Misafir Kalem
Gül sunan eller
Bazen bir çiçek kalbin kilidini açıverirmiş...
Gül sunan elde her zaman bir tutam gül kokusu kalırmış...
Gül bahçesine girenler gül olmasalar da, gül gibi kokarlarmış...
Ve karanlık çökmeye başlamıştı... Boynuna astığı güller ve ellerine aldığı kardelenler ile yapayalnız kalmıştı şehrin gece ışıkları altında... Ne yapacağını şaşırmıştı. Boynundaki güller ve ellerindeki kardelenleri solmadan ihtiyaç duyulan kalplere götürmeliydi. Hızlı hızlı yürümeye başlamıştı. Gönlünde yalnızlığın ve gülleri ulaştıramamanın verdiği acı ile yürüyordu hızlı hızlı. Lakin yürüdüğü sokaklar bir türlü aydınlığa çıkmıyordu. Yokuşlar hep onu bekliyordu. Dayanma gücü gittikçe azalıyordu.Başından aşağıya terler akıyordu damla damla... Şehrin gece ışıkları eşlik ediyordu bir tek, kendisine. Gönlünde ise hala kış vardı. Zira gülleri vermeden bahara kavuşamazdı...
Tüm bunların verdiği hüzün ile son bir sokak daha kalmıştı girmediği. Biraz korkarak, biraz da ümitlenerek adım atıyordu bu son sokağa... Zira orada da bulamazsa eğer güller için suyu, kendisini hüzün seli kaplayacaktı. Yavaş yavaş ürkek adımlarla son sokağa girmişti. Yol boyu dizilen ışıklar bozulan moralini biraz düzeltiyordu. Zira ışık aydınlık demekti, yol gösterirdi. Ve o anda aklına geldi birden unuttuğu muazzam hakikati... Asıl en önemli ışık kalbindeydi. Kalpleri, gönülleri ve akılları aydınlatan en güzel ışık ‘’Nur’’ idi.... Zira nurun ışığı ve güzelliği tüm kalpleri huzura kavuşturmaya yarayan çok önemli ve latif bir anahtardı...
Görünen ışıkların yansıması ile aklına gelen bu hakikat solan yüzünü birden canladırmış, gözlerinin içine kadar gülmesine sebep olmuştu. Ellerinde saatlerdir su aramak için büyük zorluklarla taşıdığı güller bile, bu güzel manevi enerji ile daha da güzel kokmaya başlamıştı.
Elini yavaş yavaş ‘’Nur’’un yuvası olan kalbine uzattı. Eli ile kalbi buluşunca ruhu huzur dolmaya başladı. Kalbinden aldığı nurun güzelliği ile huzurlu ve dinç bir şekilde kendine geldi. Bir mümine yakışan ümit ve şuurla güzel görüp, güzel düşünmeye başladı. ‘’Nur’’un verdiği güzel düşünme sonucu çıkmayan sokağın aydınlık bir yere doğru çıkan kapısı olduğunu gördü. Kapıyı hızlıca ardına kadar itti. Kapının arkasında bahar kokulu bembeyaz bir ışık yayılıyordu. Hemen yanında gürül gürül akan berrak bir su çağlıyordu. Kurumak üzere olan gülleri hemen suyun altına tuttu. ‘’Nur’’un coşkusu ile su da ayrı bir güzellikte akıyordu. Altında beklediği güller su ile buluşmuş olmasını hemen belli ediyordu filizlenip açarak, mis gibi kokarak...
Nur ile ruh, kalp ile el ve gül ile su büyük bir huzur ve coşku ile buluşmuştu...
Güllerin inkışafıyla onları bekleyenlere tek tek dağıtıyordu. Dağıttıkça güller artıyordu. Gül sunduğu her insan hüzünden sürura kavuşuyordu. Çocukların gözlerinin içi gülüyor, gençler, büyükler, baylar, bayanlar hakiki saadet ve huzur ile baharın geldiği yeşilliklerde gül kokuları ile mest olarak dolaşıyordu. Gül dağıtan, kalbi nur dolu mümin ise daha da güzel kokuyordu. Zira gül sunan elde her daim bir tutam gül kokusu kalıyordu. Sabrın sonu selametti. ‘’Nur’’un başı da, ortası da, sonu da güzellik, huzur ve ferahlık idi...
Sabırla azmedip, iman ve nur dolu bir yürekle ve tebessüm dolu dudaklarla gül vermeye ne dersiniz?...
(BY)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.