
Erdem AKÇA
Kehf Suresinin Sembolik Yönleri - Hz. Âdem (AS) ve İblis Kıssası
1. İki Bahçe Sahibi Kıssası
Cenab-ı Hak bir kişiye, iki bahçe ihsan ettiğini ve onun üzüm bağlarının olduğunu ve bunların arasına ekin ektiğini söylüyor. Üzüm bağı, şükrün sembolüdür. Yüce Allah şunu diyor: “Bu manevi yolculukta, Allah kişiye mal, mülk, kudret verebilir.” Kıssanın devamında iki kişiden biri diğerine “Ben senden daha güçlüyüm; ben senden adamlar konusunda daha zenginim” diyor. Diğerine karşı kıyaslama yapıyor. O da “Sen bahçene girdiğin zaman maşallah, lâ kuvvete illa billah deseydin ya” diyor. Bu cümlenin manası: “Kuvvet, kudret Allah iledir, onun içindir. Ondan başka kuvvet, kudret yoktur.” Bu kıssada kuvvet ve kudret imtihanı olduğunu söylüyor.
İnsanın iç dünyasındaki merkezlerden biri olan nefs-i emmare kudretperesttir. Bizim anlayacağımız dille ifade edersek nefs-i emmare maddeperesttir, güce ve paraya tapar. Onun “İzzet” derdi vardır. Nefsinde de, izzet iddiası vardır. Kendini daima zillette hissettiği için para ve güç ile her şeyin çözülebileceğini düşünür. İnsan nefsinde bu manada bir “aşağılık kompleksi” vardır. Psikolojide bu böyle tanımlanır.
Kişi iç dünyasına döndüğünde bu manada maddeperest, kudretperest bir “nefs-i emmaresi” olduğunu, yine aynı şekilde ilim noktasında bir imtihana tabi ve talip olan, ilimle her şeyin halledileceğini düşünen bir “enaniyet-i müstebidesi” olduğunu, bunların aşağılık kompleksi ve üstünlük komplekslerini taşıdığı görür. Bu yönleriyle nefsi ve benliği ile savaşmayı göze aldığında artık “nur âlemi” ne girecek bir şekilde yolculuğa doğru başladığını görüyoruz.
2. Hz. Âdem (AS) ve İblis Kıssası
Hz. Âdem (AS) ve İblis kıssasında “sen-ben davası” Hz. Âdem’e (AS) secde hadisesinde ortaya çıkmıştır.
Bu dava, benlik imtihanıdır ve kişilik, şahsiyet davası olarak da görürüz. İnsan benliği üstün gelmek ister. Buna “fazilet iddiası” denilir. Diğer adıyla “kibir” problemi… Psikolojideki “üstünlük kompleksi” tabiri buraya uyuyor ve imtihanda ilim öne çıkıyor. İlimle kişi, diğer kişiyi bastırmaya ve ona üstün gelmeye çalışıyor.
Bakara suresinde Hz. Âdem (AS), Melekler ve İblis’in eşya isimleri üzerinde bir imtihan kıssası bulunuyor. Melekler ve İblis kısmî bir cevap söylerken Hz. Âdem’e (AS) bütün eşya isimleri açılıyor. Bu ilim boyutuyla ve imtihandan sonra insanoğlunun, meleklerden üstün olduğu tescillenmiş oldu.
İblis neden meleklerin içinde?
Kehf suresinde Yüce Allah ‘İblis cinlerdendir’ diye buyuruyor. Melekler emre muhalefet edemezler. Öyle canlılar değillerdir. Cinler insanlar gibi emri çiğneyecek veya uyacak konumda yapı sahibidirler. İçlerinde secde etmeyecek sadece İblis’tir.
İblis neden orada bulunuyordu?
İblis o zamanki gelişimi ile “melekiyet makamı” na çıkmış ve belli bir derecede ilim sahibi olmuştur. İblis’in daha öncesinde melekiyet kesb edecek bir şekilde gelişim kaydettiği kıssadan anlaşılıyor. Melekiyet kazanmak, “kudsiyet kazanmak” demektir. Yani Kuddûs isminden feyz almak… İblis belli bir derecede nefsini aşmış fakat benliğini aşamamış. O yüzden benlik imtihanı, bir güç imtihanı değildir. Benlik imtihanı, bir ilim imtihanıdır.[1]
Daha âlimin yanında az ilmi olan kişi altta kalır ve altta kaldığı zaman onun benliğine ait kibir, gurur, inat ve haset gibi çeşitli duygular ortaya çıkar. Bu duygular hortladığı için de İblis, Hz. Âdem’e (AS) secde etmedi, Cenab-ı Allah’ın emrini çiğnedi. Allah’tan mühlet istediği ve O da mühlet verdiği zaman, Allah’a iftira edecek şekilde “Sen beni azgınlaştırdın, yoldan çıkarttın” dedi. Bunun üzerine Yüce Allah onu huzurundan kovdu.
Kişi öyle bir kibre kendini kaptırıyor ki, kendisine toz kondurmamak için kendisini yaratan Yüce Allah’a iftira edip, çamur atacak bir çirkefliği sergileyecek duruma düşebiliyor.
Hz. Âdem (AS) ve İblis’in ilim imtihanı olmuştur. Hz. Âdem (AS) üstün çıkmış fakat sonra İblis, Hz. Âdem’i (AS) hataya düşürecek bir aldatmada bulunuyor. Dikkat edilirse İblis hata yaptı, emri çiğnedi. Hz. Âdem (AS) ve Hz. Havva (RA) hata yaptıklarında ise kendi rüştlerini, aslında insanlığın kalitesini gösterdiler. Şunu dediler “Rabbimiz, sen bize ilim verdin fakat biz kendi nefsimize zulmettik. İlim sahibi olmamıza rağmen, şeytanın vesvesesine uyduk, irademizi yanlış yönde kullandık. Burada tek suçlu biziz. Biz kendimizi karanlıklar âlemine attık. Yoksa Senin öğrettiğin ilim, bizi nur âlemine sokuyordu. Fakat biz kendi kendimize zulmettik. Kendi dünyamızı biz kararttık, biz suçluyuz. Sen bizi bağışlamazsan, Sen bize merhamet etmezsen, biz hüsrana düşünlerden oluruz.” Onlar bunu yapmakla İblis’in içine düştüğü o şirkten ve küfür algısından ve o algıya düşmekten kurtuldular. Bununla takvanın ilk mertebesi olan “şirkten takva” yı hayatlarında gösterdiler ve hakiki bir insanın nasıl olması gerektiğinin dersini verdiler.
İlimsiz olmaz ama ilim de her şey değildir. İlim ve irade birleşip, nefsani arzuları veyahut kişinin öfke gibi duygularını kontrol altına alırsa, bu durumda insan manen gelişir. Aksi takdirde ilmi olup iradesini, nefsanî arzularına, öfkelerine, şehvetlerine tabi kılan insan âlim dahi olsa yaşantısı noktasında tam bir cehaleti sergiler, fâsıklık yapar.
İşte bu noktada kişi hakiki ilmi talep ederse, hakiki ilmin peşinden koşarsa, yani “Beni, benim irademi sürekli kuvvetlendirecek, beni yanlışlardan alıkoyacak ve beni takvanın mertebelerine yol aldıracak, Cenab-ı Hakk’ın ekrem kullarından kılacak bir yolculuk yaşamak istiyorum. Beni bu konuda geliştirecek bir talebim var” şeklinde Allah’a arzda bulunursa işte bu durumda aslında Hz. Hızır ile yolculuk yapabilecek bir duruma gelmeye başlıyor.
İnsanın, Allah’ın halifesinin olma sırrı zahirde insanın elde ettiği ilim ve hikmet gibi gözükse de asıl sır ilim ve hikmet değil, insanın takvasıdır. Kur’an’a tümden bakıldığında, bir âyette “Sizin en değerliniz Hak katında takvalı olanınızdır” denilir. Başka bir âyette ise “Âdem oğullarını Biz mükerrem (değerli) kıldık” buyuruluyor. İki âyeti beraber okuduğumuzda “Âdem oğullarını Biz takvalarından dolayı mükerrem kıldık” tespiti çıkmaktadır. O mükerremiyet aslında hilafet mükerremiyetidir.
İşte Hz. Âdem (AS) ve Hz. Havva’nın (RA) tövbe etmeleri, hatalarında kendilerini suçlamaları, kendi nefislerini kınamaları ve eleştirmeleri onların hilafete liyakatini tescilleyen bir vakadır. O yüzden takva aslında kişinin Hak katında rüştünü ispat eden, insanın halifeliğinin göstergesi olan kaftanı hükmündedir. En takvalı kişi o halifeliğe en layık kişidir.
Devam edecek
[1] Rüya ve mana âlemlerinde, belli bir derecede ilim sahibi olan insanlar, “melek” olarak görünürler. 4 büyük mezhep imamları ise “4 büyük melek” olarak görünürler.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.