İsmail BERK
Gazze, hala özgürlük bekliyor
Gazze’ye giden özgürlük/insanlık filosuna İsrail’in yaptığı saldırı ve katliam, küresel çapta kamuoyunu harekete geçirdi. Bir çok ülke, sokağa taşınan protestoları, hükümet bildirileri veya uluslararası kuruluşların kınamaları ile İsrail’e karşı tavır koydu.
İsrail’i, dünya kamuoyunda bu denli sorgulamaya açmak ilk defa oluyor. BM’nin 24 saat içinde kınama kararı alabilmesi dahi kendi şartları içinde başlı başına bir diplomasi zaferidir. Nigaragua bile büyükelçisini geri çekti.
Bu dinamizmi ne sağladı? Sadece saldırı şekli ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti mi? Diğer devletlerin aşırı duyarlılığı mı? Ya da bu kadar yıldır Gazze’de mahsur kalan insanlara/insanlığa dünyanın birden sahiplenme iradesi mi?
Bütün bunların tetiklendiğini görüyoruz. Ama bizzat, hiçbiri tek başına yaptırımcı konumda değil hala. Ne zaman ki, ambargo/abluka tamamen kalkar, o zaman yaptırımın etkisi ve siyasi güçlerin uluslararası hukuka uygun ahlaki yapılanmasından bahsedebiliriz.
Peki gelinen nokta nedir? Kimin başarısı? İyi bir noktada mıyız? Yoksa sonuç alınamayacak bir çatışmaya mı sürükleniyoruz?
Bu kabil açık uçlu ve beyan sahibinin ön/bön yargılarına veya siyasi profilinin sürüklediği pozisyona göre yorumu ve bakışı değişebilir. Nitekim, özelikle ülkemizde kamu vicdanının açık, net ve kararlı tepkisine rağmen medyadaki bulanık zihinlerin ve televizyonda arz-ı endam eden konuşmacıların bir kısmının olayı kavramadığı veya kendine göre bilerek veya bilmeyerek manipüle etmek istediği ortada.
Böylesi kritik bir süreçte, özgürlük filosunda 33 ülkeden 600’den fazla aktivistin hayatını siper ettiği küresel bir vicdan borcunu ödeme insaniliği ve buna öncülük eden İHH ve diğer sivil kuruluşlar, surdan bir gedik açmışlardır.
Acı çeken milyonların sesi olan bu sivil inisiyatifleri, yara tazeyken şöyle veya böyle sorgulayıcı imalarda bulunmak veya tevil edici lüzumsuz önermeler çıkarmak hiçte ahlaki olmadığı aşikardır.
Türkiye, sivil inisiyatifin çok güzel bir örneğine öncülük etmiştir. Canlarını tehlikeye atan aziz şehitleri ve ailelerini, yaralıları ve küresel vicdanın sözcülerini kutlamak gerekir. Büyüyen bu evrensel çığlığı insani zeminde zalimlere ve bilhassa İsrail’e karşı harekete geçirecek her türlü meşru vasıtaya başvurmak ve aktif tutmak, herkesin boynunun borcudur. İnsanlık, sırtındaki bu insanlık yükünü sonuna kadar taşımalıdır. Henüz, istenen noktaya varılmamıştır. Uluslararası arenada, İslam dünyasında ve yerli kamuoyunda bu gündem küllenmemelidir.
Bilhassa İslam dünyasında, birinci dünya savaşının beraberinde getirdiği batı sömürgeleri ve 60 yıldır İsrail’le devam eden zulüm virüsü ve zalim satrancı, ABD himayesi altında maalesef İslam aleminin harim-i ismetine girmiştir. Bu menhus ruhun, defedileceği önemli bir kavşaktayız.
Kader, acılarımızı insanlığa sadaka yapacak bir düzlemde bizi kuvvetli bir beraberliğe getirmiştir. İslam kardeşliği canlanmıştır. Arap dünyası, tarihin tozlu raflarında Türkiye’ye karşı husumetle beslenmiş hafızalardan silinmektedir. İngiliz senaryosu ve Osmanlı düşmanlığı tuzla buz olmuştur adeta. Türkiye’ye hayranlık uyanmıştır.
Gazze’ye yola çıkan özgürlük filosu, devlet otoritesinin askeri gücü ve siyaset/hükümet yapısı ile ekonomik gücün dışında gerçek bir kuvvet olan sivil toplumu yansıtmıştır. Bu üçüncü kuvvet/sektör, güçlünün değil haklının yanında durduğu zaman, özgürlük ruhunu muazzam bir hamleye dönüştürebilir. Yeni yüzyılın sivil toplum çağı olduğunu düşünürsek, bunun tezahürleri ve başka konulardaki meşru hak arayışları devam etmelidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.