Hidayet Rüzgarı: Kırkıncı Hoca

Mehmet Kırkıncı Hocayı dün gece rüyamda gördüm. Siyah elbiseler giymiş, harika görüntülü, koltuğunda pardesösü, kapıdan içeri girdi. “Hocam hoş geldin, şükür kavuşturana” dedim. Kendisine bana kazandırdıkların yanında “ne yapsan senin hakkın ödenmez” dedim. Onu tanıdığımda orta okul öğrencisiydim, bana varlığın anlamını bir sohbette anlatmıştı. 

Eve döndüm, annem belirtilerini gördü, ağladı. “Efem’in himmeti yetişti” dedi. Bir hidayet rüzgarı ile kendinden geçti. Çok özel bir mayası vardı annemin. Hatme kurarken, dervişane gazeller okurken, Delail-i Hayrat okurken, hatta Kara Davut’tan romantik İslam hikayeleri okurken kendinden geçerdi, o bir hidayet rüzgarı estirirdi. Erzurum’un merkeze bağlı bir köyünden çıkmış. Bu aşkı nasıl almıştı? Bir efsane kadındı. Etrafında kadınlar, hanımlar, genç kızlar pervane gibiydi, kabul görür, saygı görür, tek başına bir meclis gibi bir insandı.

Kırkıncı Hoca, insanları ateşten kurtarmak için bir itfaiye neferi gibi hassasiyet ve heyecanla anlatır, duyar, duyurur, coşturur, sonunda karanlıklardan bir insanı adeta yeni doğmuş gibi yeryüzüne taşırdı. Üniversitede öğrenci iken bir insanı götürürdük, ya ahiret, ya Allah konusunda veya varlığın ve dünyanın anlamı konusunda şüpheleri olan insanları ona kimlik verir gibi anlatırdık. “Peki Himmet Efendi” derdi. Ona uygun bir ders okuturdu, kelimelerin kapısını açar arka plana geçer, hakikati özel örneklerle anlatırdı. 

Kur’an insanlara nasıl örneklerle, misallerle anlatıyorsa, Bediüzzaman yine örnekler veriyorsa o da o yolda örnekler verirdi. Bir bahsi bir büyük hikayeye çevirir, içine yer yer mizah, gerekirse alay katar, kırmadan, dökmeden sanki muhatabı hayaliymiş gibi konuşurdu. Onun insanları hidayete erdirmek için gösterdiği Rabbani heyecanı kimsede görmedim. Ne kadar zevk alırdı, birinin kırık dökük dünyasını onarmaktan. Onun aldığı zevk muhataba da yansır, ders bir manevi cümbüşe dönerdi.

Bir gün bir subaya ders anlatır. Ahirete inanmayan bir insan, kömür gibi bir ruh hali ile gelmiş. Hocam ona ahiretin varlığını bir gündüz sarahatinde bir kaç saat anlattı. O zamanı düşünmezdi. Ders okuyan bazı insanlar, “işte şurayı de bitireyim ders bitecek” der. Daha kendi hazzetmediği meseleyi sırf ders okumak için anlatırlar. İnsanın o metinlerin bu gibi insanların elinde nasıl zevki, hazzı hissedilmemiş metinlere dönüştürülmesi yüreğinizi burkar, kalkıp gidesiniz gelir. Tezgahını acemi bir tezgahtara kimse teslim etmez, ama tezgahı birileri işgal etmiş ise ne yaparsın.

Hocam subaya ahireti anlattı. Adam doğmakta olan güneş gibi değişti aydınlandı, hidayetin rüzgarı yüzünde hissedildi. Birden elini kaldırdı ve, “Hocam benim şu anda bu hayatın anlamını ve hepimizin gideceği maverayi ülkeyi anlamamdan aldığım zevki benim inançsız arkadaşlarım bende görselerdi, öldürür, bu hazzı elimden alırlardı” dedi. 

Dünyanın en büyük zaferi bir insanı şu koca kainatı ve manasını ve sahibini anlar hale getirmekti. Akıl, mantık ve mizah kumkuması bir insandı Kırkıncı Hoca. Örnekleri dilden dile dolaşır, nice ruhları karanlıktan kurtarırdı.

Hocamın kitapları koca koca yastık kitaplar, kullanılması zor. Neden Bediüzzaman eserlerini cebe sığacak hale getirmiş? Keşke o kitaplar basılırken cep kitabı gibi basılsaydı. Bunları cep kitabı gibi basıp daha kullanışlı hale getirip insanlara sunmak, onun için tanıtım toplantıları yapmak, sempozyumlar yapmak gerekirken sözde hayranları böyle şeylere katlanmıyor nedendir? Kırkıncı Hocaefendi farklı bir insandı. Bediüzzaman’dan en iyi şekilde istifade eden ve onun çok yönlü öğretisini safça etkileyici şekilde anlatan oydu.

Hikmet Parıltıları ismindeki eseri onun kıvrak zekasının ve bahisleri anlatmada kurmaca tarzı hikayelerinin bir mecmuası gibi. O her bahsi misallerle anlaşılır hale getirirdi. Bu eseri çok daha düzenli bir şekilde basılsa keşke. Bir edebiyat harikası çünkü. Orada bahisler içinde ahiret ve haşir ağırlıklı olarak vardır.

“Adem-i İsraf ve Ahiret, Haşir Sabahı, Haşri Cismani Üzerine, İnsan Kabir Yoluyla Ahirete Yolcudur, Sırat, Eğer Ahiret Olmazsa, Ahiret yolcusu” bunlardan bazıları.

Adem-i israf yani israfsızlık bahsinde, insan vücudundaki azaların çok yönlülüğünü anlatır, sonra bu insanın ölümle israf edilmesinin olduğunu anlatır. “Eğer ahiret olmazsa, birtek dilinde binler hikmet ve israfsızlık delilleri bulunan bu insan tamamiyle israf edilmiş olacaktır. Mesele yalnız insanın israf edilmesiyle kalmayacak, ona hizmet eden umum cansız varlıklar, bitkiler ve hayvanların da yaratılışı abesiyete, hiçliğe inkılap edecektir. Yani meyve israf edilince ağaç da israf edilmiş olacağı gibi, insanın ölümle yok edilmesi kainatın idamı ve yok edilmesi demek olacaktır.”

Bize israf etmemeyi telkin eden Allah elbette bu koca kainatı ve onun meyvesi olan insanı israf etmez.

Haşir sabahı anlatımı da çok manalıdır. “Bir çiçeğin meydana gelebilmesi için baharın gelmesi lazımdır. Bahar geldikten sonra bir çiçeğin açmasıyla milyonlarca çiçeğin açması arasında hiçbir zorluk ve fark yoktur. Mühim olan husus baharın gelmesidir. Aynı şekilde bir çiçeğin ışık alabilmesi için güneşin doğması icap eder. Güneş doğduğu zaman bir çiçekle beraber diğer bütün çiçekler, nebatat ve hayvanat da ışıklanırlar. Burada mühim olan sabahın olmasıdır. Bu misaller gibi haşir sabahı ve baharının da bir insanın dirilmesiyle, bütün insanların dirilmesi arasında bir fark olmayacaktır. Mühim olan o sabahın veya baharın gelmesidir.”

Demek bahar ile tabiatı uyandıran, haşir sabahı ile de bütün ölmüş kainatı uyandıracaktır.

Haşri Cismani üzerine, “Geçmiş asırlarda her gün faraza yirmi bin insan dünyaya geliyorsa, bu gün ikiyüzbin insan dünyaya geliyor. Yine de her birinin her bir azası tamam ve kusursuzdur. Hayalen insan nüfusunu çoğaltırsanız öyle bir an gelebilir ki dünyada her gün bir milyon insan doğabilir. Yine de hiçbirinde hiçbir aza noksan kalmaz. Hayalimizde bu rakamı artırabiliriz. Nihayet öyle bir noktaya varırız ki her gün milyarlarca, mesela kıyamette haşr edilecek insan sayısı kadar insan dünyaya gelebilir ve hiçbirinde hiçbir noksaniyet bulunmaz. Bu azim kudretten haşrin cismaniyeti, yani haşirde insanların tekrar diriltilmesi ve hayatlandırılması nasıl uzak görülebilir? Diğer taraftan yavaş yapılan bir şeyin süratli ve ani yapılması da mümkündür, halı dokumada olduğu gibi. Binaenaleyh insan bu dünyada otuz senede aldığı hali haşirde bir anda alacaktır.”

Yine ahiretle ilgili bir cümlesi; “Dünya gemisi üzerinde her an seyahat eden insanın, ‘ben ahirete gitmem’ demesi ne kadar ahmakanedir. Bu gemi ahirete gitmektedir. Gitmemeye kudreti yeten varsa, buyursun aşağı insin.”

Ahiret yolcusu, bir cümlelik ama çok derin: “Bir gelin babasının evinden elini kolunu sallayarak değil arkasında bir araba çeyizle ayrılır. Ahiret yolcusu olan insanların çeyizleri de ibadetleridir.”

İbadetsiz insan ahirette apışıp kalacaktır.

Kur’an da “ahirete gelmeden amellerinizle yerinizi hazırlayın” diyor, öyle değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum