Safa MÜRSEL
Göreve Davet
Türkiye, 15 temmuz 2016 darbe teşebbüsü ile büyük bir tehdit altına girmiştir.
Darbe teşebbüsü, cemaat kimliğini redderek “biz cemaat değil, camiayız” diyen siyasallaşmış, kökü içeride, yönetimi dışarıda bir yapının eseridir.
Uzun yıllar “barış, hoşgörü, diyalog” gibi kavramları öne çıkaran bu yapının samimi olmadığı, ustaca takiyye yaptığı, bir darbeyle acımasızca milletini kalbinden hançerleyebileceği görülmüştür.
Çünkü yalnız değildir, Türkiye’nin bölgedeki rolünden rahatsız olan ve “Türkiye zabtedilemez hale geldi” diyen güçler, böyle bir maymuncuğu kullanma kararını vermişlerdir. Bunların ülkemizde operasyon yapmaya İnşallah güçleri yetmeyecektir.
Ne var ki, darbeci yapı, teşebbüsünden sonuç almak için halkını katletmek dahil her şeyi göze alabilecek durumdadır.
İsyan teşebbüsünde “camia”nın askerleri, sadece birkaç saat içinde yüzlerce ölü ve binlerce yaralı bırakarak bu niyetlerini ispatlamışlardır.
Darbecilerin, pervasızca bombaladığı parlamentodaki bütün milletvekilleri için yargıdan gözaltı kararı çıkartacak kadar milli irade saygıdan mahrum olduğu, demokrasi diye bir gündemi olmadığı görülmüştür.
“Camia”, Bediüzzaman’ın herkes için ısrarla söylediği, ülke yönetimine “yabancıların parmak karıştırma”sından şiddetle kaçınılması vasiyetinin, bu camiada bağlayıcılığı yoktur. Aksine ülkesine ihanet edecek kadar, dış güçlere servis veren mahkum bir irade sergilenmiştir.
Uzun yıllar milletin halis niyetli emek ve himmetlerinin üstünde büyüyen bir yapı, sonunda milletine kan kusturacak namertliğe dönüşmüştür.
Seçkinci mantıkla asker-sivil bürokraside oluşturduğu gücü, milletine tahakkümde kullanmaya açık bir yapının ilk tehdidi, İnşallah püskürtülmüştür. Törerden sonuç alamayan güçlerin içimizden tezgahladığı bu operasyon, eğer etkisiz hale getirilemezse, Türkiye her an acımasız bir iç savaşın tehdidi altında kalacaktır. Bütün milli ve yerli güçlerin, kısa ve orta vadede, teyakkuz ve dayanışma halinde olması gerekiyor. Siyasi partilerimizin bu konuda göstediği duyarlılık her türlü takdirin üzerinde olup, devam etmelidir.
Paralel denen yapının, dinî ve masum kimlik görüntüsüne rağmen, içine kapalı, şahıs odaklı, merkeziyetçi disipliniyle fırsat bulduğunda böyle bir hareketi yapabileceğini vicdanımda hiç gözardı etmedim. Yakın çevremde seslendirsem de, ortada bir belirtisi olmadığı için, kamuya açık olarak seslendirmedim. Ne zaman ki, 7 Şubat 2012 MİT sorgulama süreci ve 17-25 Aralık 2013 olayları yaşandı; olayları darbe teşebbüsü özelliğiyle analize çalıştım. Bu husus hareketin baskın kimlik özelliğidir. Hareketin yurt dışındaki liderinin 1970 ve 80’li yıllardaki sosyal konulara ait 3-5 bandını dinleyen birisi, hareketin bu özelliğini sezmekte zorlanmayacaktır.
Vaaz kürsüsünden “itler, Mit’ler” diyerek, cemaatin üstüne Kur’an fırlatabilen birisinin, bugünkü hareketin lideri olmasında yadırganacak bir taraf yoktur. Onun için 15 Temmuz darbesi sebebiyle hazırlanan gözaltı listelerinin yanında, bir de infaz edilecekler listesinin çıktığını duyduğumda hiç yadırgamadım.
Ülke olarak karşı karşıya olduğumuz, tehlike ciddidir. Karşımızda, Türkiye’ye hasım dış lobi ve basın kuruluşlarının desteklerini yedeğine almış bir yapı var. Bu gaileye karşı toplum olarak öncelikle demokrasi ortak paydasında buluşmaya acil ihtiyaç vardır. Toplumsal birlikteliği sürdüremezsek, kamusal tedbirler anlamsız kalabilir. Nitekim, on iki saatlik darbe sürecinde yaşanan zaaflar bunun yeterli göstergesidir.
Darbe üzerine yaşanan olaylar karşısısında, “bana kimse, Risale, Sait, hizmet, cemaatten bahsetmesin, ana avrat dalarım” anlık öfkeyle itidalini kaybedip, edep dışı ağzını bozanlar duyuluyor. Halbuki yaşadığımız musibet, bu kavramlara uygun davranmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bugün “Hizmet” kimliğiyle darbe organize edebilen bir yapının, düne kadar eğitim konusunda yaptıkları ve başarıları küçümsenecek işler değildi. Camianın topluma cazip gelen bu eğitim faaliyetleri, geriye dönüp baktığımızda, bugün darbeyle varılmak istenen hedefin PİAR çalışması niteliğinde olduğu görülmelidir. Zira, kendisine yaklaşık kırk yıl önce Risale-i Nur’un tebliğle sınırlı metodundan farklı ve bağımsız bir çığır açarak, darbe iştahı uyandıran ve 150 milyar dolara ulaştığı söylenen güç, eğitim sektöründen devşirilmiştir. Buralardan mezun olanların önemli bir kısmına, sınav soruları verilerek, mülakat kıyağı geçilerek kamuda önemli yerlere gelmelerini sağlama çabası, cemaat ve hizmet kavramlarındaki kirlenmenin delilidir. “Cemaat” kimliğiyle yapılan ve “bizden olsun” tekelciliğinden beslenen bu haksızlık ve yolsuzlukların, şimdi geri teptiği bir noktaya gelinmiştir. “Camia”, yanlışlıklarının bedelini ödeyeceği, ektiğini biçeceği bir döneme giriyor. Adeta “Kader adalet ediyor”.
Yaşadığımız sancılı süreç hakkında şüphesiz söylenecek çok şey var. Yukarıda yazdıklarım kısa bir özettir. Bu aşamada esas vurgulamak istediğim şudur :
Cemaat kavramının kudsiyetine inanarak, halis niyetlerle, kamuda veya sivil alanda bu yapıda yer alanların, sağlıklı bir muhakeme ile yeniden bir muhasebe yapmaları gerekiyor. Camiaya bağlılığı hizmet görenlerin, ortada yaşananlardan sonra, bu yapıya mensubiyetlerini ciddi gözden geçirmeleri kaçınılmaz bir insanlık görevidir. Yoksa, daha çok mağduriyet yaşanabilir. Türkiye, demokrasi ve güvenlik çizgisinde bu gaileyi inşallah aşacaktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.