Nurullah HALİLOĞLU

Nurullah HALİLOĞLU

Hisler ve gerçekler

Kâinatın en büyük meselesi olan iman ve Kur’an davasını kendine dava edinen, bu yüce davaya insan kazandırmayı hayatının en mühim olayı haline getiren bir insan şeytanların düşmanlık, kin, haset, çekememezlik tuzaklarına düşmemeli.

Allah’ın rızasını kazanmak için didinen, ihlas düsturlarının ehemmiyetini okuyan, insanlığın medar-ı iftiharı olan eşsiz insan Muhammed’in (asm) ümmetinden bir fert olmanın en büyük mazhariyet olduğunu bilen insanlar nefsin yönlendirmeleriyle yanlışlara sürüklenmemeli.

Evet insanlık büyük bir imtihan gerçeğiyle karşı karşıya. Kâinatın Rabbi insanları aydınlıklar ve karanlıklarla imtihana tabi tutmuştur. İyilikler bir tarafta kâinatın güzelliklerine güzellikler katarken, kötülükler öbür tarafta şeytanları sevinçlerinden dört köşe etmekte, bozgunluklara bozgunlar katmaktadır.

Ve Hâlık-ı Kâinat bazı aciz kullarına bir ihsan olarak imana hizmet görevini bahşetmiştir. Bu emanetin korunması için bu şanslı insanlar sınanmaktadırlar. Dünya büyük bir gemi. İçinde yolcular hınca hınç. Gemi mürettebatı görevlerini tam olarak yerine getirmelidirler.
Gemide görevli olmak şereflerin en büyüğü. Çünkü selamet sahiline çıkarılması gereken insanlar vardır. Bir görev aksaması geminin gidişatına menfi tesir edebilir. Bu sebeple gemideki görevliler boş şeylerle uğraşacak kadar geniş bir zamana sahip değillerdir.

Şimdi dünya hayatına bakalım. Zaman ahirzaman. İnsanlık maddî-manevî büyük badirelerle karşı karşıya. İnsanlığın uyanışa ve kurtuluşa ihtiyacı bulunmaktadır. Ve şanslı bir Ümmet-i Muhammed (asm) bulunmaktadır. Ellerinde insanın sadece dünyasını değil, ölümden sonraki hayatını da aydınlatacak ışıklar bulunmaktadır.
Elbette ışığı tutan karanlığa itibar etmemelidir. Elbette ışığı tutan önce kendini aydınlatacaktır. Ama o İlahî aydınlıkla nurlanan insanlar sadece kendini düşünmemelidir. Çünkü o ışık bütün insanlığı aydınlatacak bir kapasiteye sahiptir. Önce birinci görev olan aydınlanma olmalı, arkasından da aydınlatma görevi yapılmalıdır.

Elinde iman ve Kur’an hakikatlerinin ışığını bulunduranlar cimrilik yapabilir mi? Sonsuz rahmet sahibi olan Hâlık-ı Âlemin nurundan insanları kıskanabilir mi? İnsanları aydınlatma görevini aldığını sananlar, aydınlanmaya çalışanları nurlardan uzaklaştırmak için bir çaba içinde olabilir mi?
Ama nefsin çok oyunları vardır. Bazen önden, bazen arkadan, bazen sağdan, bazen de soldan yaklaşır yüce görevi üstlenenlere. Kendini hissettirmez musallat olduğu kişiye. “Sen haklısın, o davaya zarar veriyor, onu uzaklaştırmak lazım” gibi telkinlerle girer masum insanların kanına. Sonra masumiyet kirlenir, günahlar üşüşür oracıkta...

Giderek artan bir kin insanı iflah edebilir mi? Hiç vazgeçilmeyen bir suizan kardeşlik duygularını bırakabilir mi? Muhabbet, uhuvvet, ihlâs, tesanüd olmadan, serden, yardan, diyardan geçilmeden ve nefis ile şeytanlar susturulmadan hizmet olabilir mi?
Bir de bakarsınız ki Allah’ın emri olan kardeşlik zedelenmiştir. “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” diyen Resul-i Zişan’ın mübarek sözlerinin gereği yapılmamaktadır artık. Ve Uhuvvet Risalesiyle kardeşliğin esaslarını asrımız inananlarına en güzel bir şekilde sunan Üstad’ın meslek ve meşrebinden o insan, o inanan uzaklaşmıştır ne yazık ki...

Son Peygamber’in (asm) ümmeti olanlar, son Müceddid-i Din’in hizmet halkası içinde bulunanlar herkesten çok dikkat etmeli değiller mi? Onlara bakan gözler, onları takip eden akıllar o yüce hakikatlerin eserlerini görmezlerse onların üzerinden iman ve Kur’an hizmeti yara almaz mı?

İnsanların imanlarını kurtarmak, fitne asrındaki Müslümanlara dinlerinin hakikatlerini hatırlatmak görevi yapılıyorsa elbette husumet, kin, kıskançlık, suizan gibi sıfatlardan uzak durulmalı. Hiç kimse hakikatleri kendi duygularına alet etmemeli. İnsanları belki bir süre kandırabiliriz, ama hiçbir haletimizi, hiçbir niyetimizi Allah’tan gizleyemeyiz.

Kur’an hakikatlerinin naşirlerinden olanlar lütfen kendilerini sıkça gözden geçirsinler. Hislerle hareket edenler hep yanlış yapmışlar ve gerçeklere perde olmuşlardır. Aramızda Kur’an’ı, sünneti ve vicdanı hakem yapmak zorundayız aynı kaynaktan beslenenler olarak. Son ve öz söz olarak, nefis ve şeytanların oyuncağı olmamak için Allah’ın büyük ihsanlarına layık olmak zorundayız...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum