Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Sen Atmadın, Ancak Allah Attı

Yıllar önce, bir vesileyle astsubay bir arkadaşla görüşmüştük. İnanç noktasında akıl felci geçiren bu arkadaşla altı ay kadar periyodik okumalar, sohbetler yapmıştık; sonunda inkârından vazgeçmişti. Bir sanatın sanatkârsız olamayacağını; akılsız, şuursuz, güçsüz, ayaksız maddeden, akıllı, gözlü, şuurlu ve hareketli bir sanat beklenemeyeceğini sonunda kavradı. İmanla küfrü arasında, kalın ve aşılmaz görünen, dikkatli bakınca da bir küçük akıl darbesiyle yıkılan seddi yıktı. Aklın dikkat sensörlerinin çalışır olması çok önemli gerçekten. O zaman akıl, düşünme usulünü, tarzını, o zamana kadar dikkatlice bakamadığı eşyaya bir başka, yani sanatkârı yönüyle bakmayı öğreniyor ve sanatın arkasındaki sanatkâra kolayca intikal edebiliyor. Aklın görmesi böyle olur. Sonrasında gelen nasıllık, nicelik sorularının cevabı kolaylaşıyor.

Bu astsubay arkadaş, daha sonraki bir gelişinde de bize, bizi epeyce şaşırtan yeni bir haber daha vererek "Ben imansızlıktan kurtuldum ama yeni din olarak da Hristiyanlığı seçtim." deyivermişti. Epeyce şaşırmıştık. Fakat işin peşini de bırakmadık. Bu arkadaşı, böyle bir çukura düşüren sebepleri soruşturduk. Arkasında onun Trabzon merkezde olan bir kilise papazıyla tanışması, onu dinlemesi ve anlattıklarının ona cazip gelmesi olduğunu anladık. Dinini, diyanetini bilen vasat bir akıldaki Müslümanın birtakım zorlama ve maddî cazip haller hariç, aklını kullanarak, kıyas yaparak kendi dinini bırakıp da bir nevi putperestliğe inkılap etmiş bir dini seçmesi, normal olabilir mi? Tarihte bunun örneği pek görülmüyor.

Bu fakir, arkadaşımıza "Beni bu papaza götürür müsün?" teklifinde bulundum. Neticede gittik. Fakat papaz, o gün Samsun'da görevli olduğu için görüşememiştik. Bu astsubay arkadaş, papazın kendisine anlattıklarını "Allah, Âdem'i yarattı, sonra Âdemoğlu kan dökünce pişman oldu. İsa şeklinde dünyaya geldi, Çarmıha da gerilerek, tüm işlenen günahların bedelini ödeyerek, semaya çekildi." cümleleriyle özetledi. Hatırladığım kadarıyla, kendisinden sonra gelecek insanların günahlarının karşılığını da böylece ödemiş oldu, demişti. Onun için, Hristiyanlar zulüm ve ceberutlarında nasıl olsa bedeli ödenmiş rahatlığı yaşıyordu.

Hıristiyanlığın, Allah'ı üçleyen İsa, Meryem ve Kutsal ruhu (Cebrail) bir Allah gören, şirk olan teslis akidesinden güya biraz haberdardık. Ama bu kadar da akıl, izan dışı tarzındaki yaklaşımlarından haberimiz yoktu. Avrupa gençliğinin ateizmin kıyısına gelişinin, belki de içine düşüşünün önemli nedenlerinden biri de bu tip hiçbir izah ve tevili yapılamayacak anlayışlar olsa gerek.

Bu sefer de arkadaşa, şirkten arınmış, Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu 'halis tevhidi' anlatmaya çalıştık. İhlas Lem'a'sının başında yer verilen Zümer Suresinin ikinci, üçüncü ayetlerini okuduk. Allah'ın yaratıcı gücüne inanan Mekke müşrikleri putlara, Hristiyanlar da Hazret-i İsa'ya ilah unvanı veriyorlardı. Halbuki Allah, şirkten, riyadan uzak, Allah'a mahsus halis din olarak İslam'ı seçip göndermişti. Sonradan Trabzon'dan ayrılan, fakat bize on beş kadar soru da bırakan arkadaş 'halis tevhidi' de sormuştu. Cevapları kendisine iletmiş ve sonrasında "Abi, bu maskara fikirlerden kurtuldum, halis tevhide kavuştum." telefonunu da almıştık, çok şükür.

Halis tevhid, gerçekten çok önemli. Uluhiyette tevhid (Allah birdir, ortağı yoktur) noktasında, pek sıkıntı yok. Ama rububiyette tevhitte (Allah'ın icraatında tekliğinde) epeyce bir mesafe alınması gerekiyor. Onun için Üstad 23.Lem'a Tabiat bahsinin başında "Müslümanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden (hissettiren, andıran) dehşetli kelimeler var." diyerek buna işaret ediyor.

Rahmetli Sungur abi de bazı derslerde yeri geldikçe, özellikle yağmur meselesini anlattırırdı. Arkadaş, yağmurun sebepleri noktasından nasıl meydana geldiğini, yağdığını anlatınca da "Allah bunun neresinde?" diye sorardı. Doğaldır, zaten bu böyle olur, işin tabiatından geliyor, kanunlar gereği yapılıyor gibi, tanım ve ifadeler hep ağzımızdan çıkan sıkıntılı ifadelerdir. Orta Asya'dan gelen misafir arkadaşlar evlerde kullandığımız ve topraktan çıkan gaz için "Rabbani gaz" ifadesini kullanırlar. Başta şahsımız, tam isabet bu ifadeyi kaçımız kullanıyoruz? Başta sebepler, tabiat, kanun gibi şeyler birer bahanedir. Müsebbebi yapacak kabiliyet ve güçte değildirler, hakikatini iyi kavramamız için, Tabiat bahsini 27. Pencereyi ve emsali bahisleri çok iyi analiz etmemiz ve hazmetmemiz gerekiyor. Azrail örneği ise, bence bu konuyu anlamada en can alıcı örnektir. Ölüm mahluk olduğuna göre, Azrail de onun ruhu tutması ve götürmesi de yaratılmıştır. Azrail, sadece görünüşteki çirkinlikte bir perdedir.

Geçenlerde "25.Söz, Mucizât-ı Kur'aniye ve 19.Mektup, Risalet-i Ahmediye (ASM)" Risalelerinin toplandığı Zülfikâr Mecmuasını okuyordum. Üstad, bu harika risaleyi 1950'lerin başında, İstanbul'daki papalık makamı vekaleti yoluyla, Vatikan'daki Papa'ya gönderiyor. Yani bir nevi tebliğ yapıyor. Yani onlara, "Tahrif edilmiş bir dini bırakınız; İslam'a giriniz, bu sizin için zor da değildir. Bir itikadınız var ama bâtıl bulaşmış. O itikadınızı tamamlayınız." teklifinde bulunuyor. Onlara temiz itikadı anlatan kitap gönderiyor. Bazı nadanlar bunu, "Said Nursi papaya mektup yazmış." şeklinde yansıtmaya çalışıyorlar. Papayla diyalog çalışması yapmış gibi, alakasız çarpıtmalarda bulunuyorlar. Hatta bu yanlış ve kasıtlı çarpıtmayı bir ilahiyat hocasının kitabında bile okumuştum. Papa da güya üstada cevap veriyor. Doğru veriyor. Fakat bu cevapta, Vatikan Bayn Baskâtibi yoluyla ne yazıyor? "Zülfikâr nam el yazısı olan güzel eserinizi İstanbul'daki papalık vekaleti vasıtasıyla papa hazretlerine takdim edilmiştir." Zülfikar eseri de Kur'an'ı ve Hz. Peygamber'i (asm) anlatan iki harika eserin bir araya getirildiği bir mecmua. Her neyse saded harici girmiş olduk.

Risalet-i Ahmediye Aleyhisselam Risalesinde "Altın ve elmas ile yazılmaya layıktır." başlığıyla verilen özette de yer verilen "Attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı." mealindeki Enfal Suresinin 17.Âyetini öylesine okur, geçerdik. Biraz derinliğine incelediğimizde, bu âyette de halis bir tevhid dersinin olduğunu görüyoruz. Sahabe hazerâtı, Bedir Gazvesinde, galibiyetteki hisselerini biraz abartınca, bu âyetle ikaz edildikleri, güçlü rivayetler arasında. Yani Cenab-ı Allah, "İyilik ve galibiyetlerde hisseniz nedir ki?" ikazıyla, küffarın mağlubiyetini, Hazret-i Peygamberin attığı bir avuç toprağın, her birinin gözüne isabet etmesiyle olduğunu bildiriyor. Her müsbet adımımızdaki hissemiz, sadece karar dediğimiz bir yönelme değil midir gerçekten? Yaprağın düşmesinden tut, bakışlarımıza; adımlarımızdan tut, nefesimize; konuşmamızdan tut, işitmemize kadar her fiilin arkasında, ölçülüp biçilmiş, ayarlanmış düzenle işleyen bir kâinat projesi; onun arkasında da sonsuz kudret, irade ve ilmiyle Cenab-ı Allah var. Fesada gitmeden işleyen kâinatın hâkimi olan Allah, Uluhiyetinde (ilahlığında) tek olduğu gibi, tohumlardan hayatın yükselmesine, bir parça sudan canlıların açılmasına kadar faaliyetinde yani Rububiyetinde de (icraatında) tektir. Geçenlerde, şefaati inkâr eden bir arkadaşla konuşuyoruz. Allah'tan başka şefaat eden yoktur, cümlesine; "Evet, kardeşim doğru diyorsun." dedim. "O, izin vermedikten sonra, hiç kimse, hiç kimseye şefaat edemez." dedim. Ama onun izni de başkasının zannına tâbi değil, diye de ekledim. Bütün şefaatler, Allah'ın izniyle olacaktır. Aksini söyleyen yok ki. Şefaat yoktur, diyenler halis tevhidi ifade ettiklerini zannediyorlar. Ama anlayamadıkları, bildirilen şefaatin de zaten O'nun izniyle olacağıdır.

Evet dostlar, bütün sebepleri arkaya atarak, yaptığımız her duada halis tevhidi gösterdiğimiz gibi, cüzi de olsa, her bir rızkın evvel ve âhirindeki zikir ve şükrümüzle de o halis tevhidi ilân etmiş oluyoruz. Âdi ve basit sebeplere, sadece isim ve unvandan ibaret kanunlara takılan zihin, bazen de bunlarda boğulan kalp ise, ne uluhiyette ne de rububiyette özlediğimiz ve bizden istenen o halis tevhide uzanamıyor. Sanattan sanatkâra ulaşamıyor maalesef.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum