Hüseyin YILMAZ
Ey şuursuz ırkçılar, artık yeter!..
Kürt Meselesi, Türkiye’nin boynunda asılı duran asırlık bir idãm fermãnı; hukukun değil, hasım ve düşmanlarının hükmettiği bir idãmın fermãnı. Er veya geç infãzla neticeleneceği ümid edilen bu meş’um yaftanın hükmî haklılığı için bir asırdır düşmanlarımız mücãdele veriyor. Bu mücãdelenin müessir piyonları ise hiç şüphesiz şuuru felce uğramış, karşılıklı birbirilerini inkârla infãzın taciline çalışan Kürtçü ve Türkçü çevrelerdir. Her iki taraf da aynı meş’um kaynaktan besleniyor: Irkçılıktan...
Batı’nın İslâm’ın ãdil ve keskin kılıcının korkusundan bütünüyle necat bulmak için istihsãl ettiği bu frengî illeti ilk devşirenler, düşman Batının kucağına şuursuzca atılan Jön Türkler ve Jön Kürtler olur. Genç Türkler gibi, Genç Kürtlere de ırkçı telkinlerde bulunup meş’um bir zehri dimağlarına zerkeden Düşman Batı, İslâm ümmetinin bu iki asîl ve cengaver evladını birbirine kırdırmakla netice alacağına îmãnı kadar kãni idi. Zirã, Osmanlı’nın altıyüzyıllık cihãn hâkimiyetinin iki aslî ve ana unsurunun adavetle birbirilerine düşmelerinin cihãn devletinin sonunu getireceğini iyi tahsil etmişlerdi.
Bu habis emele götürecek dessas taktiklerle önce gayr-i müslim unsurların coğrafyası Balkanları savaş arenasına çevirip bir yığın fesad ve isyanla Devlet-i Aliyye’den kopardılar. Sonra sıra müslim ama Türk olmayan unsurlara gelmişti. Geniş Arap coğrafyasını da ırkçılık mel’anetiyle cadı kazanına çevirdikten sonra sıra Osmanlıyı bütünüyle târih sahnesinden silmeye gelecekti. Ne var ki, Kürt-Türk kardeşliğinin et ve kemik mesabesinde olduğunu, kolay kolay ayrılmayacaklarını ve cengaverliklerinin gereğini son nefeslerine kadar yerine getireceklerini hesaplayamamışlardı.
Sultan Vahdeddin’in Anadolu’da başlattığı istiklâl mücãdelesi bu iki aslî unsurun öncülüğünde şahlanmış, memleket sathı bir anda geniş bir cepheye inkılâb etmişti. Yatak odasındaki fettan bir kadın kadar dessas dişi Batı, Çanakkale’de daha dün denecek bir mesabede yaşadığı ağır hezimetin de telkiniyle savaşın ağır bedelini ödemektense dessasiyetini hatırlar. Savaş meydanlarında binbir güçlükle elde edeceği veya asla elde edemeyeceği neticeyi, masabaşında kazanmak Batı için çok daha kolay, çok daha kârlıdır.
Ve İngilizler ellerini kollarını sallayarak girdikleri derseaadeti tek kurşun atmadan terkedip giderken, Fransızlar da Güneydoğuda benzer bir taktik manevra içinde güya yenilip çekilirler. Yunanlılarla mücãdelemiz ise; ya Yunanlıların hırs ve ahmaklıklarına istinad eder, ya da Batılı hasımların bir taktik manevrasına dayanır.
Batının masabaşı zaferini pekiştirecek olan ãhir adımların en öldürücü olanı, dünün teb’ası komşularla aramıza kurduğu tuzaklardan çok, Türk ve Kürdü birbirine kırdıracak olan ve bir idam yaftası olarak bir asra yakındır boynumuzda taşıdığımız Kürt Meselesidir. Ankara’nın şuursuzluğuyla hükmüne az daha hayat kazandırmakta olduğu bu meş’um fermana bugünlerde iradeli bir el uzanmış, çekip almak istiyor boynumuzdan.
Ve bu hayr-ı mutlak olan teşebbüsü akîm bırakmak için düşman ve hasımlarımızdan önce ve çok daha büyük gürültülerle Kürtçü ve Türkçü çevreler bağırıp duruyorlar: “İstemezük...” Canınız cehenneme!.. Şuursuzluğunuzla Anadolu’nun mazlum halkına neredeyse bir asrı acı ve gözyaşları içinde kaybettirdiniz. Bir trilyon lirayı kan ve gözyaşlarınızla birlikte düşmanlarınızın kasasına akıttınız. Elli bin civarında genç insanın hayatını söndürdünüz, bir kaç milyon insanın dünyevî saãdetini mahvettiniz. Artık yeter...
Arkasına sığınıp kudsiyet atfettiğiniz hezeyãnlarınıza artık kanmıyoruz, kanmayacağız. Kavmî ãidiyet gibi bir abes için kaybettiklerimizden çok, bu hamãkat kahredici. “Bir Türk cihãna bedeldir!” hezeyãnıyla kendisini havalandıran ahmak!.. Farzet ki, Türk olmakta bir fazilet var... Peki Türk yaratılmak senin tercihin miydi? Türk olmakta bir emeğin mi var? Ebeveynini dünyaya gelirken sen mi tercih ettin?.. Çocuklarını Çingene olmakla tahkir edip kendi ahmaklığını teşhir ederken hiç düşündün mü ki, Çingene yaratılmak da Çingene çocuklarının kendi tercihleri değildir. Ve acaba o şuursuzluğunla bir an düşündün mü ki, mahlukiyet noktasında insan olmakla kelb olmak arasında bir fark yoktur...
Ya varlığımızı reddediyorlar deyip Türkçülerin hamãkatini aratmayan mukabil bir ahmaklıkla karşılık veren Kürtçüler’e ne demeli! Evet, belki mağdursunuz, belki kimlik reddi bağrınızda derin yaralar açmıştır. Kabul... Ama darbenin nereden geldiğini ve maksadının ne olduğunu muhakeme etmeden benzer şekilde karşılık vermekle aynı gayyaya düştüğünüzün farkında değil misiniz? Sizi besleyen elin Türkçüleri de besleyen aynı meş’um el olduğunu ne zaman görecek ve ne zaman uyanacaksınız? Batının Ankara’ya oynattığı meş’um bir rolü bin yıllık kardeşleriniz olan mazlum Türklerin tamamına teşmil etmekle içine düştüğünüz şuursuzluğu ne zaman farkedeceksiniz? Görmüyor musunuz ki, Müslüman Türkler de en az sizin kadar son bir asırdır Ankara iktidarının dehşetli zulüm ve istibdadından yakınıyorlar. Milletinin en mukaddes ama en sıradan değerlerinden olan başörtüsüne izin vermeyen Ankara teşekkülünden Türkler de en az sizin kadar müşteki değiller mi?
Yeter!.. Bu kavga sadece müşterek ve amansız düşmanlarınızın iştahını kabartıyor ve sizin takatınız kesiliyor. Yeter!.. Artık bu abes kavgayı bitirmenin zamanıdır. Yumruklarınızı sıkıp tükürükler saçarak konuşmaktan vazgeçiniz. Bu pis kavganının kazananı yok... Ya birlikte kazanır, ya birlikte kaybedersiniz. Kavgaya devam etmeyi bekleyen kesin netice; her iki tarafın da mevt ile kaybıdır. Kucaklaşmak, hayatın devamıyla ile her iki tarafın da kazancı olacaktır.
Kucaklaşmakla meş’um oyunlarını bozduğunuz asırlık düşmanlarınız, ellerinden geleni bu safhada çok daha fazla tezgâhlamak isteyeceklerdir. Zekâvet ve itidalinizle bu tezgâhları boşa çıkarmalısınız. Dağdan inenlere de, karşılayanlara da itidãl yakışır. Şehid ailelerini kışkırtanlar ile dağda hayatını kaybedenlerin ailelerini kışkırtanlar aynı düşman çevrelerdir. Şuursuzlukta eşsiz Türk medyası, maalesef bu düşman çevrelerin ekmeğine yağ sürüyor. Bir kaç bin kişilik reyting veya üç-beşbin tiraj fazlası için bu şuursuzluk çok hazin...
Ama, ümidvar olunuz!.. Zirã günah ve suçlarımızın bedelini bir asırlık acı ve gözyaşları ile ödedik, fazlasıyla ödedik. Şimdi mükâfatımızı alacağız. Türk ve Kürd kardeşliğini tesis ile diğer bütün unsurları da kucaklayarak istikbale kanat çırpacağız. İstikbal bizimdir, emin olunuz!..
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.