Günümüzün en çok aranan vasfı: Doğruluk

Günümüzün en çok aranan vasfı: Doğruluk

Gençler, doğruluk seminerinde buluştu

Risale Haber-Haber Merkezi

DKM üniversite seminerinde, Yusuf İsmail Uçar tarafından “Sıdk ve Sıddıkiyet” konusu işlendi. “Sıdk ve Sıddıkiyet Kavramı”, “İslamiyet’te Sıdkın Yeri” ve “Bir Hastalık Olarak; Sıdkın Hayat-ı İçtimaiyede ölmesi” başlıkları altında işlenen seminerden bir kısım notlar şöyle:

SIDK VE SIDDIKİYET KAVRAMI

Sıdk: Lügat olarak, kizbin, yalanın zıddıdır; doğruyu söylemek, söz söyleyince haktan ayrılmamak gibi bir manaya gelir. Ancak yaygın kullanışı içerisinde sadece sözdeki doğruluk için kullanılmaz. Yani Sıdk; sadece yalan söz söylememek değil, duygularında, düşüncelerinde, davranışlarında, hatta mimiklerinde dahi doğru olmaktır.
Risale-i Nur Külliyatı’nda “sıdk”ın tarifi şöyle yapılmıştır:

  1. İslâmiyet’in üssü’l-esasıdır.
  2. Ulvî seciyelerinin rabıtasıdır.
  3. Hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır.
  4. Urvetü’l vüska
  5. İmanın hassası
  6. Bütün kemalata isal edici
  7. Ahlak-ı âliyenin hayatı
  8. Âlem-i İslamın nizamı
  9. Nev-i beşeri kâbe-i kemalata isal eden
  10. Ashab-ı Kiramı bütün insanlara tefevvuk ettiren
  11. Muhammed-i Haşimi’yi(a.s.m) meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkarandır.

Ayrıca, imana ve kâinata dair hakikat hazinelerinin “sıdk anahtarı” ile açıldığından bahsedilmiştir.

deg7.jpg

Sıddıkiyet: Kur’an-ı Hakîm’de “sırat-ı müstakim” caddesinin yolcusu olan dört taifeden şöyle bahsedilmiştir: “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve salihlerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” Bu ayette açıkça zikredildiği üzere sıddîklar, peygamberlerden sonra “cadde-i kübra”nın en faziletli insanlarıdır.

Müslüman sözde, niyette ve amelde sadakatı gerçekleştirince, sıddıkiyet derecesine ulaşır. 

İman ne kadar güçlü olursa sıddîkıyet hakikati de o derece güçlenir.

İhlâs ise sıddîkıyetin azami mertebede yaşanmasıdır.

Sıdk ve sıddîkıyet, inancının gereğini yaşamak adına her türlü sıkıntılara direnmeyi gerektirir. 
Sıddîkıyetin şaşmaz mihengi ise her halükarda ahireti dünyaya tercih edebilmektir. Çok sıkıntılı bir hayattan sonra dünya saadetine erişen Hz. Yusuf’un(a.s.) aldanmayarak ahireti istemesinde böyle ilahi bir terbiye tezahürü vardır.

deg3.jpg

SIDDKİYET ÖRNEKLERİ

Sıdkın Güneşi Hz. Muhammed (a.s.m)

Peygamber Efendimiz (a.s.m) dost ve düşmanının ittifakıyla “el Emin” olarak anılmıştır. Üstad Bediüzzaman, Peygamberimizin (asm) inkılabının tasdik ettirebilmesini de sıdka bağlamıştır: “Bu zatın tam 40 yaşının başında iken yaptığı o inkılab-ı azîmi, âleme kabul ve tasdik ettiren ve âlemi celp ve cezp ettiren o zâtın (aleyhissalatu vesselam), evvel ve âhir (yani gerek çocukluğundan peygamberliğine ve gerekse daha sonra) herkesçe malum olan, sıdk ve emâneti idi. Demek o zatın(aleyhissalatu vesselâm) sıdk ve emaneti, dava-yı nübüvvetine en büyük bir bürhan olmuştur."

Üstadımız da İslamiyet’in hakikatlerini eserlerinde ele almış, doğruluk üzerine yaşayan talebeler yetiştirmiştir. Çıkarıldığı mahkemelerde en gaddar hakimler karşısında gerçeği korkmadan haykırmıştır. Ve risalenin çoğu yerde talebelerine “aziz sıddık kardeşlerim” diye hitap ederek onların sıdkta ilerleme kaydetmesini amaçlamıştır.

(İstikamet şehidi Binbaşı Asım ve Sıddık Süleyman’a da birer sıdk örneği olarak değinildi.

deg4.jpg

İSLAMİYET’TE SIDKIN YERİ

Medeniyetleri en harikası ve mükemmeli olan Kur’an medeniyetini bir insana benzetecek olursak. Bu medeniyetin hayatı hak, kalbi marifet, lisanı muhabbet, aklı kanun ve ruhu sıdktır. Doğruluk insaniyete yaraşır bir medeniyet olan Kur’an medeniyetinin inşa edilmesinde hayati bir öneme sahiptir. Yüksek ahlakın varlığı sıdka bağlıdır. Tüm ahlaki güzelliklerin temelinde sıdk bulunur.

İslami değerlerin üzerine oturduğu ana zemin, güç aldığı ana eksen durumundadır; teşbih caizse bir binanın temeli, bir makinenin motoru hükmündedir. Sıdk, İslam dininin, insanlığın, hatta içtimaî hayatın "olmazsa olmazıdır.

Sadık olmak İslam ahlakının en önemli prensiplerindendir. Hatta sıdk peygamberlerin sıfatlarından biridir.

Münazarat’ta şöyle geçer:

S- Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir?

C- Doğruluk.

S- Daha?

C- Yalan söylememek.

S- Sonra?

C- Sıdk, ihlas, sadakat, sebat, tesanüd.

S- Yalnız?

C- Evet!

S- Neden?

C- Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki; hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.

Eşya zıddıyla bilinir. İslamiyet’in yalana, kizbe bakışı da burada değerlendirilmelidir.

Yalan(kizb) kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Nitekim Peygamberimiz (sav) “Yalan kötülüğe kötülük cehenneme götürür, İnsan yalancılık yapa yapa nihayet Allah katında yalancılardan yazılır” buyurmuştur.

Ve yine onun nurundan ders alan Üstadımız yalanın Allah’ın kudretine bir çeşit iftira olduğunu, İslam âlemini zehirlediğini insanların terakkisini engellediğini yüksek ahlakı bozduğunu ve insanların arasına fesat soktuğunu belirterek kizbin çirkinliğini gözler önüne sermiştir.

deg6.jpg

BİR HASTALIK OLARAK SIDKIN HAYAT-I İÇTİMAİYEDE ÖLMESİ

Sıdk İslamiyet’in Üssül esası yani temel taşıdır. Ve diğer büyük huylaın davranışların bağlayıcısıdır. Ve yüce duyguların mizacıdır. Ve bu açıdan bakılınca toplum hayatımızın esası olan sıdkı doğruluğu içimizde ihya edip bununla manevi hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.

Sıdk İslamiyet’in toplum yaşamındaki hayat çekirdeğidir. İki yüzlülük, gösteriş bir nev’i yalancılıktır. Kendi faydası için yapmacık harekette bulunmak alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık zararlı bir yalancılıktır. Yalancılık ise Sani-i Zülcelalin kudretine iftira etmektir

Münafıklığın üç alameti bulunmaktadır.

Konuştuklarında yalan söylerler. Verdikleri sözde durmazlar. Emanete hıyanet ederler.

Riyakarlık beden dilinin yalan söylemesidir. Gösteriş, dalkavukluk, yalakalık, mübalağa gibi kavramlar da yalan ile bağlantılı iç içe kavramlardır.

Cerbeze: Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme fazla sözlerle aldatıcılık laf kalabalığı yaparak doğruyu saklama.

Küfür bütün çeşitleriyle kizbdir yalancılıktır. İman sıdktır doğruluktur. Bu sır dolayısıyladır ki imanla sıdkın arasında hadsiz bir mesafe vardır. Batı ve deoğu kadar birbirinden uzak olmak lazım geliyor. Ateş ve Nur gibi birbirine girmemek lazım. Halbuki gaddar siyaset ve propaganda bunları birbirine karıştırmış. Sıdk vasıtasıyla nasıl ki Peygamberimiz(a.s.m) en üstün mertebe olan ala-yı illiyine çıkmış ve sıdk anahtarıyla iman hakikatleri ve kainat hakikatlerinin  hazinelerinin açılması sırrıyla  sıdk insan toplumunun çarşısında çok değer verilen bir mal haline geçmiş. Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzab esfel-i safiline sukut etmiş. Ve kizb o zamanda küfriyat ve hurufatın anahtarı olduğunu o inkılab-ı azim gösterdiğinden kainat çarsısında en fena en pis mal olup o malı satın almak değil herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılâb-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medâr-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler, elbette, şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar. Kizb ile kendilerini mülevves etmezler. Müseylime-i Kezzâb'a kendilerini benzetemezler. Belki, bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtrîleriyle en revaçlı mal ve en kıymettar metâ ve hakikatlerin anahtarı, Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın âlâ-yı illiyyîne çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamaya çalıştıklarından, ilm-i hadisçe ve ulema-i şeriatiçinde bir kaide-i mukarrere olan, "Sahabeler daima doğru söylerler. Onlardaki rivayet, tezkiyeye muhtaç değil. Peygamberden (aleyhissalâtü vesselâm) rivayetettikleri hadisler, bütün sahihtir" diye, ehl-i şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat'îhüccet, bu mezkûr hakikattir.

deg1.jpg

İşte Asrı saadetteki sıdk ve kizb bu kadar uzakken zaman geçtikçe bibirine yakınlaştı. Ve siyaset propagandası  bazen yalana imkan verdi. Ve yalancılık yayılmak için fırsat buldu. İşte bu açıdandır ki sahabelere kimse yetişemez.

Necat yalnız sıdkla olur. Ürvetül vuska sıdktır. Yani en güçlü ve onunla bağlanılacak zincir doğruluktur.

Geçmiş zamanlarda alimler bazı durumlarda hayırlı bir sonuç için yalana fetva vermişlerdir. Fakat Bediüzzaman Hazretleri, yalan konusunda maslahat ve zaruret için geçici olarak fetva verilmişsed e “Bu zamanda o fetva verilmez. Çünkü o kadar suistimal edilmiş ki yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez. Yalana hiç fetva verilmez.”

Bediüzzaman bu tavrı amaca ulaşmak için her yolu mübah gören kısmi faydalar için büyük hatalara kapı açan bir anlayışa dur demektir.

Ve yol ikidir ya üç değil.Yani ya yalan ya doğru ya susmak değil.Ya doğru söylemek  ya da susmaktır.

Bütün bu durumlardan kurtulmanın çaresi ise sağlam bir iman ve itikadın amelle beslenmesidir. Yalanın sonsuz çirkinliği ve doğruluğun hadsiz güzelliğini görmek ve göstermektir.

deg5.jpgdeg2.jpg

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.