Ramazan BALCI
Gazze bir Türk şehitliğidir
Çok sevmeme rağmen sözlerinin tamamı ezberimde bulunan hiçbir türkü yok. Ancak Yemen türküsü bir istisnadır. Her zaman yüreğim yanarak dinlerim! Bizi hiç bilmediğimiz o uzak memleketlerimize, Millet-i İslamiyenin ana vatanlarına bu türküler bağladı hiç şüphesiz. Çünkü ırkçı öğreti oraların dedelerimizin sevgilisinden al yazma beklediği yerler olduğunu hiç söylemedi.
Bu körlük o kadar derindi ki nitekim -devrim kanunları yasakladığı halde- kendisine haksız yere paşa unvanı veren birisi “Türk askerinin Yemen’de ne işi vardı!” deyiverdi.
Siyonist çeteler bu derin körlükten yararlanarak, üç bin yıllık bir hikaye uğruna her türlü cinayeti işleyip Gazze’yi ele geçirmeye çalışırken, aynı uğursuz ağzın “Türklerin Gazze’de ne işi var!” dediğini duyar gibiyim. Gazze, Bursa kadar Anadolu’dur. Aşağıdaki resme iyi bakın! İçlerinden birisi sizin dedeniz çünkü!
GAZZE
Bir sahil şehri olan Gazze Arabistan’ın ve güney Filistin’in ürettiği mahsülun aktarma merkezidir. Üç-dört kilometrelik bir kumsal, Gazze şehrini sahilden ayırır. Çok geniş hurma, incir, zeytin ve portakal bahçelerinin ortasında bir bereket şehridir.
Gazze asıl önemini sahip olduğu zengin su kaynaklarından alır. Mısır’a giden kervan yolunun çıkış noktasında olması yüzünden eski devirlerden bu yana önemini korumuştur. Şehrin surları zamanla kaybolmuş, tarihin yegane şahidi olarak eski büyük cami kalmıştır.
Şehrin bir millik kenar mahalleri, bostanlar ve seralarla kaplıdır. Gazze bahçeleri bir adam boyunda şabbare denilen ve sık dikenli yaprakları yüzünden içine girilemeyen Frenk inciri ile çevrilidir. Şehrin güney doğusunda hakim bir noktada, Ali Muntar tepesi yükselir. Geniş bir kabristanın ortasında 70 metre yükselen tepede, aynı adı taşıyan bir de türbe vardır.
Gazze ve Bi’rüssebi kasabaları Filistin bölgesine güneyden açılan kapılar durumundadır. Bu iki kasabanın arasında 25 mil uzaklık vardır.
Kuzey ve iç Filistin’e giden tüm ulaşım yolları bu kasabalardan geçer. Gazze kasabasını güneyden çevirip denize kadar uzanan Gazze vadisinin derinliği 30-40 fite, genişliği 300 yardaya kadar varır. İlkbahar ve kış mevsimlerinin şiddetli yağışlarıyla dolan bu vadiyi geçmek son derece tehlikelidir.
1799’da Napoleon, Gazze üzerine yaptığı taarruzu Ali Muntar’dan idare etmişti. Bu tepe Cihan Harbinde Türk mevzilerinin de anahtarı konumundaydı. Onu elinde bulunduran şehre hakim oluyordu.(1)
BİRİNCİ GAZZE SAVAŞI
Cihan Harbi batı cephesinde Almanya karşısında aciz kalan İngiltere, Osmanlı Cihan Devletini ittifaktan koparıp tek taraflı bir barışa zorlamak niyetiyle Filistin cephesinde kesin bir zafer kazanmak için harekete geçmişti. Ancak Aziz şehid Enver Paşa’nın savaşmadan bir adım geri atmama taktiği, İngiliz işgalciler için pahalıya mal olacak, attıkları her adım için ağır bir bedel ödeyeceklerdi.
26-27 Mart 1917 günlerinde Osmanlı Ordusu Gazze Grubu birlikleri çok üstün olan İngiliz Kuvvetlerine karşı, Gazze’nin kilidi sayılan Ali Muntar tepeyi savundular. İş Mehmedçik’e kaldığında o her zaman görevini yerine getirmeyi bilirdi. Başında bulunan komutan hata yapmasın yeterdi.
İki gün süren kanlı boğuşmanın ardından ordu komutanının verdiği rapor şöyleydi.
“Şimdi Gazze’den döndüm. 4. Ordu’nun kazanmış olduğu çok parlak başarıdan dolayı zatı devletlerini tebrik edebilmekle pek sevinçliyim. İngilizlerin iki günden beri, ikisi atlı, ikisi piyade olmak üzere, dört tümen, hecinsüvar tugayı ve pek çok zırhlı oto ve topçu ile yaptıkları taarruz, büyük kayıplar verdirilerek püskürtülmüştür. Savunma hattının kilidi olan Ali Muntar tepe üç defa elden ele geçmiş ve nihayet 125. Alayın süngü hücumu ile 3. ve 16. Tümenlerin de müdahalesiyle tepe elimizde kalmıştır. Bu kıtalara komuta ettiğim için büyük gurur duyduğumu arzederim.”(2)
Bu çarpışmalardaki İngiliz kayıpları, 6-7 bin kadardı. Sadece Gazze etrafinda Türkler tarafından gömülen ölü sayısı 1.340 kadardı. Ayrıca, yaralı ve sağlam olarak 200 esir alınmıştı. Deniz nakliyatı ve demiryolu seferlerinin çokluğu, çok sayıda İngiliz askerinin yaralandığını göstermekteydi. Ayrıca çok büyük miktarda cephane ele geçirildi.
Türk zayiatı arasında 10 Subay, 284 er şehit; 26 subay, 994 er kayıp vardı. 12 subay, 1064 er yaralıydı. Kayıp erler büyük ihtimalle esir düşmüşlerdi.(3)
Gazze meydan muharebesinin şanlı zaferlerini, ebedi iftiharlarını taşıyan Gazanferlerimiz.
İKİNCİ GAZZE SAVAŞI
19 Nisan sabahı saat 05.00’de İngilizler, şiddetli bir topçu ateşi ile; önceki günlerle ölçülemeyecek bir yoğunlukta, Gazze mevzilerini ateş altına almaya başlamışlardı. Bu ateşe, denizden iki kravazör ve birçok muhribin yanında, içinde büyük çaplı toplar bulunan monitörlerden mürekkep bir filo destek veriyordu.
Ali Muntar tepeyi savunan 32. Piyade Alayı, üstün İngiliz kuvvetlerinin taarruzuna uğramıştı. İngiliz taarruzu 138. Alay ve bir süvari bölüğünün yardımı ile durduruldu. Akşama doğru İngiliz piyadesinin taarruzları yavaşlamış, fakat topçu ateşi bütün şiddeti ile devam ediyordu. 3.Tümen topçusu Ali Muntar Tepe doğusundaki İngiliz kıtaları üzerine ateş topladı. Tesirli ateş altında kalan İngilizler panik halinde geriye çekildiler.(4)
Çarpışmalarda Türk askerinin gösterdiği soğukkanlılık ve sükûnet takdire değerdi. Siperleri topçu mermileri ile tahrip edilen erler, buna rağmen mevzilerinde kahramanca direnmişlerdi.
İkinci Gazze savaşında ilk kez görülen tanklar; Türk askerlerini önce bir şaşkınlığa uğratmışsa da, kısa süren bu şaşkın¬lık geçer geçmez, Türk topçuları ve makineli tüfekleri ile tanklar üzerine ateş açılmış ve bu yeni hedeflerden üçü tahrip edilmişti.
İki tarafın birbirlerine ölüm saçtıkları bir sırada İngilizler tanklardan sonra zehirli gaz kullanmışlardı. Şarkı söy¬leyerek harbeden Türk askerleri atılan bu zehirli gazın farkına bile vara¬mamışlardı. Kumların aşırı sıcak olması zehirli gazın anında buharlaşıp uçmasına yol açmış olmalıydı.(5)
19 Nisan 1917 günü güneş battıktan sonra; İngilizlerin Gaz¬ze mevzilerine ikinci kez yönelttiği taarruzları; ağır kayıplar vermelerine rağmen başarısızlığa uğramış ve çarpışmaları keserek çekilmişlerdi.
Büyük Britanya imparatorluğunun sonsuz kaynakları ile beslenen İngiliz taarruzu, aç ve çıplak denecek kadar bakımsız, fakat imanlı Türk savunma birlikleri karşısında, dağılıp gitmişlerdi.
ALİ MUNTAR TEPESİ
Sabahının alaca karanlığında Ali Muntar tepesi zor seçiliyor!
Binlerce İngiliz askeri, insan dal¬gaları halinde, sağa sola doğru, açılıp yayılırken. birden bire, sırtların gerisi, aydınlanıyor; orada, ani çakan bir şimşeğin parıltısı gibi parıltılar boydan boya, parlayıp sönüyorlardı!
Ve ardı arası kesilmeyen bir gök gürültüsü halinde uluyan düşman topları!
Her biri bir yıldırım gibi düşen tanelerin çıkardığı alev ve dumanlar, en çok Gazze önünde bulunan Muntar tepeyi savunan 125 Alay cephesinde toplanıyor
Öyleki, yerde patlayan top taneleri ile gökte patlayan şarapnellerin biri birine karışan siyah beyaz dumanlarından ne Muntar tepeyi, ne de bu tepe üstünde kubbesiyle biraz daha yükselen türbeyi görmek mümkün olmuyor!
Muntar Tepede, 125. Alayın siperleri üzerinden dağılan ateş içinde bir tek sakini olmayan Gazze kasa¬bası, yer yer yanıyor.
Muntar tepeye ateş ve demir püsküren düşman top¬larının sustuğu bir anda düşman avcı hatları 125. Alay siperlerine doğru akın etmeye başlı¬yorlar.
İngiliz asker¬lerini süngülerle karşılayan 125. Alay as¬kerlerinin Allah, Allah sesleri, rüzgara karışıyor
Bu sesler, Cemmame siperlerinde bulunan askerlerin yüreğine düşüyor birden! Hepsi oraya akmak istiyor! Hepsi memleketlisi Mehmedin yanında olmak istiyor o an!
Sıra sıra İngiliz avcı hatları Muntar tepede 125. Alay askerlerinin süngüleri önünde eriyip birer hiç oluyorlar. İkinci, üçüncü dördüncü saflar, Avcı hatlarının sonu gelmez safları karşıdaki sırtlardan yine Muntar tepeye yürüyorlar!
Muntar tepede 125 numaralı kahraman Türk alayı, üzerine yüklenen üç beş İngiliz alayını aynı siperler önünde kumlara gömüyorlar! (6)
İkinci Gazze savaşında Osmanlı Ordusu nisbeten hazırlanmış siperlerde, İngiliz taarruzlarını durdurdu. Savaşın kazanılmasında birinci derecede kıtaların cesareti ve topçu ile makinelitüfek birliklerinin mükemmel atışları rol oynadı.
ÜÇÜNCÜ GAZZE SAVAŞI
Üçüncü Gazze savaşı, komuta kademesinin İngiliz taarruzunun yönünü doğru tahmin edememesi üzerine kaybedildi. Von Cres İngiliz taarruzunu sahilden Gazze üzerine bekliyordu. Oysa İngiliz Komutan Allenbiy planlarını Bi’rüssebi üzerinden yapmıştı. Türk ordusunun her iki cepheyi aynı anda savunma imkanı yoktu. Nitekim İngilizler Gazze üzerinde taktik saldırılar yaparken, bütün kuvvetleri ile Bi’rüssebi cephesine yüklenmişler, bölgeyi savunan 8. Orduyu dağıtmışlardı.
Yardım alma imkanı bulamayan 8. Ordu karargahı Tîne istasyonuna çekildi. Tîne’de esas cephane deposu, büyük bir erzak ambarı bulunuyordu. Bu küçük yerleşim biriminde sayısız insan ve hayvan toplanmış, istasyonun civarında heyecanlı saatler yaşanıyordu ki ordugahtan bir haber yayıldı: “İngilizler ileri karakollarımızı çiğnemişler ve ordu karargahına hücum ediyorlar.”
Tam bu sırada kuvvetli bir İngiliz uçak filosu bombardımana başladı. İstasyon binasında bulunan santral isabet aldı. Ordu komutanlığının bütün haberleşme hatları kesilmiş, telsiz telgraf istasyonu kullanılmayacak bir hale gelmişti. Cephane deposunda çıkan yangın büyük patlamalarla etrafa korku salıyordu. Artık panik başlamıştı. Şuursuz bir öfke içinde subay¬lar, erler ve arabalar firar ediyorlardı. Emir almaksızın hareket eden birlikler birbirine karışmıştı. Tayyareler havalanıyor, fakat düşman tarafına uçacakları yerde Kudüs istikametinde kaçıyorlardı. Kamyon kollarının harekete geçmesi esasen mev¬cut olan kargaşayı iyice artırmıştı.
GAZZE ŞEHİTLERE BIRAKILDI
26 Ekim’den 4 Kasım’a kadar Mehmedçik Gazze’yi savundu. Tanklar, donanma ateşi, gaz bombaları ve uçak taarruzları karşısında binlerce şehit verildi. Buna rağmen İngilizler Gazze’ye ancak Türkler çekildikten sonra gerebildi. Artık Gazze-Bi’rüssebi hattı tamamen İngilizlerin eline geçmiş ve İngilizlere Filistin kapıları açılmıştı.(7)
İngiliz kuvvetlerinin takip ha¬rekatı öncesinde (2 Kasım 1917) İngiliz Dışişleri Bakanı Belfor’un Yahudilere, Filistin’de devlet kurma hakkı verileceğini açıklaması İn¬gilizlere karşı duyulan sempatiyi artırmıştı. İngiliz kuvvetleri, Yahudi yerleşim birimlerinden geçerlerken coşkulu tezahüratlarla karşılandılar.
Yeni Zelanda Tugayı ile Türk artçı birlikleri arasında Yahudilerin 1882’de kurdukları ilk yerleşim merkezi ola Rişon Lozyun (lyun Gara) civarında şiddetli çarpışmalar yaşanmış, Yahudiler İngilizlere her türlü yardımı sağlamışlardı.
15 Kasım’dan sonraki günlerde İngiliz birlikleri Ebu Şuşe, Lid ve Ramle gibi önemli tepelere yerleşmiş, Yeni Zelanda Tugayı Yafa şehrini ele geçirmişti.(8)
Takip hareketleri 10 gün sürmüş, 50 mil ilerleyen İngiliz kuvvetleri Türk kıtalarına 10.000 esir, 100 top civarında kayıp verdirmişti. İngiliz kayıpları 6000 kadardı.
Askerî ihtiyaçlara göre Gazze’nin daha önce tahliye edilmesi düşünülmüştü. Ordu uzun süre bu hattı savunamazdı. Ancak birinci ve ikinci Gazze savaşlarında çok üstün bir moralle düşmanla dövüşen İngiliz birliklerini perişan eden Mehmedcik’e bu durum nasıl anlatılacaktı? Yapılan bunca fedakarlıklardan sonra galip gelinen bir cephenin savaşmadan terk edilmesi kimseye anlatılamazdı. Gazze’nin ayrı bir önemi daha vardı. Hz. Muhammed Salallahu aleyhi ve sellem’in büyük dedesi Haşim’in kabri burada bulunuyor ve asker tarafından hürmet görüyordu.
Başta Von Cress, bütün komutanlar savaşmadan geri çekilmeyi reddettiler. Ne varki duygusal davranılmıştı. Bi’rüssebi-Gazze meydan savaşının kaybedilmesi yalnız Gazze, Yafa ve Kudüs’ün kaybına yol açmadı. Aynı zamanda Gazze etrafını büyük bir Türk şehitliği haline getirdi.(9)
SONUÇ
İslam coğrafyası tek bir vatandır. Özellikle Gazze, dedelerimizin yarım kalmış öykülerinin başladığı yerdir. Onlardan bize kalan son hatıra, Gazzeli kadınların son çekilen birliklerin ardından “bizi kime bırakıp gidiyorsunuz!” çığlığıdır. Siyonistler üç bin yıllık uydurma bir hikayenin uğruna her şeyini feda ederken, İttihad-ı İslam emanetini omzunda taşıyan bir insanın daha dün ana gövdesinden zorla kopartılmış Gazze’de olan biten için sessiz kalması…!
DİPNOTLAR:
1- Cress; Von Cressenstein, Türkler’le Beraber Süveyş Kanalına, Askeri Basımevi, İstanbul 1943. s. 143
2- Sina Cephesi; Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Sina Filistin Cephesi, c IV. kısım II, Gnkrmay Basımevi, Ankara 1986, s. 554
3-Sina Cephesi, s.555
4-Sina Cephesi, s. 616
5-Cress, s.156
6-Gücüyener; Muallim Şükrü Fuad, Sina Çölünde Türk Ordusu, anadolu Kitap Deposu, İstanbul 1957 s. 231
7-Nedim; Şükrü Mahmut, Filistin Savaşı, 1914-1918, (çev. Abdullah Es), Gnlkrmy Yay. Ankara 1995, s. 68
8-Nedim, s.74
9-Emir; Hüseyin Hüsnü, Yıldırım 1333-1334, Matba-i Askeriye, Dersaadet 1337 (1918), s. 198
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.