Alparslan ÖZYAZICI
Hassas karışım: Canlılar
Yeryüzündeki canlıların her biri, adeta birer terkip, birer karışımdır. Bütün canılar, ister bir bitki olsun, ister tek hücreden ibaret terliksi hayvan veya bir bakteri; isterse herhangi bir hayvan veya mahlûkatın en şereflisi ve yeryüzünün halifesi olan insanoğlu olsun, her birisi birtakım terkiplerden, yani karışımlardan, bu karışımlarda atomlardan yaratılmışlardır. Meselâ canlıların büyük ekseriyetinin yüzde 60-70 ‘ı sudur. Bundan başka, protein, yağ, karbonhidrat denilen moleküller ve sodyum, potasyum, kalsiyum, klor, demir, magnezyum vs. gibi elementlerden yapılmıştır.
Organik dediğimiz, yağ, protein ve karbonhidrat gibi moleküller, terkipler ise, karbon, hidrojen, oksijen ve azot dediğimiz atomlardan yaratılmışlardır. Bu maddelerin ve daha bir çok maddelerin her bir canlıda kesinlikle belli olan ölçülerde, hesaplarda olması lazım gelir. Yani her bir madde miligram, hatta bazen miligramın binde biri olan mikrogram seviyesindedir. Hep belli ölçülerdedir, belli aralıklardadır. Aksi takdirde o canlının hayatiyeti devam etmez, o canlı ölür. Bütün bu incelikler nasıl düşünülüp hesaplanmış, nasıl olmuş ve nasıl devam ettiriliyor? Ve bütün bunları ömür boyu kim devam ettiriyor?
İlaçlar ve Canlılar
Alıp kullandığımız bir çok ilaçlar vardır. Bu kullandığımız ilaçların kutularına veya içerisinde yer alan tarifelerine baktığımız zaman, her bir ilacın, belli miktarlarda ölçülüp tartılmış, bir araya gelmiş başka başka maddelerden meydana gelmiş olduğunu görürüz. İlaçların yapısında yer alan ve az az olan maddeler, belli olan miktardan az olsa, o ilaç tesirini göstermez. Herhangi bir madde ilacın içerisinde belli miktardan fazla olsa, zararlı hatta zehir tesiri gösterebilmektedir. Bütün bunlar göstermektedir ki, o ilaçta yer alan maddeleri hesaplayanlar var. Ölçüp, tartıp, tesirini tecrübe ettikten sonra, o ilacı yapanlar var. Yoksa bir tesadüfle, bir rast gelelikle, o farklı farklı maddeler, belli miktarlarda bir araya gelip, kendi kendilerine bir ilacı teşkil edemezler. Her bir ilacın yapılması için, muhakkak, şuurlu, akıllı, düşünen, bilen bir elin ve kuvvetin müdahale etmesi icap eder.
Gelelim canlılara. Her bir canlının, en hassas hesaplarla hesaplanıp yapılmış olan ilaçlardan, çok daha ince hesaplarla hesaplanıp bir araya getirilmiş olan terkip yani karışım olduğunu belirtmiştik. İlacı yapan bir eczacı, kimyager varsa, çok daha hassas olan canlıları yapan, yaratan kim? Canlıların yapısında yer alan maddeleri bir araya getiren kim? O maddeleri o canlıların vücudunda belli seviyelerde muhafaza eden kim? O canlıların hayatiyetlerinin devamını te’min eden, sağlayan kim? O canlılara hayatı kim veriyor? Ruhu kim veriyor? İnsanlara bütün bunların üstüne aklı kim veriyor? Şuuru kim veriyor? Gücü, kuvveti, ilmî nihayetsiz olan bir Allah değil mi? Şuursuz olan tabiatın, akılsız olan tesadüflerin, bu şuurluca ve düşünülerek yapılan ve sonsuz güç ve kuvvet gerektiren işlerde zerre miktar müdahalesi olmayacağı açıktır, aşikârdır.
Protein Sentezi İhtimalleri
Canlıların vücutlarında yer alan temel maddelerden birisi de proteinlerdir. Proteinler daha çok et, süt, yumurta gibi hayvanî gıdalarda bulunur. Her bir protein amino asit diye adlandırılan alt birimlerden, amino asitlerde karbon, hidrojen, oksijen ve azot diye adlandırılan atomlardan yaratılmışlardır. Amino asitlerde yer alan atomlar, hep belli miktarlarda, belli hesaplarla ve belli bir geometrik nizamla bir araya getirilmişlerdir. Bu hesaplamalardaki, nizamdaki karışıklık, amino asitlerden istenen neticenin husulüne mani olur.
Bugün bilinen 25 kadar farklı amino asit vardır. Her bir proteinde belli sayıda amino asit bulunmaktadır. Misâl verecek olursak, insanda kanda alyuvarlar diye bilinen hücreler bulunmaktadır. Alyuvarlarda hemoglobin adlı, oksijen taşımakla vazifeli protein bulunur. Hemoglobinin beta diye adlandırılan zincirinde 574 adet amino asit bulunmaktadır. Bu sayının kesinlikle 574 olması icap eder. Şayet bu molekülde bir eksik veya bir fazla amino asit bulunsa, yani 573 veya 575 adet amino asit bulunsa ne olur? O proteinden istenilen vazife sağlanamaz. Ayrıca, 574 adet amino asitin her biri belli bir sırada bulunması lazımdır. Yani her bir amino asitin yeri bellidir. Misâl olarak yine hemoglobin molekülünü verebiliriz. Hemoglobinin beta zincirinin altıncı sırasında glutamat diye adlandırılan amino asit bulunur. Glutamat yerine bazı hastalarda bir diğer amino asit olan valin geçecek olsa her şey alt üst olmaktadır. Yani 574 amino asitin sadece bir tanesinin yerine başka bir amino asit geçmiş, neticede orak hücreli kansızlık (anemi) diye adlandırılan hastalık ortaya çıkmıştır. Kanla alakalı bir çok problemleri de peşinden getirmiştir.
Bütün bunlar neyi göstermektedir? Canlıların ne kadar hassas ölçülerle yaratılmış olduğunun çok açık ve net olan binlerce delillerinden sadece birisidir.
10 üzeri 27 Yıl
1969 yılında, insanoğlu elde mevcut olan amino asitleri kullanarak ve mevcut teknolojiden istifade ederek, ilk def’a bir protein sentezine muvaffak olmuştur. Ancak bu işin önemli bir eksik tarafı vardır ki, o da şudur; Her bir proteinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü yapısı dediğimiz, kendisine has bir geometrik şekli mevcuttur. Hiçbir protein dördüncü yapıyı kazanamadan iş görememekte, atıl kalmaktadır. İnsanoğlunun laboratuarda, o da mevcut amino asitleri kullanarak sentezlemeye muvaffak olduğu, proteinin birinci yapısıdır ki, fonksiyon açısından bir işe yaramamaktadır.
Mevcut amino asitlerden işe yarar bir proteinini, tesadüfen, bir def’a elde edilebilmesi için, ihtimaliyet hesaplarına göre 10 üzeri 27 yıl, evet 10 üzeri 27 yıl geçmesi icab eder. Yani 10 rakamının önüne 27 adet sıfır koyacaksınız. Bu kadar yıl sonra, bir ihtimal mevcut olan amino asitlerden belki işe yarar bir protein sentezlenebilir. Yani elde ihtiyaç kadar amino asitler bulunacak, hazır olacak. Bu amino asitler şuurlu, akıllı olacak. Bu amino asitler devamlı olarak, hiç durmadan yeni protein sentezi için birleşip ayrılacaklar, yeni halleri tecrübe edecekler. Ve bütün bu ihtimaller arasında, 10 üzeri 27 yıl sonra bir ihtimal işe yarar bir protein molekülü sentezlenmiş olabilecek. Diğer bütün şartlar mümkün olsa bile, buna yani bir protein molekülünün sentezine, ne dünyanın ömrü, ne de kâinatın ömrü yetebilir. Çünkü dünyanın yaşı için tahmin edilen rakam beş milyar yıl, kâinatın yaşı için tahmin edilen ömür 15 milyar yıl olarak kabul edilmektedir.
Protein sentezi hadiseleri, her bir canlının adeta tuğlası durumunda olan ve her biri iğnenin sivri ucundan çok daha küçük olan her bir hücrede, saniyeler içerisinde oluyor. Yani tesadüfen milyonlarca yılda sentezlenemeyen bir protein molekülü, her bir hücrede her saniyede oluyor. Hatta her saniyede, her bir hücrede yüzlerce protein sentezleniyor. Ve bu iş ilk insandan, hatta yeryüzünde ilk canlının yaratılışından beri devam ede geliyor.
Akıllı, şuurlu olan insanın, tekniğin, teknolojinin geliştiği bu asrımızda muvaffak olamadığı, beceremediği işe yarar bir tek adet protein sentezini, şuursuz olan hücreler, hem de yüzlercesini saniyeler içerisinde yapıyor mu diyeceğiz. Yoksa bu şuursuz hücreleri kullanarak, kudreti, ilmi nihayetsiz olan bir Allah ’mı, mahlukâtı ve onların yapı taşı olan proteinleri yaratıyor diyeceğiz.
Netice
Sadece bir tek proteinin, mevcut olan amino asitlerden tesadüfen sentezlenme ihtimalinin 1027 yılda bir ihtimal olduğunu belirtmiştik. Yeryüzünde yaklaşık 10 milyon canlı çeşidinin, bunların her birinin milyarlarca, hatta trilyonlarca efradının ve bu canlılarda 100 milyar farklı protein çeşidinin olduğunu hatırlayalım. Ayrıca bu kadar canlı çeşidinin, yeryüzünde, hiç durmadan devamlı olarak öldürülüp bu ölenlerin yavrularının yeniden yaratıldığını söylersek, İlahî kudretin mu’cizeliği ve nihayetsizliği, onun karşısında insanoğlunun nihayetsiz acizliği açıkça anlaşılmaz mı?
İnsanda, kanda yer alan ana hücrelerden en önemlisi olan alyuvarların skenning elektron mikroskobu altında çekilmiş resmi. Yuvarlak olanlar normal alyuvarlardır. Sağda yer alan hücre ise, orak hücreli anemi (kansızlık) diye adlandırılan hastalıkta alyuvarın hilal şeklini alan durumu görülüyor. Bu hastalık, alyuvarlarda bulunan ve oksijeni taşımakla görevli olan hemoglobin adlı proteinin bir zincirinde, 574 adet amino asitten altıncı sırada yer alan glutamat adlı amino asitinin yerine valin adlı bir diğer amino asitin geçmesi neticesi husule gelmiştir. Bu hastalıkta alyuvarlardan maksut neticeler husule gelmemektedir. Alyuvarların fazla miktarda olan tahribi, erimesi ile karakterizedir.
Bu netice bize yaratılıştaki inceliği, hassasiyeti açıkça gözler önüne sermektedir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.