Abdurrahman CANBEY
Huzurun şifresi, bir şey olmak mı, bir şey yapmak mı?
Huzur, bir neticedir. Huzur, ruhun lezzetinden çıkan bir hazdır, zihni bir damak tadıdır. Huzur aranılarak bulunacak bir nesne değildir. Huzurun siparişi de olmaz. Huzur, bir mülkiyet veya devre mülk değildir.
Farkındayım. Yazıya değildirlerle başladık. Huzursuzca bir yaklaşım olmasa da, huzur ifadeleri olmadı.
Huzur, iç kaynaşma alanlarındaki bütünlüktür. Hayatın kişinin sisteminde yaşayabilen dengesidir. Huzur, kalplerin zikri, nefislerin tahdidi ile gelir mahallemize. Yanlışa Mahal vermeyen mahale gelir huzur.
Huzur, belirsizliklerden arındığımız nispette boy gösterir içimizde. Sonra etrafa yansır. İkilemleri, hileleri, tutarsızlıkları, menfaat takıntıları ve beklentileri bol kepçeli olanlar, her kaba huzurluk gıdası verir.
Yemek tadında zehir yedirir mideye. Kıvran kıvranabildiğin kadar. Sonra acılar içinde sükunet arama garabeti. Mümkün mü bu halde?
Huzur, kendisine ait sermayesi, hırsı ve intikamı olmayanın hakkıdır. Diğeri ise, tam bir tufan dalgası, bir tatminsizlik çabası ve fesat yuvasıdır.
Daha iyisini istemek teşebbüstür. Gereğini hakkıyla yapmak bir başarıdır. Sonuca razı olmaksa tevekküldür. Bütün bunların hasılatı ise huzurdur. Her faaliyet ve işleyiş bu döngü içinde vücut bulursa, huzur iklimi oluşur.
Huzur iklimi, ihlaslı dostlarla mümkündür. Makamla, mansıpla, gaspla, ısrarla ve işgalle asla.
Bazen kendimizi bile rehin aldığımız, hırsın gözümüzü bürüdüğü, cehalet ve zulmün enaniyet ateşinden suyumuzu ısıttığı haller yaşarız. Tam bir terör halidir. Olağanüstü hal. Ve bitmeyen senfoni ile başlayan gıybet, yalan, iftira, çekiştirme, başkasının meziyetinden ve muvaffakiyetinden rahatsız olma, engelleme, mümkünse aleni ,değilse zımnen adavet ve şeytani bütün kelime oyunları ve tuzak halk hikayeleri ile zihinleri bulandırma ve fitne ateşlerine odun olma hali
Say sayabilirsen. Gözlerin oynaştığı, bedenin kontrolsüz güç algısına dönüştüğü, aklın fersah fersah kaçtığı, izanın hayattan istifa ettiği, duyguların zalim ve histerik bir şeytani hale büründüğü zalimce anlarımızla akıp giden bir hayat ve huzursuzluk üreten bir tesis, bir varlık(!) hali.
İşte bu vadide ot da yetişmez, erguvanda. Gül desen, olmaz bu bahçede.Evet gül desen, bu bahçede olmaz.
Huzur, ihtiyaç duyanın ve onun için hayatını tanzim etme duası ve nedametinde olana bahşedilir.
Huzur-u daimi için,daim hallerin sahibine istinatla ve kendimizden feragatle mümkündür.
Yoksa,hayat bir boğuşmaya döner bu sanayi,soysal ve siyaset asrında.
Huzur,aslında bazen moladır,bazen aktivitedir,bazen yürüyüştür,bazen durup seyretmektir,bazen okumaktır,bazen dokumaktır,bazen de dokunmaktır.
Huzur,her anında ayrı bir ambalajla karşılar bizi.
Yeter ki huzur isteyelim.
Hem huzur,hem hırs-ı dünyevi olur mu?
Hem müstebit,hem sevilen olmak mümkün mü?
Hem haksızlık etmek, hem teşekkür ve saygı beklemek gerçekçi mi?
Huzur, zıtların buluştuğu bir iklimde yürümez.
Huzur,kendi evinde kontrolü yapılmış doğru malzeme ve girdilerle mekan tutar.
Huzur,önce haramdan uzak olmaktır.Mutluluğun reçetesi budur. Reçeteye mutluluk yazılabilir,ancak mutluluğa reçete yazılamaz. O kendi içinde vicdani kotları ile yaşayan ve iç ferahlığın ikram ve ihtirama emanet varlığıyla şükre giden,şikayet etmeyen, ümit veren ve gözünü istikbalin ufuklarına diken bir ruhun heyecanıdır.
Olmak isteyenler mutsuz,yapmak isteyenler mutludurlar genelde.
Olmak isteyenler,gözünü bir makama diker ve onu elde etmenin hırsıyla yaşar. Her şeyi ona göre boyalar,süsler,satar,alır ve aldatır. Her şey mubahtır bu Rodeolar için.
Yapmak isteyenler ise,bir iş,bir faaliyet bir gayret ve bir etkinlik içinde olurlar. Proje,disiplin,beraberlik,takdir ve büyüme endekslidirler.
Olmak isteyenler,başkasını rakip görür,varlığından rahatsız olur ve amiyane tabirle çelmecidirler. Ayak işi,ayak oyunları ve ayakta kalmak,tek dertleridir. Bütün gerekçeler,mümkünse kutsiyet zırhıyla beraber bunun için düşünülür.
Olmak isteyenlerin, tekdiri,darbesi,kurnazlığı,zulmü ve iftirası bol olur.
Yapmak isteyenlerin ise, işi ve meşguliyeti bol olur. Engellemesi olmaz,teşviki olur. Kıskanmaz,destekler. Doğruyu doğru söyler.
Olmak isteyenlerin,akıllı ise emrinde iddiası olmayan yeteneksizleri çalıştırmayı severler. Hem beğenmez,hem de çalıştırırlar. Neden mi? Çünkü o çalışacak ve yapacak, bu ise hep olacak. Aynen atın üstünde düşmeyeyim de ne olursa olsun diyen Rodeo gibi.
Olmak isteyenler,bağımlı olmayan ve bağımsız düşünen bağlı insanlardan bile hoşlanmaz. Çünkü kendilerindeki olmak bağımlılığı bağımlı ve uyuşturulmuş beyin ister.
Sonuç:
Olmak isteyenler,her türlü vehim ve korku ile yönlendirilebilirler ve güce teslim olurlar.Hep güce göre kendilerini planlarlar ve güçlü görünme numaraları en değişmez aldatma ve yanıltma halleridir. Bütün zayıflar bu klanların etrafına üşüşür. Çünkü varlıklarını neredeyse ona borçlu addederler, gideceğinde emin olsalar hemen bırakırlar,ancak bunu düşünemeyecek kadar korku içinde beslemelik vasatında bağımlı yaşarlar. Tam bir şirk-i hafidir,firavunluktur.
Yapmak isteyenler,her an mutludurlar. Süreç odaklıdırlar. Vazifelerini yaparlar ve şevkle yürürler.
Peki yapmak isteyenler bir şey olur mu?
Evet esas mesele burada.
Bir,mutlu olurlar. İki,kalıcıdırlar,üç,güvenilirlikleri fazladır,dört gerçek faydacıdırlar ve toplumcudurlar.
Hülasa,bir şey olmak istiyorsanız, yapmakla yürüyün hedefinize ve yapmanın sonucunda hak edin ve fıtri olun. Enenizi delin.
Eğer direk bir şey yapmak istiyorsanız,bir misyon insanı iseniz, yapacaklarınızla her an olmak halini yaşayarak,netice beklemenin ve kaybetme korkusu yaşamanın bütün ıstıraplarından uzak mutlusunuz,huzurlusunuz ve de yapıcısınız.
Olmak arzusu politik ve çelişkili bir kişiliğe davetiye çıkarabilir.
Yapmak fiili ise görev insanının sorumluluk bilincidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.