Himmet UÇ
Heyecan ve Bediüzzaman'ın heyecanı
Dinin önemli bir öğesi heyecandır. Ezanın okunması gittikçe tırmanan bir heyecan merdivenidir, bir davetin heyecanını taşır, her davet heyecan vericidir. Allah ile günde beş defa buluşmak, onun dergahına yüzünü dönüp, onunla sohbet etmek büyük bir heyecan oluşturur. Namaz bir heyecan depolama seansıdır ama bunu ruhlara hissettirecek telkinlerde bulunduk denemez. Fatihanın günde defalarca okunması Allah’a O’nun kitabının ve evreninin özeti olan bir metni sunmanın heyecanı hissedilecek ve yaşanacak bir olaydır. Bediüzzaman Dokuzuncu Sözde namazın bu lirik heyecanını en azami derecede hissettirir. Bir mekanla bağımlı gibi görünen ve bütün zamanları dünya ve mafihayı, mevsimleri, insan hayatını, jeolojik zamanları içinle alan harika bir mücmel anlayana bir mufassal hareketli metindir.
Namaz bir meydanı tayeranı ervahtır. Herkes namazda ruhunun maneviyatının hızına göre kabeye yaklaşır kimi kabe ile yüzyüze gelir, başını o mukaddes mekanın önüne koyar, birçok peygamberin yattığı o meydanda ruhu manen danseder. Dua büyük bir heyecandır, havaya kalkan eller bütün kainatın nizamını değiştirecek istekleri arzederler Allah’a. Dua bir külli ubudiyettir, dünyanın fiziki hareketini bile değiştirecek bir derinliğe sahiptir. Secdeye kapanan peygamber, Sultan Murat, Alparslan, Preveze’de Barbaros secde ve duanın kazandırdıkları ile birden evrenin rengini değiştirirler. Secde ve dua ve nal sesleri ile meydana gelen heyecan ile dünyaya hükmetmişiz.
Bediüzzaman heyecanlı bir insandır. Eski Said döneminde koşarak bir imparatorluğu kurtarmak için çırpınmıştır. Sonra toplumun çok yönlü hasta olduğunu görmüş, bu çok yönlü marazı tedavi etmek için çabalamıştır. İman hasta, itikad hasta, akaid hasta, tevhid telakkisi hasta, kadın, genç, çocuk hasta, ihtiyarlar hasta. Hastalar iki yönlü hasta, psikolojiler hasta, siyaset hasta, devlet hasta, vahdet hasta, üniversite hasta, bürokrasi hasta, cami hasta, cemaat hasta, tarikat hasta velhasıl hasta olmayan yok. Bediüzzaman bütün bu hastalıklara eserlerinde çareler araştırır. Onun kalemi bütün topluma şifa dağıtan bir reçete kalemdir.
Bediüzzaman eserlerinde heyecan sentaksı ile konuşur. Kelimelerin cinsine göre takınılan bir okuma hızı bunu hisseder ve yaşar. Umberto Eco anlatı ormanında altı gezinti isimli kitabında bir de hızlılığı anlatır. Her metnin hızı vardır. Ona göre insanı harekete geçirir. Bediüzzaman’ın hayatı da hareketlidir, devamlı hareket halindedir, sürekli kırlara çıkar dolaşır, tefekkür eder. Onda hantallık ve sükunet yoktur. Geceleri kapısını kapadıktan sonraki hayatı da bize kapalı ama ne olduğu konusunda kimsenin parametresi yoktur.
Bediüzzaman metinleri ile heyecan verir, hayatı boyunca muzır heyecanları sakinleştirmiştir. Metinlerini okuyanlar heyecanlandığı gibi, onu dinleyenler de heyecanlanır. Cumhuriyet kurulurken Yunan ve Roma dehasından süzülen muzır heyecanları durdurmak istemiş ama artık geminin başka dereye açıldığını görmüş, kurulanı değil kurtarılması gerekeni gayei maksat yapmıştır.
Bu yazıda onun eserlerinde, öğretisinde ve dininde heyecana yer verdik. Eksiktir ama olsun.
İNSAN VE HEYECAN
Bediüzzaman insan vicdanının farklı hislerle dolu olduğunu bunların arasında “heyecanlı hissiyatın” da varlığını belirtir. “İlticâkârâne vicdânımıza girdik. İçine bakıyoruz, bir çareyi bekleriz. Eyvah, yine bulmayız. Biz meded vermeliyiz. Zîrâ onda görünür; binlerle emelleri, galeyanlı arzular, heyecanlı hissiyât, kâinata uzanmış.”
İnsan heyecanını yerinde kullanmalıdır, gereksiz yerlerde heyecanını sarfetmek insanı önemli hizmetlerden alı koyar. “Bu hakikî ve pek büyük dâvânın haricindeki dâvâlara ve boğuşmalara alâkadarane fikren ve kalben karışmak zararlıdır. Çünkü böyle geniş ve siyasî ve heyecan veren dairelere dikkat eden ve onlarla meşgul olan bir adam, kısa bir daire içinde vazifedar olduğu ehemmiyetli hizmetlerinden geri kalır veya şevki kırılır. “
TABİAT VE HEYECAN
Çeşme, çay ve ırmaklar ve heyecan. Tabiatta herşey heyecanlıdır. Bediüzzaman çeşme, çay ve ırmakların yerden heyecanla kaynamalarını, Allah’ın emrine heyecanla uymalarına bağlar. ”Şimdi, bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara; yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. Çünkü, onlara terettüb eden âsâr-ı rahmet olan faydaların ve semerelerin şehâdetiyle ve dağlarda bir mîzan-ı hâcetle iddiharlarının ifadesiyle ve bir mîzan-ı hikmetle gönderilmelerinin delâletiyle gösteriliyor ki, bir Rabb-i Hakîmin teshîriyle ve iddiharıyladır. Ve kaynamaları ise, Onun emrine heyecanla imtisâl etmeleridir.“
Tabiatın bütün unsurları heyecan ile hareket eder, koşuşan canlılar, kuşlar, bulutlar, rüzgar evrende ne varsa heyecanla yaşar işine koşar ve insanlara heyecanlı anlar ve seyirler sağlarlar.
DAĞLAR VE HEYECAN
“Sayfalarımızı da oku" diyorlar. O da bakar, görür ki: Dağların küllî vazifeleri ve umumî hizmetleri o kadar azametli ve hikmetlidirler; akılları hayret içinde bırakır. Meselâ, dağların zeminden emr-i Rabbânî ile çıkmaları ve zeminin içinde, inkılâbat-ı dahiliyeden neş’et eden heyecanını ve gazabını ve hiddetini, çıkmalarıyla teskin ederek, zemin o dağların fışkırmasıyla ve menfeziyle teneffüs edip, zararlı olan sarsıntılardan ve zelzele-i muzırradan kurtulup, vazife-i devriyesinde sekenesinin istirahatlerini bozmuyor. Demek, nasıl ki sefineleri sarsıntıdan vikaye ve muvazenelerini muhafaza için onların direkleri üstünde kurulmuş; öyle de, dağlar, zemin sefinesine bu mânâda hazineli direkler olduklarını, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan,velcibali evtad; veelkeyna fiha revasi ;velcibali ersaha, gibi çok ayetlerde ferman ediyor. Sayfalarımızı da oku" diyorlar.
RAD VE BERKİN MEYDANA GELMESİ VE HEYECAN
Gök gürültüsü ve şimşek, semavatın heyecan unsurlarıdır. Allah oradaki durgunluğu bu şekilde harekete ve dikkate çevirir. Bediüzzaman bu iki semavi fiziki vakanın ilmi temellerini anlatır. Olumsuz elektrik yüklü bulutlarla, olumlu elektrik yüklü bulutların çarpışmasından berk hasıl oluyor. Bulutların bir kısmı hücum bir kısmı da kaçıştıklarında boş kalan yerlere giden hava da rad meydana geliyor. Eserlerinin birçok yerinde gök gürültüsü ve hava boşluğunda meydana gelen fiziki, astrofizik olayları izah eden Bediüzzaman burada olaya daha farklı bir yorum tarzı getirir.
Hiçbir coğrafyacıdan dinlemediğim bu olayı Bediüzzaman’ın izahı onun ne kadar tevhide dayalı bir ilim yorumu olduğunu hayretle gösterir. “Sonra müsebbebatın esbapla zahirde bağlı olduğuna binaen, bulutlar, havada münteşir olan buhar-ı maiden izn-i İlahi ile teşekkül ederler. Bu bulutların hikmet-i Rabbaniye ile bir kısmı menfi elektriği hamildir, bir kısmı da müsbet elektriği hamiledir. Bu kısımlar birbirine yaklaşıp, aralarında müsademe hasıl olduğunda, irade-i Halık ile berk tevellüd eder. Bulutların bir kısmı hücum, bir kısmı da firar ettikleri zaman, aralarında havasız kalan yerleri doldurmak için emr-i Rabbani ile tabakat-ı havaiye hareketle heyecana geldiğinde ra’d sadası, yani gök gürültüsü meydana gelir. Fakat bu hallerin cereyanı bir nizam ve bir kanun altında olur ki, o nizamı ve o kanunu temsil eden, ra’d ve berk melekleridirler.”
KUR’AN VE HEYECAN
Şevk heyecanın bir üst boyutudur. Kur’an insanlara ali heyecanlar, şevkler verir. Ruhu heyecana düşürür. Bu şevki bozan süfli oyunlar ve oyuncaklardır. Din bu kudsi şevki bozduğundan dolayı levhiyatı sevmez. ”Kur’ân’ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî verir. İşte bu sırra binâen, şeriat-ı Ahmediye (a.s.m.) lehviyâtı istemez.“
MİRAC VE HEYECAN
Mirac insanın kalbine heyecanlı bir iman zevki verir. “Miraciyedeki maceralar, malûmumuz olan mânâlarla, o kudsî ve nezih hakikatleri ifade edemiyor. Belki o muhavereler birer ünvan-ı mülâhazadır, birer mirsad-ı tefekkürdür ve ulvî ve derin hakaike birer işarettir ve imanın bir kısım hakaikine birer ihtardır ve kabil-i tabir olmayan bazı mânâlara birer kinayedir. Yoksa, malûmumuz olan mânâlarla bir macera değil. Biz, hayalimizle o muhaverelerden o hakikatleri alamayız; belki kalbimizle heyecanlı bir zevk-i imanî ve nuranî bir neşe-i ruhanî alabiliriz. Çünkü, nasıl Cenâb-ı Hakkın zat ve sıfâtında nazir ve şebih ve misli yoktur; öyle de, şuûnât-ı rububiyetinde misli yoktur. Sıfâtı nasıl mahlûkat sıfâtına benzemiyor; muhabbeti dahi benzemez. “
VARLIĞIN YARATILMASI VE İBADETE TEŞVİK VE HEYECAN
Kur’an arzı insana beşik ve semayı dam yapmak keyfiyeti ile onu seyreden insanları heyecana getiriyor ve ibadete teşvik ediyor. ELLEZİCEALELEKÜMÜLARDA FİRAŞE SES SEMAA BİNA. Kur’an-ı Kerim, bu cümle ile beyan ettiği kudret-i İlahiyenin azametiyle insanları ibadete teşvik edip heyecana getiriyor. Şöyle ki: Ey insanlar! Arz ve semayı sizlere muti ve hizmetkar yapan Zat, yaptığı şu iyiliğe karşı ibadete müstehaktır; ibadetini ediniz! Ve keza, insanların faziletine ve yüksek bir kıymete malik olduğuna ve indallah mükerrem bulunduğuna bir imadır. Sanki beşere emrediyor: Ey beşer! Yüksek ve alçak bütün ecramı sizin istifadenize tahsis etmekle sizlere bu kadar izaz ve ikramlarda bulunan Cenab-ı Hakka ibadet ediniz ve sizlere yaptığı keramete karşı liyakatinizi izhar ediniz!” Demek kainatın inşası ve ve insana göre düzenlenmesi onu gören insanın akını ikna etmenin ötesinde kalbini de heyecana getirip onu ibadet yapmaya teşvik ediyor, heyecan veriyor. Tanıtmanın ötesinde heyecana getirip ibadete koşturuyor. Mahlukatın yaratılması ve insanın nazarına arzı tanıtma ve ona ek olarak insana ibadet için heyecan veriyor.
ZAMANIN KULLANIMI VE HEYECAN
Zamanın kullanımında da insanı heyecana iten bir yön vardır. ”Bir adam, kendisine göre henüz geçmemiş birşeyi maziye delalet eden bir siga ile işittiği zaman, zihni heyecana gelir, ayılır. Anlar ki, muhatap yalnız o değildir. Belki, arkasında muhtelif mesafelerde pek çok ayrı ayrı taifeler, saflar bulunmakla, kendisine tevcih edilen hitapları, nidaları, İlahi hitabeleri, arkasında bulunan bütün o taifeler işitir gibi zihnine gelir.“ Geçmişte şöyle yapmışlar demek, biz de öyle yapalım manası vererek insanı heyecana getirir. Yavuz Mısır’ı fethetmiş, Fatih bu dini Mübin için İstanbul’u fethetmişse bunları duyan insanın da bir şeyler. Yapmak için heyecana gelmesi gerekir.
PEYGAMBERİMİZ (asm) VE HEYECAN
Peygamberimizin (asm) irşadı kalpler, hissiyat, istidad ve ahlak, cevheri insaniyet, kelamın hürriyetine serbesti verir. Bu müsbet değişmeler ise hakikatın şuandan ışığından yansımıştır. Peygamberimizin (asm) telkini ve verdiği imani heyecan o kadar yüksektir ki sahabeler yaya veya devenin , atın sırtında modern dönemin araçlarına meydan okur gibi dini ta Amerika’ya kadar taşımışlardır. Aynı durum Osmanlı’da da vardır. Yavuz o günün araçları ile Anadolu, Mısır ve Harameyne kadar gitmiştir, ne kadar içsel bir heyecan ve iman heyecanı. Bugün de nur talebeleri bu heyecanı risalelerin tesiri ile bütün dünyaya yaymış ve yansıtmış ve yansıtmaktadırlar.
“Amma irşadıyla kalblerin derinliklerine kadar nüfuz etmek,
hissiyatın en incelerini heyecana getirmek,
istidatların inkişafına yol açmak,
ahlak-ı aliyeyi tesis ve alçak huyları imha ve izale etmek,
cevher-i insaniyetten perdeyi kaldırıp hakikati teşhir etmek,
hürriyet-i kelama serbesti vermek,
ancak şua-ı hakikatten muktebes harikulade bir mucizedir.”
PEYGAMBERİMİZ (ASM), DUA, NAMAZ VE HEYECAN
Peygamberimizin kıldığı namaz, ettiği dua ve tazarru herşeyi, hatta kainatı heyecana getirir. Herşey O’nun (asm) duasına iştirak eder. Demek namazda kainatı namazın sebeb olduğunu duaya dahil edecek bir güç vardır. “Bilhassa o zat, o cemaat-ı uzmâda umum zevilhayata şâmil pek şedit bir ihtiyac-ı azîm için dua eder. Ve onun duasına, yalnız o cemaat değil, belki arz ve semâ ve bütün mevcudat "Âmin" söyler. Yani, "Yâ Rabbenâ! onun duasını kabul eyle. Biz de o duayı ediyoruz. Biz de onun talep ettiğini talep ediyoruz." Bilhassa, o cemaat-i uzmâ önünde kıldırdığı namazda, öyle bir tazarru ve tezellülle, öyle bir iştiyakla, öyle bir hüzünle niyaz ve dua eder ki, kâinat bile heyecana gelir, o zatın duasına iştirâk eder.”
RİSALE-İ NUR VE HEYECAN
Risale-i Nur ruhlara o kadar bir vecd ve heyecan vermiş. ”Evet, Risâle-i Nur, kalblere o derece bir aşk ve muhabbet, ruhlara o kadar bir vecd ve heyecan vermiş, akıl ve mantıkları öyle bir tarzda iknâ etmiş ve öyle bir itminân-ı kalb hâsıl etmiştir ki, milyonlarca Nur Talebelerine, kendini defalarca okutmuş, yazdırmış ve bir ömür boyunca mütâlâa ettirmiş ve senelerden beri âdetâ kendi kendini neşretmiştir.”
Risalei Nur‘da kelimelerin ve harflerin kullanımı, tekrarlar ile öyle lirik bir heyecan estirilir ki Nur talebelerinin bu farkında olmadan aldığı heyecan hapı sayesinde hizmete koşmaları bu yüzdendir. Bediüzzaman buna kuvve-i anil merkeziye der. Risale-i Nur uzmanca okunursa bu lirizmi karşısındakilere de yansıtır, aslında fonetik ve ses bilgisi gibi ilimler ile birlikte bir okuması vardır Risalelerin.
Risale-i Nur’un tesirindeki heyecan, hakikatın konuşmasından doğar.
İşte, Nur Risalelerinin büyük denizlerin büyük dalgaları gibi gönüller üzerinde husule getirdiği heyecanın, kalblerde ve ruhlarda yaptığı tesirin sırrı budur, başka bir şey değildir. Risale-i Nur’un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha belîğane neşrettikleri halde yine küfr-ü mutlakı durduramıyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait altında Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur. Said yoktur. Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i imaniyedir.”
Risale i Nur’un hizmetlerinin meydana getirdiği heyecana canlılar özellikle kuşlar da katılır. “Kuşlar dahi hem tasdik, hem tevafuk ettikleri gibi; İnebolu daki sadık kardeşlerimizin imzalarıyla; yine mektubumuzu gecede okudukları zaman, gayet heyecanlı bir tarzda bir gece kuşu onları korkutup, pencereye el atıp iki kanadıyla pencereyi döğerek lisan-ı hal ile "Ben de o mektupla alakadarım, bizi alakasız zannetmeyiniz" diye yine sabık aynı meseleye ve sabık kuşların alakadarlıklarına, büyük kuş da tam tevafuk ve tasdik ediyor.”
Risale-i Nur ile meşgul olmak ölümden başka her belaya, hastalıklara ilaç olduğunu, hatta imani telkinatı ile cennetin kapısını gösterip, ehli imanı heyecana getirdiğini belirtiyor.
Medrese-i Nuriye kahramanlarından ve o medresenin üstad-ı mübareki, merhum Hacı Hafızın mahdumu ve varisi Hafız Mehmed’in, o medresenin umum şakirtleri namına yazdığı mektubunda "Nurla iştigalin, ölümden başka her belaya, hastalıklara bir ilaç olduğu gibi, dehşetli ölümü de, Cennetin kapısı gösterip, ehl-i imanı heyecanla şevke getiriyor" diye fıkrası hakikat olduğuna pek çok hadiseler var. Masum mahdumu da hafızlığa başlaması, inşaallah muvaffak olacak, ceddinin ve pederinin mübarek hafızlık ünvanlarını daimileştirecek.
BEDİÜZZAMAN VE HEYECAN
Bediüzzaman heyecanlı bir insandır. Serdengeçti onun ile ilgili metninde “onun heyecana geldiğinde bir arslan tavrını aldığını“ söyler.
“Seksen küsûr senenin âlâmı yüzünde bir buruşuk yapamamış, yalnız saçlarını ağartmıştır. Rengi, pembe beyazdır. Sakalı yoktur. Bir delikanlı kadar zindedir. Halîm ve selîmdir; fakat, heyecana geldiği zaman bir arslan tavrı alır, iki dizinin üstüne doğrulur, bir şâhenşâh gibi konuşur.”
Bediüzzaman karışık heyecanlı zamanlarda gayet akıllıca konuşarak heyecanı yatıştırır. 31 Mart vakasındaki gibi. Kaç defa, büyük içtimalarda heyecanları hissettim. Korktum ki; avam-ı nas, siyasete karışmakla asayişi ihlal etsinler. Türkçeyi yeni öğrenen köylü bir talebenin lisanına yakışacak lafızlar ile heyecanı teskin ettim. Ezcümle, Bayezid’de talebenin içtimaında ve Ayasofya mevlidìnde ve Ferah Tiyatrosundaki heyecana yetiştim. Bir derece heyecanı teskin ettim. “ Böylece en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda akılane hareketlerinde bu nasihatın tesiri olmuştur.
Bediüzzaman olumsuz heyecanları zamanında şeyh Geylani’ye müraccat eder. Abdülkadir Geylani hazretleri müritlerinin imdadına yetişir. Bediüzzaman da dehşetli kalp heyecanları ve fikri karmaşa yaşadığında onun imdadına koşmasını talep etmiş ve o da ona yardım etmiş, himmet elini uzatmıştır. “Evet, doğrudur. Arabî tarihle bin üç yüz otuz dokuzda, müthiş bir bürhan-ı ruhî ve dehşetli bir heyecan-ı kalbî ve dağdağalı bir teşevvüş-ü fikrî geçirdiğim sıralarda, pek şiddetli bir surette Hazret-i Gavs’tan istimdat eyledim. Bir-iki yerde bahsettiğim gibi, Fütuhü’l-Gayb kitabı ile ve dua ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı geçirdim. “Abdülkadir Geylani hazretleri müritlerinin imdadına yetişir,Bediüzzaman da dehşetli kalp heyecanları , ve fikri karmaşa yaşadığında onun imdadına koşmasını talep etmiş ve o da ona yardım etmiş, himmet elini uzatmıştır. “Evet, doğrudur. Arabî tarihle bin üç yüz otuz dokuzda, müthiş bir bürhan-ı ruhî ve dehşetli bir heyecan-ı kalbî ve dağdağalı bir teşevvüş-ü fikrî geçirdiğim sıralarda, pek şiddetli bir surette Hazret-i Gavs’tan istimdat eyledim. Bir-iki yerde bahsettiğim gibi, Fütuhü’l-Gayb kitabı ile ve dua ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı geçirdim. “
Bediüzzaman’ın Gençlik Rehberi mahkemesinde mahkeme önündeki halktan heyecan içinde ağlayanlar vardır.“
Üstad, genç üniversitelilerin ve kendisini candan seven talebelerinin kolları arasında koridorlardan geçerken, binlerce halk tarafından alkışlanıyor, kendisi de iki eliyle sevgili talebelerini selâmlıyordu. Adliye binâsının önünde üç-dört bin kişi toplanmış, Üstadı görmek üzere bekliyorlardı. Üstad, binlerce halkın alkış tûfânı arasında merdivenlerden indi. Bu arada heyecandan ağlayanlar da vardı.
Bu izdiham arasında yaya yürümek kabil olmadığı için, Nur Talebeleri tarafından Üstad bir otomobile bindirilerek, Sultanahmed Camiine gidilmiş ve cemaatle namaz kılınarak ikametgâhına götürülmüştü.
Rüyada Bir Hitabede, islamın mukadderatı ile ilgi toplanmış büyük şahıslarla konuşması sonrası heyecanla uyanır, kendini el pençe yatakta oturmuş görür.”
Dedim:
Musîbetzede mükafat ister; ya amir-i hatadarın hasenatı verilecektir-o ise hiç hükmünde-veya hazîne-i gayb verecektir. Hazîne-i gaybda böyle işlerdeki mükafatı ise, derece-i şehadet ve gaziliktir."
Baktım, meclis istihsan etti. Heyecanımdan uyandım; terli, el pençe yatakta oturmuş kendimi buldum. O gece böyle geçti”
Dünya harbinin insanların ruhunda insanın maruz kaldığı felaketleri görerek bu olumsuzluklardan insaniyet aşkı uyunmıştır.
“Nev-i beşer, bu son Harb-i Umûminin eşedd-i zulüm ve istibdâdı ile ve merhametsiz tahribâtı ile ve bir düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle ve mağlûpların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiplerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribâtlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azaplarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olması ve medeniyet fantâziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olması umûma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidâdâtın, mâhiyet-i insâniyesinin umûmi bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla ve ebedperest hissiyât-ı bâkiye ve fıtrî aşk-ı insâniyenin heyecan içinde uyanmasıyla ve gaflet ve dalâletin en sert, sağır olan tabiatın Kur’ân’ın elmas kılıncı altında parçalanmasıyla ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyasetin rûy-i zeminde pek çirkin, pek gaddarâne hakîki sûreti görünmesiyle; ve elbette, hiçbir şüphe yok ki, şimâlde, garbda, Amerika’ da emâreleri göründüğüne binâen, nev-i beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviyesi böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakîki sevdiği ve aradığı hayat-ı bâkiyeyi biitün kuvvetiyle arayacak
Bediüzzaman konuşması ile her tür insanı heyecanlandırır. Serdengeçti anlatır. “Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen hergün idârehâneye gelir; Akif ler, Nâim’ler, Ferid’ler, Izmirli’lerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musâhabelerde bulunurduk. Üstad, kendine mahsus şîvesiyle yüksek ilmî meselelerden konuşur; onun konuşmasındaki celâdet ve şehâmet bizi de heyecanlandırırdı.”
Bediüzzaman’ın heyecanını onun hakkında konuşanlar ve yazı kaleme alanlar da belirtirler.
“Bugüne kadar, acizane yazdığım manzum ve mensur yazılarımın hiçbirisinde bu kadar acz ve hayret içerisinde kalmamıştım. Binaenaleyh, bu eseri derin bir zevk, İlahî bir neşe ve coşkun bir heyecanla okuyacak olanlar, hayranlıkla görecekler ki, Bediüzzaman çocukluğundan beri müstesna bir şekilde yetişen ve bütün ömrü boyunca İlahî tecellîlere mazhar olan bam başka bir alim ve mümtaz bir şahsiyettir.”
Yine yazı yazanlardan birisi Bediüzzaman’ın heyecanlı ifadelerinin dünyasını ve ahiretini İslam toplumu için feragat edecek bir insandan sadır olduğunu belirtir. ”Allame Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumdan, feragate ait şöyle bir söz işitmiştim: "İslam, bugün öyle mücahidler ister ki, dünyasını değil, ahiretini dahi feda etmeye hazır olacak."
Büyük adamdan sadır olan bu büyük sözü tamamen kavrayamadığım için, mutasavvıfların istiğrak hallerinde söyledikleri esrarlı sözlere benzeterek, herkese söylememiş ve olur olmaz yerlerde de açmamıştım. Vaktaki aynı sözü Bediüzzaman’ın ateşler saçan heyecanlı ifadelerinde de okuyunca, anladım ki, büyüklere göre feragatin ölçüsü de büyüyor.
Evet, İslam için bu kadar acıklı bir feragate katlanmaya razı olan mücahidleri, Erhamürrahimîn olan Allah-ı Zülkerîm Teala ve Tekaddes Hazretleri bırakır mı? O fedai kulunu lütuf ve kereminden, inayet ve merhametinden mahrum etmek şanına-haşa-yakışır mı? “
OLUMSUZ HEYECAN
Olumsuz bir heyecan çeşidi de siyaset ve felsefenin tesiri ile ortaya çıkan dalaletin verdiği gaflet ve heyecandır. Bu dalalet ehlinin heyecanıdır. Yıkmak da kullanılır.”Evet, her vakit, hususan bu zamanda ve Siyaset ve felsefenin tesiri ile bilhassa dalaletten gelen gaflet ve heyecan”Bu heyecan herşeyi kendine tabi ve basamak yapar.”
Harama nazar insandaki nefsi hevesatı heyecana getirir, sonra hafızası zayıflar.”Bu bir olumsuz heyecandır.
Risâle-i Nur Talebelerinden bir genç hâfız, pekçok adamların dedikleri gibi dedi: "Bende unutkanlık hastalığı tezâyüd ediyor, ne yapayım?" Dedim: "Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme." Çünkü rivâyet var; İmâm-ı Şâfiî’nin (r.a.) dediği gibi, "Haram-ı nazar, nisyan verir." Evet, ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyâdeleştikçe hevesât-ı nefsâniye heyecana gelip, vücudunda sû-i istimâlât ile israfa girer; haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hâfızasına zaaf gelir.
Bediüzzaman’ın eleştirdiği bir kısım heyecanlar da siyaset ve parti meselelerine gösterilen heyecanlardır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.