Ahmet AKCAN
Gaye-i Hayal
Beşeriyeti insaniyete sevk eden manevi seyahatin hem bidayetini hem mukadder olan arş-ı kemalatın nihayetini ifade eden gaye-i hayal; bir insanın muazzam ve muhteşem bir şecere olma istidadını görmesi, bu istidadının neşvü neması için nefsini mahviyet toprağına gömmesi, ab-ı hayat olan İslamiyet suyunu emmesi, kemalini temsil eden nurani semereleri vermek için yüzünü şems-i ehadiyete dönmesi, külliyete ve camiyete ermek için kalbin kıblesini arz ve semanın Rabbine döndürmesi demektir...
Hayra veya şerre medar faaliyetlerin mebdesi, bir yönüyle validesi hayal olduğu bilinmektedir. Düşünü görmediğimiz, yani tahayyül etmediğimiz hedeflerin peşine düşmek, rüyasını görmediğimiz işleri gerçekleştirmek mümkün görülmemektedir...
Gaye-i hayal; fikir için bir niyet, beşer için bir kıymet, insanın ne için yaşadığına dair hakikatli bir meziyettir. Yani gaye-i hayal; insanın yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine getirilmesine, vücud nimetinin verilmesine bir illet gibidir...
Kalbin kıblesi olan gaye-i hayal; insanın en büyük meselesi, sonsuz bir istikbale yüzünü çevirmesi, uğrunda yola çıkılan menzilin bizatihi kendisidir...
Silsile-i tefekkürün çıkış noktası olan gaye-i hayal; dimağdaki mertebelerin bir intizam altına alınması için insanın baki bir hedefe kilitlenmesidir...
Faniden yakasını kurtarmak için yönünü bakiye dönmeyi ifade eden gaye-i hayal; baki bir hakikat uğruna yaşayış, sonsuz bir manaya adanış, adandığı hedefe varmak için içten bir yakarışı (duayı) temsil etmektedir...
Namaz için kıbleye dönmek, oruç için niyet etmek, Hac için Kâbe'nin etrafında tavaf etmek ne mana ifade ediyor ise, insanın manen terakki etmesi için de gaye-i hayal aynı manayı ifade etmektedir. Bu itibarla ekmek olmaya aday bir hamurun mayaya olan ihtiyacı gibi, hakiki bir insan olmaya aday beşer için de gaye-i hayal aynı manayı temsil etmektedir…
Her faaliyetin ve kemalat-ı insaniyenin muharriki gaye-i hayal olduğu gibi, gaye-i hayalin teyid ve tekmil edilmesi de marifet nimetine mazhariyeti iktiza etmektedir. Yani gaye-i hayalin bidayeti ilim ve marifete mazhariyet olduğu gibi terbiye ve tenmiyesi için de yine marifet-i ilahiyenin varlığı gerekmektedir...
Gaye, Aksa’l Gayat veya Gayat’ul Gayat
Hiçbir şeyin varlık gayesi (bidayet-i hilkate bakan Nur-u Muhammedi (a.s) hariç) bizzat kendisi değildir. Her şeyin var edilme hikmeti/gayesi kendinden sonra gelen diğer bir gayedir. Gayenin gayesine, son merhalesine ‘gayatu’l gayat’ veya ‘aksa’l gayat’ denilmektedir...
Yani her üst gaye, kendinden önceki gayeye göre aksa’l gaye veya gayat’ül gaye ile ifade edilmektedir. Bu münasebetle, hilkat-i kâinattan gaye insan, insanın hilkatinden matlup gaye şükür ve ubudiyettir...
Sani-i Ezeliye fikirlerin çevrilmesi, yani şükür ve ubudiyet aksa’l gayeyi ifade etmektedir. Evet, gaye-i hilkat; ilahi semerelerden nimetlenen müminlerin teşekkürat, tesbihat ve tekbiratlarını istemektedir...
Nurlu eserlerde gayâtu’l gayat marifetullah olarak bildirilmektedir. (Asar-ı Bediiye, 8) Çünkü insan, asar, ef’al ve esması ile bilmediği, sıfat ve şuunatına marifet kesbetmediği Rahman’ı şanına layık bir keyfiyette sevemeyecektir. Tanıyıp sevmediği birine kendini sevdirmek demek olan ibadet ve şükür ile mukabele edemeyecek, hamd ve senayı gerçekleştiremeyecektir...
Diğer bir noktadan aksa’l gayat veya gayatu’l gayat; melaikeye tercih edilen âdemoğlunun tüm istidadat ve hissiyatıyla vücudunu bu ilahi tercihteki hikmetin sırrına, yani marifetullah, muhabbetullah, ibadetullah ve müşehadetullah hakikatlerine çevirmesi, yani takva-yı kamileye yetişmesi, Âdem aleyhisselamın yaratılmasındaki ilahi sır ve hikmeti tahakkuk ettirmesi, şuunat-ı ilahiyenin kudsi iftihar ve itifatına mazhariyetten kendinden geçmesidir...
Kâinatın kemalini intaç eden, kevni manada tezahürü görünen teavün, tesanüd, teanuk ve tecavüp hakikatlerini manevi manada müminler mabeyninde tahakkuk ettirebilmek için gaye birliğine ihtiyaç olduğu tariften vareste görülmektedir. .
En mühim meselemiz, gayat’ül gaye ile ifade edilen manayı iç iklimimize yerleştirebilmektir. Mahza lütuf ve ikram olan ilm-i hikmete nailiyet gaye-i hayalde yani talep edilen maksatta ciddiyeti iktiza etmektedir...
Gaye-i hayal olmazsa veya unutulsa..
Gaye-i hayal olmazsa veya unutulsa, zihinler enelere dönecektir. Hayatın gayesini unutmak; hayata getirilme hikmetine ihaneti intaç edecektir...
Gaye-i hayali olmamak veya unutmak; bir hedefi, ulaşacak bir menzili bulunmamak anlamındadır. Yani insanın yaratılış gayesi ve hikmeti ibadet ve kulluk iken, gaflet ile bunu unutanlar başka şeylere yönelecek, zalim ve cahil unvanına liyakat kesbedecektir...
Manevi ve uhrevi bir gayeleri bulunmayan veya unutan insanlar; kısa bir dünyanın cüz’i ve süfli zevklerin peşine düşecekler, hayvani, nefsani, şehvani ve şeytani hislere ve fikirlere mağlup olarak ömürlerini geçirecektir...
Gaye-i hayali olmayan veya unutanlar, insanlık semasına, yani arş-ı kemalata çıkma hedefleri bulunmayanlar; menfaat ve ben merkezli düşünecek, manen kirlenecektir...
Gaye-i hayalleri olmayan veya unutan insanlar; kendilerinden beklenen deruni manaları gerçekleştiremeyecek, yüksek mertebelere yönelemeyecek, belki de cehenneme düşecektir...
Beşeriyet tarihindeki kara ve kanlı lekelerin, gayr-i ahlaki yönelişlerin temelinde, insanın hedefsiz kalması ve yaratılış gayesini unutması gerçeği bulunmaktadır. Sema, arz ve dağa teklif edilen, bundan dehşete düşüp geri çevrilen, insanların omuzlarına yüklenen emanet-i kübranın zayi olması, zulmü doğurması, gaye-i hayalin bulunmamasından veya unutulmasından neş’et etmektedir...
Elhasıl; insan, hayvaniyetten ve kayd-ı maddiyattan kurtulmak, hakiki bir insan olmak, emanet-i kübra yükünü kaldırmak istiyorsa kendine yüksek bir gaye-i hayal tespit etmelidir. Ve bu gayeyi gerçekleştirmek için istikrar ve istikamet ile yürümelidir...
Büyük insanların gaye-i hayalleri, küçük insanların arzu ve emelleri bulunmaktadır. Hayatın bir gayesi yoksa yaşamanın bir manası da olmamaktadır. Ayaklarımızda yürüyecek gücümüz olmadığı için değil, aklımızda varacak bir gaye ve hedefimiz olmadığı için yol alamamakta, menzile varamamaktayız. Evet, varacak hedefi olmayanların yürümeye dermanları da bulunmayacaktır...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.