûtî sıfatıyla bulur ve bilir. Kâinatta, kudret-ilim-iradesini celalli ve vahidiyet tarzında; nesnelerde ehadiyet ve cemalli tarzda okur. Hayat-kelam-sem’-basar sıfatlarını da bütün canlılıkta vahidiyet ve celaliyle; ferdlerde ise ehadiyet ve cemaliyle okur ve görür. Nesne ve canlıların fevt ve mevtlerine rağmen mevcudiyet ve hayatın devam ettirilişinden de O Hayy ve Kayyum yaratıcının Ezelî-Ebedî-Sermedî-Bâki olduğu hakikatlerine yükselir ve tam bir Uluhiyet akidesi, ilmi ve irfanı oluşur. Böyle bir Allah’ın kudretinin mutlak, ilminin muhit, iradesinin külli ve şâmil, rahmetinin vâsi, hayatının sermedî, basarının nâfiz, sem’inin hadîd (keskin), kelâmının daimî olduğunu idrak eder. Böyle Mutlak Kemal sahibi bir Zât’ın da Mutlak bir Vahdet ve Mutlak bir Ehadiyet sahibi olduğu aşikâr olur. Der ki: “O, Allah’tır. Birdir. (Ehad) Mutlak Kemal’dir (Samed).”
Böylece Âyete’l-Kürsî’den, İhlas suresine hat çekilir. Hem Ahirete imanın, Allah’ın zaman-üstülüğünü bilmekle yerine oturabilen bir hakikat olduğu da net görünür. Ezelî ve Ebedî olmayan İlah olamaz; yarattıklarını da ölümle yok olmaktan kurtaramaz. Ulûhiyet ancak, İlah açısından Âhireti yaratmakla, ubudiyet de kul açısından Ahirete iman etmek ile ancak tahakkuk edebilir. “Seni ölümün yokluk derelerinden ve hiçlik kuyusundan kurtaramayan sana İlah olamaz. Seni bundan kurtaran kim ise, sen işte Ona kul ol! Yalnızca Ona kul ol! O seni ebedî yaşatmak için yarattı. Senin ebediyetini isteyen ve bu dünyayı da o ebediyete liyakatını gösteresin, ispat edesin ve kazanasın diye kuran O’dur.”
Hidayet, İmamet ve Mehdiyetin Şifreleri
Enbiya suresi 73. Ayet ile Allah diyor ki: وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ (71) وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ (72) وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ (73)
(İbrahimi ve Lût’u kurtardık. Onları âlemler hükmünde olan insanlar için mübarek kıldığımız bir yere ulaştırdık * Sonra İbrahim’e İshak’ı hibe ettik ve Ya’kub’u da bu hibeye ekledik. Bunların hepsini sâlihlerden kıldık. * Onları, emrimizle, ruhumuzla, insanları hidayete eriştirici imamlar kıldık ve onlara, hayırlar yapmayı, namazı ikame etmeyi, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar yalnızca bize ibadet eden kullardı.) Bu âyette, “imam” konumunda olan kişinin, ona tabi topluluk veyahut kişiler için hidayete erdirici özelliği olduğunu vurguluyor. Hidayete eriştirecek kişi öncelikle kendisinin hidayet denilen hakka tabi hayata erişmiş, hak üzere istikamete girmiş ve istikamet üzere yaşayan birisi olmalı ki, başkalarının da hidayete erişmesine vesile olabilsin. Bu manada “İmam” konumunda olan kişi “mehdiyet” makamından derecesine göre bir hisse alır. Model olma ciheti de “hayırlar yapma”, “namazı ikame etme” ve “zekâtı verme” dir. Ayette sırayla ifade edildiği üzere…
Hayırlı Evlat Duası ve Gerekli Alt Yapı
Enbiya suresi 89. âyetin bildirdiği üzere çocuğu olmayanlar, hayırlı bir evlat için şöyle dua edecekler: “رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
(Rabbim beni nesli kesilmiş, misli olmayan, yapayalnız bir ferd olarak bırakma. Sen, vârislerin, maddiyatı ve genetik kodları en güzel şekilde aktaran ve taşıyanların en hayırlısısın! Ne olur bana hayırlı bir evlat ver!) Eğer hakkında çocuk hayırlıysa Allah, bir Yahya’yı da onlara verir. Fakat Hz. Zekeriya’nın (AS) derdi, sıradan bir çocuk değil, “Âl-i Yakub’un ve Kendisinin manevi mirasına vâris bir nebi olacak” bir çocuk… Allah dilerse oluyor ve diliyor; Hz. Yahya Aleyhisselam dünyaya teşrif ediyor. Fakat bir alt yapı olarak babası da Hakka karşı “rağbet”, anası ise “rehbet” üzere olmalı… Ana-babası hayırda yarışmalılar, bol dua etmeliler ve huşu üzere bulunmalılar. Ki bunlar, doğması istenilen çocuğun Hakk rızası ve muhabbeti için olduğunun belirtileridir. Böyle kaliteli ailenin çocuğu da maneviyat çocuğu olacaktır. Bursa’nın maneviyat liderlerinden Üftade Hazretleri Vakıat-ı Üftade isimli kitabında “Nefis tezkiyesi ve terbiyesi yaşamış karı-kocaların tezkiye sonrasında bir çocukları olursa o çocuk evliya olarak dünyaya gelir” tespitini belki de bu ayetten istihraç etmiş olabilir. Nebiler nebiliklerini kaybetmezler, Hz. Yahya gibi doğuştan nebi olarak dünyaya gelseler dahi fakat dünyaya veli olarak gelenler için böyle bir garanti söz konusu değildir. Bir Hak dostu olan Yunus Emre (KS) bu konuyu şöyle ifade eder:
Bilirim seni yalan dünyasın
Evliyaları alan dünyasın
Dindarların Tek Bir Ümmet Oluşunun Hakikati
Enbiya suresi 92. âyet diyor ki: “Dindarlar, mazi-müstakbeli ile sırat-ı müstakim üzeredirler. Böyle olanların tamamı tek bir ümmettir. Diğer kişiler ise, ehl-i ifrat ve ehl-i tefrit olanlardır. Onlar da tek bir ümmettir.” Bu âyet Kur’anda birçok defa geçen “Eğer isteseydik sizi tek bir ümmet kılardık” cümlesinin tefsiridir. Yani kastedilen tek bir ırk veyahut toplum olmak değil; kastedilen mana “dindar toplum” ve “dinden uzaklaşan toplum” dur. Allah tek bir toplum olsun istemiyor; çünkü bu ayrışma ile birçok mana zuhur edebiliyor.
Mutlu Bir Yuvanın Şifreleri
Hacc suresi 5. âyet ile Cenâb-ı Hakk, mutlu bir yuvanın şifrelerini vermiş: “Zevc-i behîc olmak…” Yani zevc olacaklar… Yani birbirine bir ayakkabının çifti gibi uygun bir çift olmak… Bu çift olmak, birbirine kuvvet verme ve destek olmak manasında olunca buna Kur’an, “şef’” der. Zıddını da “vitr” olarak gösterir. Oysa saadet, kuvvet ve kudret noktasında birbirine eş ve çift olmak, birbirini desteklemekte değildir. Doğrusu saadet eşlerin birbirlerine fikren ve hissen çift olmaları, destekçi ve paylaşımcı olmalarındadır. Paylaşım maddi olursa, ailede tebessüm maddi paylaşım anında ve akabinde olur. Oysa paylaşım maneviyat üzere olursa daimileşir; o vakit gülümseme, sevinçten gülme de daimileşir. İşte bu ayetteki “zevc” (ruh ve mana olarak çift) ve “behîc” (sonsuz bir derinlikle artan gülümsemeyle gülen) kelimeleri mes’ud bir yuvanın şifrelerini gayet güzel olarak veriyor.
Hem âyet diyor ki: “Nasıl ki yeryüzünde zevc-i behîc lafzına en layık olanlar çiçeklerdir ve çiçekler, tohumların açılmış halleridir. Tohumların açılmasını sağlayan ise, yağmur denen rahmettir. Aynen öyle de sizler, Allah’ın yarattığı birer ruh tohumuna sahipsiniz. Bu ruhunuzu, Rahman olan Hakk’ın bir yağmuru olan hidayet ve feyz ile sularsanız ailenizde saadet çiçekleri açar. Hem gülümsersiniz, hem de hakikaten birbirinize çift ve eş olursunuz.” Zaten aynı âyetin içinde bir insanın anne karnındaki safhalarından doğumuna, gençliğine, kemal yaşına, sonra yaşlılığına ve kabre kadarki bütün silsile anlatılıyor. Bu da bir işarettir ki Allah diyor: “Dünyada senin ruhuna eş bir ruh var. Onu bul ve mesûd bir ebedî yuva kur. O güzel ruh ile, fikrini ve hissini zenginleştir; kaynaş.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.