Afife ARTIK
Hasan Feyzi Ağabey Panelinden Notlar
Hasan Feyzi Yüreğil Ağabey, vefatının 69. senesinde Risale Akademi’de yâd edildi. Hayatı ve yazdıkları üzerinden Hasan Feyzi Ağabey’i anlatan konuşmacılar, O’nu anlatmanın ağırlığından bahsettiler. Malumdur ki birini anlatmak ve hakkında konuşmak için onu anlamak gerekir. Hasan Feyzi Ağabey’i anlamak ve idrak etmek ise elbette ağır ve zor bir iştir. Zira onun ilmi, irfanı, edebi ve bunların ayinesi olan yazdıkları ve hayatı anlaşılması kolay şeyler değildir.
Tatlı bir heyecanın hâkim olduğu bu içtimada paylaşılan bilgiler Risale Haber sayfalarında yayımlanmış ve yayımlanacaktır. Ben biraz bu toplanmakların manasından bahsetmek istiyorum. Elbette anlayabildiğim kadarı ile.
Hasan Feyzi Ağabey ve emsalleri tek başı ile bir şahs-ı maneviyi ifade ediyorlar. Onların anıldığı ortamlarda da adeta onların ruhu hükmediyor. Bu toplantılar sıradan bir anma toplantısı olmanın çok ötesinde manalar taşıyor. Bu büyük şahsiyetlerin anlaşılması ve hizmetlerinin idrak edilmesi bu günümüze yol gösterici olmak bakımından önemlidir.
Davanın ne büyük bir dava ve uğrunda yapılası fedakarlıkların ne derecelere varabildiği idrak edildikçe hizmetlerimiz de istikamet bulacaktır.
Elbette tahkik mesleği olan Risale-i Nur’un mesleğinde taklitçilik yoktur ama birbirine hüsn-ü misal olmak ve güzel hasletlerden istifade etmek vardır. Bu nedenle saff-ı evvellerin hüsnüne bakmak, onların neyi neden ve nasıl yaptıklarını anlamaya gayret etmek önemlidir.
Mesela; Hasan Feyzi Ağabey, aktif olarak hizmet eden, talebeler yetiştiren bir âlim olmasına rağmen hiç çekinmeden hayatını Üstadının hayatına feda etmesi ile onun bedeline ölmesi ibret alınacak bir noktadır. Bu nasıl bir aşk ve nasıl bir fedakarlık ve nasıl bir mahviyettir?
Bizim bugün en küçük bir hissiyatımızı bile kardeşimiz için feda edemez iken elbette bu büyük fedakarlığı anlamamız kolay değildir. En azından bunları bilmek bile bir mazhariyettir.
Biz bugün pek çok kelimeler kullanmaktayız ama yazık ki ekserisinin içini boşaltmışız. Mesela Bediüzzaman’ın kim olduğu, Risalelerin nasıl eserler olduğu ile ilgili harika cümleler sarf ediyoruz. Peki ya hâl-i hazırımız ve yaptığımız hizmet ve gösterdiğimiz fedakarlık bu sarf ettiğimiz cümleler ile ne kadar uyum gösteriyor? Hayatımızla ve fiillerimizle içini dolduramadığımız büyük büyük cümleler kurmak ruha ağır gelir.
Elbette onlar gibi olmamızı bekleyemeyiz ama en azından onları anlamaya ihtiyacımız var. Yaptıkları fedakarlıkları fark etmek bile hayatımıza farklılık getirir. İlim ve irfanlarından hal ve tavırlarından ne kadar etkilenebilsek o kadar kardır.
İşte bu yâd edişler bu gibi sebeplerle bizi farklılaştırmalı en azından ufkumuzu açmalı ve açıyor. Kendimizi, nefsimizi, hizmetimizi, yapmakta olmak ile övündüğümüz fedakarlıkları bir başka terazi ile tartmak imkanı bize veriyor.
Kendimizi her saff-ı evvelin terazisi ile tartabiliriz. Bu; bir kıyas-ı maalfarık manasında değil ve bir kıyas-ı binnefis suretinde de değil bir mihenge vurmak manasındadır. “ben de Risale-i Nur’a muhatap olmaya çalışıyorum ve o da Risale-i Nur’un birinci muhataplarındandır” “Ben de Bediüzzaman’ı büyük biliyorum o da Bediüzzaman âşığıdır” “Ben de Risaleler ile imana ve Kur’ana hizmet etmeye gayret ediyorum ve o da Risaleler ile harika hizmet etmiş biridir” mülahazalaryla; Risale-i Nur’un mesleğine girmek ne demek, Bediüzzaman’a ve Risalelere talebe olmak ne demek yeniden bunları tanıyabilir ve tanımlayabiliriz. Bu yeni tanımak ve tanımlamaklar ve tanış olmaklar elbette hayatımızda ve hizmetimizde bir tecdide yol verirler.
Müceddid olan Risalelerin hizmetinde durduğumuz yerde duramayız o zaman. Yaptığımız hizmetin suretinde çok farklılık olmasa bile onlara yüklediğimiz anlamlar değişir ve genişlenir. Nasıl ki her birimiz namazımızda “Sübhane Rabbiyel A’la” diyoruz fakat her birimizin buna yüklediği anlamlar ve bu kelamdan aldığımız feyizler farklı farklıdır. Bunun gibi, her birimiz yaptığımız hizmetimizden aldığımız feyizler ve bu hizmetlere yüklediğimiz anlamlar da farklı farklıdır.
Aynı hizmetimize şeklen devam ediyor olmakla beraber içini doldurmak, manalarını tevessü ettirmek mümkün. Bu ise Hasan Feyzi Ağabey gibi ağabeyleri anlama gayreti ile olabilir. Bu gayretin sadece akıl bazında kalmaması, kalben ve ruhen onların ruhaniyatından istifade bütün yapıp ettiklerimizin ve hizmetimizin keyfiyetini farklılaştıracaktır.
Öyle ise bu anmaklar, yâd etmekler semerelerini kendimize çeki düzen vermemiz bir mihenge vurmamız ve farklılaşmamız ile verecektir.
Büyük insanların bir ortak özelliği budur ki; büyüğüz dememişler ve yaptıkları ile övünmemişlerdir. Hem hayatlarını hem hizmetlerini tam bir fıtrî hal olarak yaşamışlardır ki zaten hayatları ayn-ı hizmetleridir.
Nasıl ki Bediüzzaman; Risale-i Nur için “netice-i hayatım, sebeb-i saadetim ve vazife-i fıtratım” demiş ise ona talebe olan zâtlar da hizmetlerini böyle görmüşler ve böyle yaşamışlar. Hizmetleri adeta onların sebeb-i hilkatleridir. Yani; bu hizmet için Cenab-ı Hakk onları yaratmış. Ve onlar da ancak bu hizmet ile kendilerini ifade etmişler ve bu hizmeti “her şeyleri” olarak görmüşler. Bu nedenle de hayatları dahil her şeyi bu hizmetleri için hiç düşünmeden feda etmişler. Zaten “fıtrî olan” da, hiç düşünmeden yapılandır.
Uzun düşünmekler ve ölçmekler, tartıp biçmekler ile olmayıp adeta kendiliğinden oluveren fıtrî olandır. Acaba bu hizmeti mi yapsam şunu mu gibi planlamalar ve neyi ne kadar feda edebilirim gibi düşünmekler fıtrî olmayanın peşine düşmüşlüğümüzü göstermezler mi? Elbette plan yapmak iyidir ama o da bir yere kadardır.
Netice olarak bu yâd etmelerin fıtratımızdakileri fatr etmesini, bizi yeni inkişaflara ve inşirahlara taşımasını, ruhumuzdaki tohumları sümbüllendirmesini diliyoruz ve bu yâd edişlerin artarak devamına muvaffakiyetler temenni ederiz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.