Mehmet Ali ERDEM
Güncelin ve gündemin anaforu
Bu zamanın cazibedar fitnesi nedir diye düşünüldüğünde ilk akla gelenler aslında televizyon programlarının bir yansıması gibi; siyaset, spor, cinsellik, kan ve nefret.
Renkli televizyonlardan olayları sadece siyah beyaz seyredebiliyoruz; bırakın diğer renkleri griye bile yer ve tahammül yok.
Olaylar, maçlar, ilişkiler hep iyi olan bizimkilerle kötü olan ötekiler arasında geçiyor. Bizimkilerin yanlışları, ötekilerin doğruları hiç yok!
Hepsinin dayandığı temel içgüdüler ise hep aynı; bir şeyleri elde etme ya da yok etme…
Saplantılı âşıklar gibiyiz; ya bizim olmalı ya da ölmeli sevdiğimiz!
(Aşk, meczupluk ve delilik arasındaki sınırları tam olarak fark edemezsek eğer) Âşığın her yaptığını mazur görür, hak etmediğimizi düşündüğümüz şeylere maruz kalırız.
Sadece seccadeye, sedaya ve edaya bakarsak, gönlümüze gelen şeyleri tanıyamazsak, iman ile cehaletten ya da menfaatten gelen yanlış bilgi ve tavrı ayırt edemezsek eğer, şeytanı kovalayalım derken peşinden gitmiş oluruz, yolumuzu kaybederiz.
Sevginin ve aşkın güzel olması bunların illetli, hastalıklı hallerinin de güzel olması manasına gelemeyeceği gibi; bazen zıddından daha olumsuz etki yapmasına da yol açabilir. Aklı kıt olanlarımız dahi sirkeyi sade içmez ve sirke içmenin zararlarından, lezzetsizliğinden ve zevksizliğinden korunur ama nice akıllılar sahte bala ve tereyağına hak etmediği değeri verir, fazladan ve gereksiz bedeli bazen de sağlımızla da öderiz.
Her şeyi zıddıyla konumlandırmak da her zaman doğru sonuçlar vermeyebilir.
Mesela; firavuna karşı gelen herkes Musa olamayacağı gibi, birçok hastalığa şifa olan bir doktor da başka bir hastalıktan muzdarip olabileceği gibi, gibi başka dert ya da soruna sebep de olabilir.
Firavuna her karşı çıkanın peşinden “Bu Hz. Musa’yı temsil ediyor” diyerek gidersek; kan ve petrol içicilerinin, yeşilin her tonunu her maddede sevenlerin, Nemrut’ların arkasında bulabiliriz kendimizi. Tek dişi kalmış canavarı mahalleye davet edip, “tek dişin yetmez bütün dişlerini geçirmelisin firavun muhtara” demek güzel de, ahali de bundan zarar görürse ne olur halimiz, manevi istikbalimiz!
Yaşatmaya, birlikte yaşamaya, insanca yaşamaya, kardeşçe paylaşmaya dair ne varsa sadece kendimiz gibi düşünenler için var, sadece onlar için geçerli!
Diğerleri mi? Onlar zaten bizi hiç düşünmemişlerdi ki!
Herkesin güncel konulara ve gündeme göre ayrıştığı; renklerine, kavramlarına ve değerlerine göre anafora kapıldığı, benzeştikleri ve benzeşmedikleri tarafından anaforlara çekildiği-itildiği günümüzde; bir şeylerin yanlış gittiğini fark ederek kafasını kaldırıp etrafına bakanlara da yol gösterecek, onları bu anaforlara kapılmaktan kurtaracak, istikametini muhafaza ederek dik duran sabır ve idrak sahiplerine ihtiyaç var.
Var mıyız?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.