Himmet UÇ
Haşmet kelimesinin etrafında-2
Allah, Rububiyetinin haşmetini ve kemalatını göstermek için neler yapıyor? Kendini tanıtıp, sevdirmesi, kainatı harika sanatlarıyla, nimetleriyle süslendirmesiyle gerçekleşiyor. Bunlar O’nun hem Rububiyetinin haşmetini ve hem kemalatını gösteriyor.
Harika sanatlar ve nimetlerle süslendirmek terbiye faaliyetinin haşmetini gösteriyor. Sanattan, nimetten haşmet ve kemalata gidiyor. Sanat ve nimeti görmek ve izlemekten haşmeti, kemalatı tasavvur etmek çıkıyor. İşte bunlar Allah’ı farklı tanımanın, evrende onun izlerini okumanın egsersizleri.
Hergün bakıp geçtiğimiz güzellikler, yerinde ve isabetli yaratmak kemalatı insanın zihin ve hayalinde haşmetine giden bir yol. İnsana bakmak ve görmek, düşünmek ve tasarlamak, hayal etmek hem bu ulvi sahnelerden doğuyor. İşte Allah’ı bilmek ile tanımak Bediüzzaman’ın sayısız gözlemlerinde hem açık hem saklı. Rububiyetinin yani varlıkları durumlarında sabit kılmak ve düzenli hareket ettirmek, ayrıca varlıkları en ideal noktada değişime rağmen korumak kemallerini sürekli kılmak onun haşmetini gösterir.
“Haşmetli ve hikmetli ve şefkatli bir rubûbiyet-i mutlaka var ve görünüyor.“ Eksiksiz bütün kainatın terbiye edilmesi, her an izlenmesi ve aksaklık olmaması, birlikte yapılması O’nun mutlak Rububiyetini gösteriyor. O terbiye faaliyetinin üç sıfatı var. Haşmet, hikmet ve şefkat. Bu mutlak rububiyetin düşünülmesi haşmet. Mesela bütün varlıkların hayatlarını idame için rızıklarına koşmaları, nasıl bir hayal işte haşmet. O canlılar rızıklarına onun şefkatinin hazırlamasıyla koşuyorlar, onları nimetleriyle buluşturan şefkatini görüyor ve hazzediyor. Bir de yapılan bütün bu işler sonuçları mantıklı ve fonksiyonel olarak yapılıyor. Bir karmaşa yok.
Kainattaki haşmetli harekâtın zuhuru ve sinemavâri semâvî levhaların tebdili gibi neticeleri istihsal için, arz gibi birtek nefer, birtek Zâtın birtek emrini almakla, o vazifenin neşesinden hareket eder. Adeta arz yani dünya bir sinemanın birinci karakteri gibi protogonista bütün olayların merkezinde onları idare eder. Bütün haşmetli hareketler onun sınırlanamaz rolünü ifayla meydana gelir. Adeta büyük rejisör Allah büyük tasarımcı haşmetli harekatı dünya gibi bir karaktere emrederek meydana getirir. Neler düşünür Bediüzzzaman? Bugün İslam dünyasının hala ortaçağda gibi ülkeleri var işte Kur’an‘a yeni yorum getirememenin soncudur bunlar. Afrika’da bir ülkede insanlar yaktıkları ağaçların ışığı ile Kur’an ezberliyor. Türkiye’den giden bir insani teşkilat oraya elektrik getiriyor. Daha adamların su sorunu çözülmemiş, onlara Türkiye su kuyuları açıyor.
Bediüzzaman bu haşmetin, şaşaanın bihakkın seyircisidir. ”Haşmetini ve şâşaa-i rububiyetini gösteriyorlar gibi gördüm. Bütün kuvvetimle ve mümkün olsaydı bütün zerrâtımla ve beni dinleselerdi bütün mahlûkatın lisanlarıyla diyecektim.” Kelime onun elinde ne kadar plastik ve çok yönlü kullanılır.
İşte o seyirci, o müşahit, o mütenezzih, mütahayyir, müfefekkir Bediüzzaman. “Rububiyetin haşmetiyle ulühiyetin azametine bir müşahit, bir mütenezzih, bir mütehayyir, bir mütefekkir lazımdır ki, o güzellikleri görsün, o manzaralar arasında tenezzüh etsin.”
Haşmet kelimesi ile kurduğu dünya ne kadar yerinde. Kur’an‘ın terimi ile bihakkın tasarlanmış, başka bir dünyada yaşadığı belli. Bir gün oturduğu yerde soba yakanlar çok duman eder. Hazret rahatsız olur. “Kardeşim siz kime hizmet ettiğinizi bilmiyorsunuz” der. İyi ki sanat, sanat felsefesi, estetik, Kur’an estetiği ve felsefe okudum. Metin tahlil ettim, şiir tahlil ettim yıllarca bana farklı bakmayı bunlar öğretti. Sağol Orhan Okay, hocalarım, Kırkıncı hoca. Bülent’in “kadir bilmezlere kul ettin beni“ demesi ne kadar büyük bir ıztırap yüklü. Yine bir yerde “ömrümü geçirdim boyun bükmekle gene de kimseye yaramadım.” Boşver Bülent sana o istidadı veren Allah bilsin yeter. Boşuna vermemişler ki.
Allah’ın terbiye faaliyeti bütün kainatı içine almış, çok yönlü çok vecihli olarak cereyan ediyor. Bu faaliyet bu dünyada cereyan edip kalırsa haşmet kelimesi mahiyetini kaybeder, aksine dönüşür. Bu yüzden haşmeti haşmet yapan, haşmetin unsurları olan hikmet, şefkat ancak ebedi bir saadetle mantıklı olur, yoksa merhamet edip, sonra insanları yok etmek saadet değildir.
“Rububiyetin haşmetini sukuttan ve hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve girilecek. Hem madem, gözle görünen bu hadsiz in’âmlar, ihsanlar...” Ebedi hayat Allah’ın haşmetini koruyor.
Haşmet kelimesinin en mufassal ve etraflı kullanılması Haşir risalesinin altıncı hakikatındadır. Bediüzzaman Allah’ı ve O’nun hakikatlarını anlatırken her yerde azametli ve haşmetli kelimeler kullanır. Adeta Allah’ı anlattığı bu kelimelerin her biri eserlerdeki tasrifi, tahlil ve terkib edilse ortaya kocaman bir kitap çıkar. Azamet, heybet, haşmet, saltanat, uluhiyet, Rububiyet, şefkat, merhamet, sermediyet, celal, baki vb. Bediüzzaman’ın Allah’ı tanıtma ve anlatma şekli bir sempozyum konusudur ama çok derin bilgiler ile, metin tahlili ile, kelime etimolojisi, estetik ve sanat felsefesi ve Kur’an kültürü ile ancak bu bahis kotarılır. Hep aynı şekilde bakmak yeni şeylere fırsat vermez, çünkü yeni şeyler görmek voltajı yüksek bakış açıları gerektirir.
Haşmet, Celil isminin mahlukata yansımasıdır. Biri yani Celil nihayetsiz ama haşmet mahlukatla sınırlıdır. Allah Celil isminin sınırsızlığından haşmeti gösterir, bütün yıldızlar haşmetli mahlukat O’nun celil isminin tezahürüdür. Mimar Sinan yaşasaydı şimdiye kadar cami yapardı, onun tasarım terkip ve mimari kabiliyeti devam ederdi. Bir mimarda böyle ise Allah Celil ismi muktezası kainat ötesi vardı, kainat O’nun haşmetini gösteriyor. Celil sonsuz daha neler yapacak neler. İşte tavrı aklın haricinde bir azamet ve heybet şükür bize böyle bir ilahımız var.
“Altıncı Hakikat: Bâb-ı haşmet ve sermediyet olup, ism-i Celîl ve Bâkî cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, bütün mevcudâtı güneşlerden, ağaçlardan zerrelere kadar emirber nefer hükmünde teshîr ve idare eden bir haşmet-i Rubûbiyet, şu misafirhâne-i dünyada muvakkat bir hayat geçiren perişan fânîler üstünde dursun, sermedî, bâkî bir daire-i haşmet ve ebedî, âlî bir medâr-ı Rubûbiyeti icâd etmesin?
Evet, şu kâinatta görünen mevsimlerin değişmesi gibi haşmetli icraat ve seyyârâtın tayyâre-misâl hareketleri gibi azametli harekât ve arzı insana beşik, güneşi halka lâmba yapmak gibi dehşetli teshîrât ve ölmüş, kurumuş küre-i arzı diriltmek, süslendirmek gibi geniş tahvilât gösteriyor ki; perde arkasında böyle muazzam bir Rubûbiyet var, muhteşem bir saltanatla hükmediyor. Böyle bir saltanat-ı Rubûbiyet, kendine lâyık bir raiyyet ister ve şâyeste bir mazhar ister.”
Yukardaki metinde dört yerde haşmet kelimesi kullanılmış. Bab-ı Haşmet, haşmet-i Rububiyet, daire-i haşmet, haşmetli icraat.
Haşir Risalesi ahiret inancına, öldükten sonra dirilmeye on iki kapıdan girilen bir tasarım ile anlatılmıştır. Bu kapılardan biri haşmet kapısı, yani bab-ı haşmettir. Ahirete gidilen bir kapı Allah’ın haşmetinden girilen kapıdır. Dünyayı geride bırakıyorsun ama haşmeti oradaki geldiğin yerde görüyorsun onlardan istidlalle böyle bir haşmetin, bu fani dünyayı yarattığı gibi ebedi ahireti de yine haşmeti gereği yapacak olmasıdır. Onları yapan sıfatından ahirete yol buluyorsun, çünkü haşmetin gereği böyle bir kapı bulundurmasıdır.
Diğeri haşmet-i rububiyettir, bütün kainatta sayılmaz lüyüadd ve layühsa varlıkların hepsini yaratan hayatlarının devamı için gerekli şeyleri temin eden ve onların hayatını dakika dakika an be an denetleyen bir Rab var. Bu insanın dar hayaline sığmaz, ama Bediüzzaman ona haşmet-i Rububiyet diyor. Varlıklarına bu kadar dikkatli ve şefkatli olan bir ilah onları ölüm ile sırf yokluğa mahkum etmez. Ahiret daire-i haşmettir, bu dünyada yer yer okunan bir görüntü iken ahiret ise tamamen haşmete göre şekillendiği için ona daire-i haşmet, haşmet dairesi demiş. Sonuncusu ise Allah’ın haşmetli icraatıdır, yukarıda bu konuya temas etmiştik.
Bediüzzaman yer yer anlattığı bu bahsi altıncı hakikatte geniş bir dramatik çizimle anlatmış. Altıncı hakikat çok yüksek bir hakikattir, diğerleri gibi, burada haşmet ve sermediyet ki celil ve baki isminin açtığı kapıdır, oradan girerek ahireti anlatır, bahis bir özel metindir. Ulaşılması ve anlatılması ancak Bediüzzaman’a hastır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.