Caner KUTLU
Evrenin yedinci günü
Hâlık-ı Külli Şey, Hac Sûresinin 5. Âyetinde meâlen şöyle buyuruyor:
“Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra bir “alaka”dan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım.”
Âyet, haşirde şüphesi olanlara anne karnındaki insanın evrilmesini, tekâmül sırrı için de misâl veriyor.
Evrimin söz konusu 'hakikat'ini kabul etmeden haşri ve âhireti anlamak da zordur. Kur’ân bu yolu, bize insanın anne karnındaki gelişimini örnekleyerek anlatıyor.
Bildiğimiz ve çoğu safsataya boğdurulmuş 'evrim yaklaşımı’nın başlangıç noktasında bir hakikati sakladığı burada görülüyor.
Ancak, Yaratıcının yazar-bozar tahtası hükmündeki levh-i mahv isbatı (görülen evrim esasen buradadır) olan büyük tabiat eserine bizzat ‘müessir’ sıfatını vermekle kırılma oluşuyor.
Ehl-i küfrün elinde, aslından saptırılarak tevhide karşı bir silaha dönüştürülmüş evrimin hakikati, ehl-i îman için âhiretin en büyük delillerindendir.
Ehl-i îman ahireti yalnızca soyut ve hayâl âleminin içinde aramaz, dünya varsa ve dünyanın bir devrini yaşıyorsak âhiret de vardır ve dünyanın ve büyük ölçekte evrenin evrimi ahiretin yaratılacağını göstermektedir.
Günlerin getirdiği dünyanın saati, insanın günlerini gösteren ömür saati, devirleri gösteren evrenin saati iç içe birbirini çeviren çarklar gibi bir büyük devinimi gösteriyor.
Devinim istidadların, birikimlerin ortaya çıkmasını sağlıyor.
Her çarkın diğerini etkilemesiyle evrensel devinim büyük evrim sürecini netice veriyor.
Büyük evren içindeki herşeyin mahiyeti böylece ortaya çıkıyor (fetih sırrı).
İnsan da bundan ayrı tutulamadığından, ‘mahiyet’ini anne karnından başlayarak önce fiziksel sonra metafiziksel olarak ortaya çıkarmanın uğraşını veriyor.
Fiziksel mahiyetini ifade edecek DNA’sı olduğu gibi ‘vicdan’ı da insanın bir büyük manevî mahiyetini açığa çıkaran kodlarını saklıyor.
Mahiyetin açılması, dünyanın gelişmesi, evrenin genişlemesi, insanın büyümesi ile her biri istidadını ortaya çıkaracak hareketi gösteriyor.
Hareket ilerledikçe, zaman geçtikçe 'herşey’in mahiyeti ortaya çıktıkça, herşey insanın merkezinde toplanmaya başlıyor.
İnsan dışında neredeyse herşeyin mahiyeti (içgüdü denilen, aslında bir sevk-i İlahî ile) böylece ortaya çıkarılıyor ve çıkarılacağı da görülüyor.
Evrim denilen şey mahiyetin ortaya çıkması ise; durmuyor, sürüyor...
Sürdükçe daha iyi bir evren, daha iyi bir dünya, daha iyi bir insan beklentisi de artıyor.
Evrim bir saatin çarklarına takılmış ilerlerken, bu demek oluyor ki, bir mükemmeli arıyor.
Büyük ideale takıldığında ancak duracak bir süreç, demek ki işliyor...
Evrim her şeyi mahiyetine kavuşturacak bir tekâmül sırrıysa bunun mantıktaki karşılığı olan ‘sonsuz netice’yi bekliyor.
Sonsuzdan önceki evrim durağı ölüm, sürecin kesilmesi olacağına göre, yani bir tür yaşamın bitmesi olacağına göre ve saatlerin çarkları burada durmalı ise; bu, başladığında olduğu gibi yeni bir büyük patlamayı (paydos borusu) zorunlu kılacaktır.
Büyük patlama (bigbang) ile şâhid olunan evren için ilk yaratılmayı ve evrilmenin başlaması ardından kıyamet ile ikinci bir büyük patlama sonrasındaki farklı şartlarda (eski âlemin ölümü içinden) yeni bir âlemin yaratılması ve içinde cennet ve cehennemin kurulması, ancak bu kez kudret ve azâmetin açıkça hikmetin (arayış) önünde olarak, birden ve tükenmez bir içerikle yaratılması da hikmetin dili (lisan-ı hikmet) içinde açıkça anlaşılabilecektir.
Bu ikinci evren insanın mahiyetinin, vicdanında saklı olan hazinenin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Ömrünün her saatinde 'eded' diye yalvaran 'ne olur bitmesin' isteyen insanın içindeki bu kodlar sonsuz bir hayat ile çözülecektir.
İnsan haşirle yeniden yaratılacaktır ve kaldığı yerden mahiyetini ortaya bütünüyle çıkaracaktır.
Bu mahiyet kimine ateş, kimine nur verecektir; kimine zakkum, kimine tûba ağacını çıkaracaktır.
Tekâmülün nihaî noktasında hikmetin dili içinde böylece büyük isbat da tamamlanmış olacaktır.
Bu isbat yöntemi Yaratıcı’nın (c.c.) levh-i mahfuzuna koyduğu murad-ı İlahîsidir:
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlûkatı yarattım.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.