Caner KUTLU
Ey örtüsüne bürünen!
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi, "Bu zaman enaniyet zamanıdır" derdi. Hattâ birgün Zübeyir Ağabey "Üstadım ben enaniyetten çok korkuyorum" dediğinde, mübarek Üstadımız Zübeyir Ağabeye, "Evet kork, titre" demişti.
(Bayram Yüksel, Son Şahitler)
Enaniyet asrında, kendi hayatını romanlarında yazan 'bozulmuş medeniyet', tiyatro ve sinemasıyla romanlarından fırlamış 'ölü ruhlar'ına yalancı birer benlik üflemiştir.
Televizyon vasıtasıyla çığrından çıkan bu hayaletler, her bireyin, müslüman yahudi, dinli dinsiz, zengin fakir demeden eşitleyerek bir mutlak görünürlüğe ulaşmıştır.
Bu ruh istilasından kurtulmak neredeyse imkansızdır.
Herkesin bir 'ölü ruhu' kendine ideal benlik kabul etmesi neredeyse kaçınılmazdır. Kadın ve çocuklar için bu yollar özellikle süslenmiştir. Erkekler ise ailelerinin peşinden, ne yapacağını bilmez, şaşkınlar olarak birer tutku ve haz arayıcısı rolüne soyundurulmuşlardır.
Romanvari nazar, önce enaniyetin perdesini kaldırmıştır. Bu asırlardır böyledir.
Gizli saklı hiç birşey kalmamalıdır. Herşey ortada olmalıdır. Örteceksek de, neyi örttüğümüzü göstermeliyiz. Her şeyin bilgisi umuma aittir, mahrem bilgi olamazdır. Bu şekliyle romanvari bilgi ile 'herşeyi bilir ancak hakikatini bilmez' dir.
Buna karşın, hakikat özdür, öz ise içtir. Kabuk ve kışrından soyutlanmıştır. Hakikat, örtüsüne bürünmüştür. Her hakikatin örtüsü kendi özündendir. Allah her şeyin üzerine bir meleği örtü olarak gönderir. Hem korur, hem ilan eder, hem de sınırını çizer. Söz bir örtüdür, hakikati taşır. Cebrail dahi bir örtüdür, vahyi taşır. Kainat da bir örtüdür, Esma-i İlahiyeyi taşır.
Örtüsüne bürünmek hakikatine görünmektir. Duadır. Üzerine bir meleğin kuşatmasını kabul etmektir.
Örtüsüne bürünmek uyanmaktır. Farkına varmaktır. Kendisine emanet edilen nimeti Vereni tanıdığını göstermektir; nimeti getireni kabul etmek, asıl göndereni hatırladığını hatırlatmaktır. Getirildiğini.. nimetin gönderildiğini göstermektir.
Örtüsüne bürünen cesedine girer, nefsin elindeki benliği görür. Tesettür ile nazarı içe çevirir. Enaniyete imkan verir, ölçer, biçer vücud verir bir faaliyete nazarını odaklar. Sahibi Hakiki'nin şiddet-i zuhuru karşısında gizlenir.
Örtü hile ve şüpheyi ima eden gizleme değil, bilakis, nefsinde kişinin mahiyetini göstermesidir. Nihayet, nefis de bir yansımadır, hem, aczi fakrı ve eksikleri ile bir büyük yansımadır. Benliği ölçüsüdür. Bir keşifle, bütün kainatın tılsımını çözecek bir ölçü aletidir.
Romanvarî nazar kusuru reddeder, aczi, fakrı görmek istemez, sınırları yıkar. Benliği, ortaya çıkarmakla öldürür. Yerine kendi ürettiğini koyar. İçten gelen yaraları dışını açmakla gizler. Dış içe, iç dışa bir çevrilse, yaraların kabuğu bir kaldırılsa, süslü çıplaklığın altında insan benliği yerine birer hayalet ayı ve hınzır gizlendiği görülecektir.
Örtünenler, iyiyi kötüden ayırabileceklerdir. Çünkü, nefsini temizlemeyen dışarısını temizleyemez.
Örtüsüne bürünen, emri duymadan başını kaldırmaz. İçine kapanıktır. Benliği içe dönüktür. Her tartışmayı, eleştiriyi nefsinde yapar. Savaş, büyük cihad içeridedir. Kötülüğü isteyen nefsin eline bir an bile geçmemek içindir. Kötülüğü isteyen nefsi açığa çıkarmamaktır.
Zira, zindan nefistir. Yaraların nefsinden gelen darbelerdendir. Ateşe sokacağın demirin nefistir. Yere vurduğun asa nefistir. Dayandığın, kurtların yediği ve sonunda seni ölüme taşıyan nefistir. Yaracağın deniz, boğulmakla imtihan edildiğin nefistir. Sana geçici varlık hissini veren nefistir. Yasak meyve nefistir.
Yıllardır cesedini kemiren, sonunda diline ilişen yaraların nefistendir. Sahip olduklarınla birlikte bindirildiğin gemi nefistir. Sırtına yüklendiğin nefistir. Atıldığın ateş nefistir. Seni yutan nefistir. Karnında yaşadığın nefistir.
Nefis, etrafındaki şeffaf perdedir. İskeletinle ördüğün kozandır. İskeletinin çizgileri hayalî bir vücudun sınırını belirleyecektir. Her şeye nefis hesabına bakarsan, sınırını bilmezsen hayalî bir canavar hayvana dönüşürsün. Açıklıkla içinde saklar çürütürsün.
Her kusuru nefiste ararsan kurtulursun.
Örtüsüne bürünmek, nefisten, özünde muhatap olduğun İsme sığınmaktır, tesettür etmektir.
Tesettür mahfiyettir. Gizlenmek, acz ve fakrı şefaatçi yapmak şeklindedir. Kabiliyetlerinin sınırına dayanmak, oradan Esmayı seyretmek demektir. Tecelli demektir.
Hiç ender hiç olduğunu, ancak bütün kainatı içinde bulundurur bir hiçlikten, yokluğun sonsuz okyanusunda ayaklarını ıslatmak demektir.
Örtüsüne bürünerek Rabbine sığınan insanın böylece '(bozulmuş) medeniyetten istifa'sı çok düşündürmeli değil mi?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.