Güzel yazan, güzel okur

Her insan yaratılış olarak aynı evreden geçtiği halde,edindiği genler,ailesinin yaşam şekli,inançları,kültürü,hayattan beklentileri ve ailenin kendi bildikleri doğrultusunda ,yetiştirdikleri canlıya öğretileri 'kişilik' dediğimiz şeyi oluşturuyor. Yapılan araştırmalar da bunu doğrulamakta. İnsanın ailesinden genlerle aldığı özellikleri %30 ise, sonradan öğrenme ile edinilen alışkanlıkları %60-70 ölçüsündedir. Bundan da anlaşılacağı üzere evlatlarımızın beyaz sayfalarını biz ebeveynler yazıyoruz.

Korkma,kavga etme gibi duyguları sonradan öğreniyoruz. Hiç kimse doğuştan kötü doğmuyor. Hıristiyanlıktaki inançta, çocuklarının doğuştan günahkar olduklarını kabul ederler ve onu bir nevi temizlemek adına çocuklarını vaftiz ederler. İslam dini ise insana eşrefi mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olarak bakar ve muhatap alır.

Yaradan insana bu kadar değer vermiş,kendine muhatap eylemiş. Muhatabını, gönderdiği alemde ,ona verdiği cihazatı ne yapacağını nasıl kullanacağını bilsin ve kendine geri döneceğini de unutmasın diye bir Yaveri Ekrem (resul) ile risale (mektup) göndermiş.

Hal böyle iken,tüm bunları görmezlikten gelip dünya sistemi içerisinde evladımızın sadece bedenini doyurup,sırtını örttüğümüzde iyi bir ebeveyn olmuyoruz. İyi okullara gönderip,en iyi gıdaları önüne koyup, her isteğini bir fiil karşıladığımız da da iyi ebeveyn değiliz.
Hele ki evladımıza,etrafındaki insan ve diğer canlıların dışında ,onu nasıl bir varlığın muhatap aldığını ve onun da asıl muhatabı O (cc) olduğunu öğretmiyorsak bizler hakikaten kötü ebeveyniz.

Zarar gelmesinden korktuğumuz evlatlarımızı bu dünya düzenin de nefsiyle baş etmenin yollarını öğretmiyorsak,onu gerçek bir açlığa ve zarar görmeye terk ediyoruz demektir.
Ruhi açlığını doyurmanın yollarını,bu açlığın doyurulacağı malzemeleri,nereden bulacağını ,doymanın yanı sıra kazanacağı faydaları öğretmek en elzem olandır.
İşte bu, gerçek bir şuur kazandırır insana. Bilenle bilmeyeni denk tutmayan inancımız da,bilenin şuurlu olup,emanete hıyanet etmeyeceği bilincini kazandırır.

Sahibi olmadığımız bedenin ve ruhun bir emanet olduğunu,bu emanetinde bir gün sahibi tarafından bizden isteneceğini,evlatlarımızın anlamasına yardımcı olmak asıl şuurun gereğidir.
Anne ve babanın asli görevidir evladına bakmak,ama hangi  inanaç gözlükleriyle? Nasıl bir açıdan ve mesafesi ne kadar olmalı?
Karnını doyurduğumuz çocuklarımızın kalbini ve aklını doyurmadığımızda  EGO merkezli,bir süre sonra da, almaktan başka bir şey bilmeyen ve doymayan EGOİST yaratıklar etrafımızda dolaşacaklardır.
Sadece 'almaya' alışmış ,evde  kardeşine, annesine babasına tahammülü  olmayan  bireyin, okulda,daha sonra iş hayatında ve en son noktada evlilik hayatında eşine nasıl bir tahammül göstereceğini de varın siz düşünün artık.

Biz ''veren el alan elden üstündür'' düsturuyla yetiştirmediğimiz  sürece çocuklarımızı,ondaki  yaradılışında olan egosunu besledikçe ,enaniyetci (ben merkezli) ve mutsuz bir toplumu inşa etmeye devam edeceğiz.
Çocuk eğitiminde davranışların çok önemi vardır. Çocuğunuza beş sefer yapmasını söylediğiniz şeyi, çocuk sizin iki defa yaptığınızı görmesi onda kalıcılığa giden ilk adımı oluşturur. Kalbine  ve aklına giden yoları iyi bilmeli ve aslında onu eğitirken kendimizin de eksik kalan yönlerimizi törpülemeliyiz. Çocuk yetiştirirken bu kaçırılmaması gereken çok güzel bir fırsattır aslında. Bir defa o yaşı yaşayacaktır çocuğumuz,bir sonraki yaşın da geri dönüşümü yoktur. Ne yazarsak bir süre sonra çocuğumuzda onu okumaya başlayacağız.

Şunu da unutmayalım ki,biz ne kadar kuvvetle doğruları sunarsak çocuklarımıza, başkaları onlara başka şeyler  yazsalar da onların yazdıklarını okumayacaklardır Evladımız, belki bir süre farklı bir dil kullanacaktır,ve bizde bu dili çözmekte çok zorlanacağız,ümitsizliğe düşeceğiz,bizden uzaklaştığını düşüneceğiz ,ama  dualarımız ve doğru olanı bıkmadan sunduğumuzda,onların asli limana tekrar döndüklerini inşaallah gösterecektir Rabbim. Eğer bu dönüşleri  uzun zamana yayılıyorsa o da bizim manevi bir imtihan sürecimizdir.

Bizim kullanacağımız ortak dilimiz ise sevgi dili olmalı. Bu dil dünyanın değil,yaratılmış tüm alemin dilidir. Kaldı ki evlatlarımızın yetişirken hava,su kadar ihtiyacı olan tek dilidir.
Ebeveynler olarak bu dili kullanırken,ölçüyü şaşırdığımız çok zaman olacaktır.
Her şeyin fazlasının zararı olduğu gibi,sevgi de uygun zamanlarda ve ölçülerde verilmediğinde,şifa olacak yerde,daha sıkıntıya sebebiyet verebilir.
Bizim ölçümüz de,Allah (cc) gösterdiği ölçülerdir. Ne bir eksiği ne bir fazlası.
Bu ölçülere uyduğumuzda , çabamızın meyvelerini bir süre sonra almaya başlayacağız. Lakin bu meyvelerin olgunlaşmasını sabırla beklememiz gereklidir.

Anne ve baba olmanın bir özelliği de,sonsuz sabır sahibi olmaktır.
Çözümsüzlük varsa, ya bizim sabrımızda bir eksiklik vardır,ya da sevgimizde.
Evlatlarımız da yaşadığımız sıkıntılarda,onlara 'sen ne yaptın?' suçlama ifadesinden önce kendi içimize dönüp,'ben ne yaptım?' sorusunu kendimize samimiyetle bir soralım. Samimiyetle sorulan her sorunun mutlak cevabını alırız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum