Nurettin HUYUT
Fikir alışverişi
Hakkı aramak, doğruyu bulmak için gayret sarf etmek insanın nefsine ağır gelmektedir. Nefse kolay olan bildikleri ile iktifa etmektir. Nefis her zaman yanlışı doğru göstermek için çaba sarf eder. Doğruyu başkasında görse bir türlü kabullenmez. Avukat gibi kendi bildiklerinin doğru olduğunu göstermek ister.
Ama buna karşılık akıl doğruyu bulmak için verilmiş mükemmel bir cihazdır. O nedenle biz bu konuda nefsimizi değil aklımızı dinlemeliyiz.
Münakaşanın en fazla yapıldığı yerler fikri platformlarıdır. O nedenle fikri platformlara katıldığımızda dikkatli olmalıyız. Bir kere amacımız katılımcıların yanlışlarını düzeltmek olmamalı. Kendi fikirlerimizin doğruluğunu çek etmek olmalı ve oradan bir şeyler öğrenmek amacı gütmeli. Eğer bildiğimiz farklı bir düşünce var ise bunu söylemek istiyorsak karşıdakileri ikna için değil sadece hakkı söylemek amacını gütmeliyiz.
Böyle bir niyet olmadığı zamanlarda enaniyet de işin içine girmişse tartışma uzar gider. Her iki taraf da bir şey öğrenmeden kendi fikirlerini düşünüp söylemekten, kırıcı olmaktan başka bir şey elde etmeden oradan kalkıp gider.
Özellikle imani ve dini meseleler tartışılırken müdavele-i efkar/fikir alışverişi tarzında olmalı, münakaşa tarzında olmamalı. Müdavele-i efkâr tarzı ihtiyar edilmeli ki, bir şeyler öğrenilsin. Bunun için de karşıdakinin fikirlerine açık olmalı. Fikirlerin kimden çıktığına bakmadan, kendi fikirlerinin dahi sanki başkası tarafından söylenmiş gibi sahip çıkmadan dikkatle teenni ile, fikir alışverişi tarzında bir müdavele olmalı.
Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi olmalı: Yani,
“Mezkûr mesâil gibi dakik mesâil-i imaniyeyi, mizansız mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz değildir. Mizansız mücadele olduğundan, tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardır. Belki böyle mesâil-i imaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi caizdir.” (Said Nursi Mektubat 12. Mek. Sh. 49)
Bir çok kaideyi bir arada sunan bu cümleyi biraz açarsak:
1-Tartışılan konu, “imani ve dini” bir mesele olması halinde çok dikkat edilmeli.
2-“Mizansız olmamalı” ölçüsüzce olmamalı, kaba tabirle ağzına ne gelirse konuşmak tarzında olmamalı, cümleler ağızdan çıkarken dengeli ve ölçülü çıkmalı, bilerek konuşmalı, yeri geldiğinde susabilmeli..
3-Hele “cemaat” içinde bu tartışma sürüyorsa bununla ilgili dini hüküm dikkate alınmalı ve bilhassa imani meselelerin münakaşa tarzında tartışılmasının dinen caiz olmadığını bilmeli, yani, “caiz değildir” kelimesinin dini literatürde “haram” anlamına geldiğini bilmeli, din açısından bir günahın işlendiği hatırlanmalı..
4-Münakaşa tarzında verilen fikirlerin “Tiryak”, yani ilaç olacak iken “zehir” tesiri meydana getireceği bilinmeli. İlaç bir hastalığın tedavisi için kullanılır, ama şayet yanlış ilaç verilirse zehir gibi tesir edeceğinden öldürebildiği gibi; bu gibi meseleleri tartışırken münakaşa tarzını seçmek karşıdaki insana yanlış ilaç verme anlamını taşıdığından manen o kişiyi öldürmek gibi bir sonuca varılacağı düşünülmeli.
5-Bu tarz bir münakaşanın hem söyleyene hem de dinleyene fayda yerine zarar vereceğini bilmeli.
6-Demek ki, bu gibi mesail-i imaniye tartışılırken itidal-i dem ile yani, olaya hakim bir şekilde, bilerek ve soğukkanlılıkla mutedil bir üslup seçilmeli.
7-“İnsaf”ı elden bırakmamalı, karşıdaki insanın doğru fikirlerini kabul ederek, karşıdakine hak vererek yaklaşmalı, insafsızca “ille de onu fikren mağlup edeceğim” tarzı ihtiyar edilmemeli. Hatta bununla ilgili Üstadın şöyle bir ifadesi var: "Eğer bir mes'elenin münâzarasında kendisinin haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır." (Lemalar sh. 162)
8-Bir de “müdavele-i efkar” tarzı ihtiyar edilmeli, fikir alışverişi şeklinde sürdürülmeli, “Al-ver” tarzında olmalı. Hatta vermekten çok almayı hedef seçmeli çünkü verdiğin zaman yeni bir şey öğrenmediğini bilmeli. Ama karşıdakinden yeni bir fikir alabilirsen işte o zaman bu tartışmanın asıl galibi sen olursun. Bunu bilmeli ve bunun şuurunda hareket etmeli.
Üstadın bir tek cümlesi tartışmanın genel kurallarını vermeye yetiyor. Sizler belki benim çıkardığım derslerden çok daha fazlasını çıkarabilirsiniz. Zira, bu cümle öyle sekiz madde ile sınırlandırılacak bir cümle değildir. Belki bu cümleyi esas alıp “Tartışmanın kuralları” adı altında bir kitap yazmak bile mümkün. Ama, “arife tarif gerekmez” kaidesince şimdilik bu kadarla iktifa ediyorum.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.