Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman

Nakşibendilik, dört devre olarak da anılır. Birincisinde Gücdvaniyye diye bilinir ve onun devresiyle ve ismiyle anılır. İkinci devreye ise adını ve şanını Şah-ı Nakşibendi Hazretleri vermiştir. Üçüncü devre ise İmam Rabbani ile anılır ve genellikle Müceddidiyye ekolü olarak bilinir. Dördüncüsü ise Halidiye kolu ile anılır ve bu devreye adını veren Halid-i Bağdadi Hazretleridir. Hepsinin benzer tavsiyeleri ve nasihatleri vardır. Bunlardan birisi, ehl-i dünyadan uzak kalmaktır.

İmam Rabbani Hazrettleri, Mirza Fethullah Hakimi’ye yazdığı Seksen beşinci Mektubunda bu hususta mühim uyarı ve tavsiyelerde bulunur: ”Oğlumuz Şeyh Bahattin, Allah adamları ile görüşmekten sıkılıyor. Zenginlerle, dünyaya düşkün olanlarla bulunmak istiyor. Onlarla düşüp kalkmanın insanı felakete götüreceğini anlamıyor. Onların yağlı ve tatlı yemeklerinin zehir gibi gönlü öldüreceğini, ahlakı bozacağını düşünemiyor…” Bediüzzaman da sık sık hubbu cah ve hubb-u zuhur hastalıklarından bahseder. Şöhret ve ehl-i dünya ile düşüp kalkmak gönlü öldürür. En azından perdelendirir.
Nakşibendilik esaslarını vaz eden önemli şahsiyetlerden olan Abdulhalık Gücdüvani Hazretleri ise bir talebesine yazdığı mektubunda o da aynı noktaya vurguda bulunur ve aynı tarzda nasihatlerde bulunur. Gücdüvani’nin sözleri bize İmam Gazali’nin Eyyühe’l veled (ey oğlum) şeklindeki nasihat kitabını hatırlatmaktadır. Madem ki din hadisde buyrulduğu gibi herkes ve her taife için nasihattir öyleyse küçük de büyük de fark etmez. Büyükler de öyle yapmıştır. Gazali devlet adamlarına ayrı nasihatnameler (Tibrü’l mülük) yazarken çocuklara da ayrı nasihatnameler yazmıştır.

Gücdüvani’nin talebesine nasihatına gelince aynı bağlamdadır ve şöyle seslenir: ”Çocuğum senden dileğim, ilim ve edep tahsiline ve takvaya önem vermendir. Eslafın (öncekiler) yoluna bağlan ve onların ve sünnet ve cemaatin yolundan ayrılma ve sapma! Fıkıh, hadis, ve tefsir tahsil et. Cahil sofilerle birlikte olma. Cemaatle da namaza devam et yalnız bir şartla; Sakın ola ki,  imam müezzinliğe özenme. Şöhretten kaçın, zira o afettir. İnsanlar arasına karış ve bilinme. Onlardan sadece birisi ol. İyi de olsa makam mansıp peşine düşme. Kadı ve müftü olmak gibi…”

Mevlana Halid-i Bağdadi de Bağdat’taki müritlerinden bazılarına şöyle seslenir, bir nasihat yazar ve gönderir: ”Sünnet-i  seniyeyeye ittiba konusunda sizleri uyarıyorum. Adi bidatlardan ve cahiliyet formlarından sakın ola ki kaçınasınız. Sufilerin şatahatına (şeriata mugayir hallerine ve sözlerine) da aldanmayın. Bilin ki bana en yakın olanınız, taraftarı en az ve dünya ehli ile en az düşüp kalkan ve içli dışlı olanınızdır. Bana en yakın olanınız, en az yükü olan ve fıkıh ve hadisle iştigal edeninizdir…”

Bu tavsiye ve nasihatleri Bediüzzaman’ın tarz-ı hizmetine veya hayatına yansıtacak ve uygulayacak olursak, görülüyor ki Bediüzzaman da taraftarlarıyla şahsi münasebet geliştirmek yerine onların nazarlarını Kur’an ve Sünnet hakikatlerine yani ebedi hakikatlere çeviriyor. Şahıs merkezli bir hizmeti esas almıyor. Bu anlamda Tarihçe-i Hayat ve benzeri eserlerde de olduğu gibi Iraklı bir zat(İsa Abdulkadir) bu noktada İhvan hareketiyle Nurculuk arasında birçok noktada farklılıklar görüyor. Bu farklılıkların temelinde ise dünya ve dünya ehli ile münasebetleri kesmek veya en aza indirmek vardır. Daha doğrusu insanlara karışmak ya da karışmamak meselesi vardır. Ve Hamalı Şeyh Muhammed el Hamid’in de büyüklerden menkul tavsiyelerinde olduğu gibi: İnsanları kendine değil Allah’a bağla. Nazarlarını sana değil Allah’a tevcih et!

Yolun meşruiyeti buradan gelmektedir. Dolayısıyla Bediüzzaman da insanları kendisine değil Allah’a giden merdivenlerden biri olarak gördüğü Risale-i Nur’a bağlamak istemiştir. Bu anlamda, Risale-i Nur bir rehberdir. Bediüzzaman da bundan dolayı sevenlerinin kendisini ziyaret etmek yerine Risalelere yönlendirmiş ve onları okumalarının daha evla olduğuna hükmetmiştir. Dolayısıyla muhalata yani insanlara karışma en asgari seviyede gerçekleşmiştir.  Bu itibarla, Bediüzzaman zaman farkıyla birlikte Nakşibendiye sadatının ilkelerini uygulamış ve insanlarla ihtilattan sakınmış ve kaçınmıştır. Bunu asgari düzeyde ve Allah için yapmıştır. Bunu dar dairede ve onların ahretlerine hizmet ettiği kadarıyla yapmıştır. Yoksa siyasi ve hatta dini anlamda doğrudan kendisine bağlamaktan kaçınmıştır. Esas olan da bu olsa gerek…Kendisini köprü yapmış ama perde yapmamış…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum