Dursun SİVRİ
His ve Lâtife kasları nasıl gelişir?
“Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir”(Münazarat) sözünün bir mânası kasları güçlendirme formülü olarak da anlaşılabilir.
Keza “Ey say ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tembel insan! Bil ki, Cenab-ı Hâk kemal-i kereminden hizmetin mükâfatını hizmet içinde derc etmiştir.” (Lem’alar 175) Faaliyet hareketin içindeki lezzetin bil vesile kasların güçlenmesini netice verebilir denilebilir.
Televizyonlarda sağlık programlarında oldukça fazla yer alıyor. Güzel bir uygulama. Bir nevi açık ve yaygın eğitim işlevi görüyor.
Bu programların ana temasında konu dönüp dolaşıyor buluşulan ortak nokta; faaliyet ve hareketin önemine geliyor.
Sağlık sorunların en önemli risk faktörü hareketsizlik. Yani açık ifade ile atalet, tembellik.
Yazının giriş cümlesi Münazarat’ın son bölümlerindeki bir sualin cevabı olan birinci cümledir. Sual yazılmadan cevaba dikkat çekildi. Sual; “Zindan-ı atalete düşmemizin sebebi nedir?” şeklindedir.
Tabip doktorların önerisi de aynı. “Egzersiz yapmalısınız, kaslarınızı güçlendirmelisiniz” diyorlar. İstisnasız bütün hekimler aynı şeyde ısrarlılar.
Beden sağlığı, biyolojik, fiziki yapının sağlamlığı kasların güçlü olması, beden de her ne kadar kas varsa hepsinin iş başında olması demektir. Kasların bir özelliği de kalp pompasına destek ve yedeklik yapan küçük küçük pompa görevi yapmaları. Kasları faaliyette olan insanın kalbi daha az yük alır ve daha az yorulur. Fiziki ve biyolojik sağlık için faaliyet ve hareket şart.
Zihin kasları
Zihin kasları düşünme, kafa yormakla aktif halde tutulur. Zihin kaslarının faaliyeti muhakeme, mantık yürütme, yorum, mukayese, çözüm arama, fikir üretimi vb gibi aktivitelerdir. Zihin faaliyetinin anahtarı soru sormaktır. İnsanı diğer mâhlukattan ayıran yegane hususiyeti soru sormasıdır. İster soru sorsun ister sorulara cevap arasın beyne giden kan artıyor. Beyin hücreleri arasında yoğun çok boyutlu ve kanallı haberleşme faaliyeti oluyor. “Takma kafanı” doğru bir tavsiye değildir. Takacaksın kardeşim. Kafanın takılması değil neye kafa takıldığı önemli. İnsan ne düşünüyorsa O’dur.
Soru sorduran etken ise meraktır. “Merak ilmin hocasıdır”. Merak etmeyen insan ayakta gezen ölü gibidir. Hayalet gibi bir figürdür sadece. Akan suya düşen yaprak gibi bir nesnedir.
Soru sormayan, merak etmeyen, cevap aramayan insanın beyin hücreleri pasif kalmaktan dolayı ileri yaşlarda “Alzheier”(bunama) hastalığına düçar olduğunu yine hekimleden öğreniyoruz.
Zaten insan yaratılış gayesini öğrenmek, kendini ve kendi dışındakileri tanıması için “Ene” denilen bir ölçme arası emanet olarak kendine verilmiştir.
Bu hem var hem yok olan “sır”rın veriliş sebebini anladığı zaman sır olmaktan çıkıyor. Peki bu sırrı nasıl açıyor?
“Ben neciyim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Sorularına cevap arandığı zaman insan insan olduğunu, kul olduğunu, imtihana tabi olduğunu ve ebede namzet olduğunu anlayabilir.
Kendini tanımakla “Nefsini bilen Rabbini bilir” sırrı ile esma tecellilerini okuyacaktır. Yani tefekkür sistematiğini öğrenecektir. Marifetullah yolunda mertebe kat edecektir.
Demek zihin kasları tefekkürle gelişir. Marifetullah ta terakki etmek zihin kaslarını güçlendirmekle mümkündür.
His kasları
Farkına varmak. Beş duyu organlarımızla algıladıklarımız. Algı ve his aynı maksatta kullanılıyor.
Bir de lâtifeler var. Ruh, vicdan, kalp, his, sır, kuvve-i akliye, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiyye, saika, şahika, hiss-i sadise(altıncı his)… vb.
Bu lâtifelerin de algı ve inkişaf edebilmeleri için işletilmesi gerekir.
Nasıl ki, midenin ihtiyacını hissettiren algı mekanizması, yiyecekleri algılayan, tad alma, koklama gibi sensörlerimiz var. Lâtifeler de işletilmelidir.
Şefkat, merhamet, rikkat, vicdan gibi lâtifelerin geliştirilmesini “His Kasları” konu başlığı altında ele alabiliriz.
Kalbin inkişafının nasıl sağlanacağı tasavvufun alanına giriyor belki. Ancak her inanan insanın kalbinin bağlandığı şeye, mercie, makama irtibatını, bağlığını yoğun, sürekli, kesintisiz sürdürebilmesine “Seyr-i süluk” (şuurlanma süreci) diyoruz.
Şuurlanmaya başka bir deyimle “Farkındalık” olarak da ifade edilebilir.
Anne olmayan bir insanın “ Şefkat “ hissini tam anlaması mümkün değildir.
Yardım etmeyen bir insanın merhamet hisleri gelişmez. Bir yaranın sarılması eyleminde bulunmamış insanların “acıma hissi” tam gelişmez.
Kâinatta, yer yüzündeki külli muazzam sistem içindeki esma tecellilerinin farkında olmayan insanlarda şuurlanma olmaz.
Şuurlanmanın, farkındalık bilincinin en iyi geliştiren esma tecellilerini okuyabilmektir.
İşte Risale-i Nur en tesirli bir metodla “Esmay-ı Hüsna” nın okunmasına vesile oluyor. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimzin(asm) nasıl rahmet olduğunu gösteriyor.
Yani “his kaslarını, duygu kaslarını, latife kaslarını” geliştiriyor. Elhamdülillah…
“Acz, fakr, şefkat, tefekkür” yolu bütün maddi mânevi kasları güçlendiren müessir metotlar manzumesidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.