İbrahim KİRAS
Hizmet değil ideoloji
Büyük felaketler en iyi öğretmenlerdir. Peki, öyleyse Van depremi bize neler öğretti:
Mesela, Türkiye’nin birliğinin her şiddete dayanıklı olduğunu, 30 yıldır devam eden “etnik terör”ün bile bunu bozmaya gücünün yetmediğini gördük. Ama aynı zamanda ülkenin birliğini ayakta tutmak için siyasi ve inzibati önlemlerden veya ekonomik yatırımlardan önce “kardeşlik” ruhunun ayakta tutulması gerektiğini gördük.
Mesela, Van depreminin ortaya çıkardığı gerçeklerden biri de “hizmet değil ideoloji” diyen anlayışın dayanıksızlığı oldu. Kendilerine oy veren vatandaşın ihtiyaçlarını karşılamayı “kendi görevi” saymayan yerel yönetimler bize bu gerçeği gösterdi.
Siyasi/ideolojik bir mesele söz konusu olduğunda daima sahnede gördüklerimizi böylesi bir felaket anında ortalarda görememek herkes için öğretici bir ders olmalı.
Mesela, Türkiye’nin büyük devlet olma sürecinin yalnızca siyasi ve ekonomik gelişmelerle bitmediğini, maddi altyapı ve şehircilik hizmetlerinde de büyük devlet olmanın şartlarını yerine getirmek gerektiği ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan’ın önceki gün açıkladığı önlemler bunun ifadesi.
Ne yapsak da İstanbul’u kurtarsak
Bu önlemler her ne kadar bugün Van’daki deprem felaketi dolayısıyla gündeme gelmiş olsa da ülkenin geri kalanı için de, özellikle de bir deprem beklentisinin söz konusu olduğu İstanbul için önem taşıyor.
İstanbul her bakımdan Türkiye’nin can damarı. Ama şehircilik anlamında ne durumda olduğu ortada. Bugün belki de Prost Planı benzeri bir genel “düzenleyici” planlamaya ihtiyacı var İstanbul’un. Adeta yıkılıp yeniden yapılmasına.
Başbakan Erdoğan’ın “Kanal İstanbul” projesinde olduğu gibi şehrin fiziksel bünyesini dönüştürmekten kaçınmayacak cesarette bir yaklaşımdan söz ediyorum. Belediyelerin hazırladığı nazım planlardan değil. Onun için Prost’u örnek gösterdim. Oradaki bütüncül yaklaşım örnek alınmalı.
Gerçi Prost Planı’nı beğenmeyen, uygulanmasının İstanbul’un tarihi dokusuna zarar verdiğini düşünenler çoktur. Fransız uzmanın kente yaklaşımında aşırı bir modernist bakış olduğu fikrindeyim ben de. Ama planın İstanbul’un modernleşme prosesinin bir şekilde yönetilmesi gerektiği fikrinin ürünü olduğunu ve üstelik tam anlamıyla tatbik edilmemiş olduğunu unutmamak gerekir. Yani somut bir ihtiyaca cevap verilmesi gerekiyordu. O da bir cevaptı.
Uygulamadaki en büyük hata Prost’un “yeni yerleşim alanları kurulmasının ardından eski yerleşimlerin ıslahı” görüşünün yerine getirilmemiş olmasıydı.
Zaten İstanbul’un bilinen gelişmesi neredeyse kendiliğinden gerçekleşti. 1950’lere kadar “Ankara’ya rakip olmasın diye” gelişmesi arzu edilmeyen kent, DP dönemindeki hızlı sanayileşmenin getirdiği iç göçün patlattığı nüfusun ağırlığı altında ezildi.
Tek parti yönetimi kendi hazırlattığı master planı uygulamak için harekete geçmedi, Menderes ise iktisadi ve sosyal gelişmenin hızına uyarlayarak planı uygulamaya koydu. Böylece çoğunlukla tarihi İstanbul’un dışında gecekondu adı verilen sağlıksız yapılardan oluşan çarpık bir kent ortaya çıktı. Üstelik “tarihi İstanbul” da bu gelişmeden masun kalmadı.
Sonra ne oldu? İç göç 1990’lara kadar hızını kesmeden devam etti. Gecekonduların üzerine “apartmankondu”lar kondurularak hem şehircilik fonksiyonuna hem de şehir estetiğine uymayan yeni ve devasa bir kent oluştu. Üstelik sağlıksız, depreme dayanıksız. Buraya bir neşter lazım artık. Bu bir fırsat olsun.
Star
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.