Mustafa ÖZCAN
Hutbe-i Şamiye ekseninde Kürt reçetesi
Türkiye Cumhuriyetinin kimi idarecilerinin vaktiyle 'üniterizm' adı altında ırki ve dini alanda tek tipleştirme politikaları izlediği malum. Bu elbette ki bir yabancılaştırma; ırklar arasında bir yabancılaşma meydana getirdi. Lakin yabancılaşmayı sadece devlet politikalarına hasr ve hamletmek doğru olmaz. Devletin Fransız Devriminden beri merkezileştirme anlayışı tek tipleştirmeyi getirdi. Lakin buna mukabele eden anlayış da aynı olunca olan cemiyete olmuştur. PKK, Kürt bölgesinde tek tipleştirme anlayışını ikame etmiyor mu? Bundan dolayı Taha Akyol gibiler PKK’nın temsil ettiği anlayışı totalitarizm olarak nitelendirmiyorlar mı? PKK devletin merkezileştirme politikalarına karşı cahiliye anlamında şuubiyye (ırkçılık) politikasına gitmiş ve bu da yabancılaşmayı artırmıştır. Dolayısıyla burada yanlış, PKK ve yandaşlarının iddia ettiği gibi tek yanlı ve taraflı değil. PKK zihniyeti gereği yanlışa yanlışla mukabele etmiştir. Sadece yanlışa doğru mukabele eden Risale-i Nur anlayışıdır. Bu anlayış da İslam’dan beslenmektedir. Kökleri İslam’dadır. Zira Hadiste ‘la darara vela dirar’ denmiştir. Zarara zararla mukabele etmek veya yanlışa yanlışla mukabele etmek yoktur. Bu yapıcılık anlamında Risale-i Nur’da tezahür etmiştir. Yanlışa yanlışla mukabele ise yıkılıcılık olarak PKK anlayışında tecelli etmiştir. PKK’nın kökleri de maddiyyun felsefesine ve Marksizme uzanmaktadır.
*
Bu yabancılaşmada iki tarafın da rolü ve etkisi bulunuyor. Hatta PKK Kürt halkını yozlaştırma da yüzyılların yapamayacağı menfi bir etkiyi yapmış ve hatırı sayılır bir nispette Kürt halkını değerlerine yabancılaştırmıştır. Değerlerinden soyutlamıştır. Yabancılaşmanın ve yabancılaştırmanın iki ayağı vardır. Bunlardan birisi hissi mesafeyi artıran mezalimdir. Hissi mesafeye biz yabancılaşma diyoruz. Yabancılaşmanın ve hissi mesafenin artmasının iki amilinden birisi mezalim diğeri ise şuubiyye politikalarıdır. Maalesef dini rabıta yerine milli rabıtayı ikame etme karşılıklı yabancılaşmayı doğurmuştur. Bu yabancılaşmayı artıran hususlardan birisi de PKK ve yandaşı tekevvün ve oluşumların şuubiye anlayışlı politikalar icra etmeleri ve yürütmeleridir. Bu yabancılaşmaya hizmet etmiştir. Bu zevat şuubiye akımını kurumsallaştırarak yabancılaşmayı aşma iddiasındadırlar. Halbuki, bu durumda yabancılaşma sadece kurumsallaşmış olacaktır. Dolayısıyla yabancılaşmayı kurumsallaştırarak derinleştirmek isteyen PKK ve yandaşları bunu örtbas etmek için mügalata yöntemine başvuruyorlar. Bölerek ve bölünerek yabancılaşmayı aşacaklarmış?
*
Bu anlamda Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir kendilerinin Türklerle tokalaşabilecek ve selamlaşabilecek son ve yegane kuşak olduklarını ileri sürmektedir. Bu tamamen bühtan ve yalandır. Onlar aslında selamı ve tokalaşmayı kesen son kuşaktır. Yürüttükleri şuubi anlayış ve politikalar bizzarure buna hizmet etmiştir. Baydemir bir konuşmasında yabancılaşma hususunda şunları söylemiştir: "Türkiye'nin batı yakası ile doğu yakası arasında, bir kere bunu acı duyarak söylüyorum; duygudaşlıkta çok ciddi problemler var. Artık duygudaş değiliz. Bu maalesef böyle. İkinci husus önceliklerimiz farklılaştı. Üçüncü husus ise beni daha çok kaygılandırıyor. Yepyeni bir kuşak var. Şimdi cezaevinde olan arkadaşım eski Belediye Başkanı avukat Fırat Anlı, 'biz son kuşağız, anlaşılabilecek, tokalaşılabilecek, müzekare edilebilecek son kuşağız' demişti. Açıkçası bizden sonra gelen kuşak bizi de bastırıyor. Bu kuşak giderek son kuşağı da etki alanı altına almış durumda. Düşünün ki bir kentte çocuk, torun, anne baba, dede neredeyse aynı duyguyu yaşıyor. Üç kuşak arasındaki görüş farkı neredeyse ortadan kalkıyor ve öncülüğünü torunlar yapıyor. Dedeler torunların peşinden gidiyor. Umarım bu görülür ve anlaşılır, bu risk tehlikeli, basit bir şey değildir. Bundan sonra çıkış nasıl olabilir? Şüphesiz ki bir yol yöntem yoktur." Yöntem bize göre, yeniden köklere dönmektir. Risale-i Nur’a dudak kıvırmasalar aslında aradıkları reçete onda var.
*
Bugün Türkiye’nin önündeki en öncelikli görev merkeziyetçi anlayışların ve şuubi politikaların ikame ettiği psikolojik mesafenin aşılması ve sıcaklığın yeniden tesisidir. Elbette burada merkeziyetçi anlayışın aşılması derken özerklikten veya federasyondan değil fıtrata ters tek tipleştirmenin aşılmasından bahsediyoruz. Meselenin sosyolojik zemindeki ve boyuttaki tedavisi dinidir. Kaynaşmayı ancak o sağlar. Hissi mesafeyi azaltacak husus budur. Bediüzzaman buna işaretle Hutbe-i Şamiye’de Müslümanların içtimai hastalıklarının dördüncüsünü, "ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek" şeklinde takdim etmiştir. Öyleyse, İslami atmosferi canlandırmalı ve nurani rabıtaları yeniden keşfetmeli ve harekete geçirmeliyiz. İşte o takdirde sıcak atmosferi yeniden yakalar ve karşılıklı buzlanmayı eritiriz. Irki nefsaniyet olan şuubiye buzu da böylece ümmet havuzunda erir gider…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.