Kadir AYTAR
İbrahim/içimdeki putları devir
Şanlıurfa’da Risale Akademinin AKAV, Şanlıurfa Valiliği ve Belediyesi ile birlikte düzenlediği 1. Hz. İbrahim ve Dostluk Sempozyumunda dostluğa dair çok şeyler konuşuldu.
Yrd. Doç. Dr. Levent Bilgi sunumunu Asaf Halet Çelebi’nin “İbrahim” adlı şiiri ile bitirdi. Ben de sözü onun bıraktığı yerden başlatayım istedim.
ibrâhim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhim
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhim
gönlümü put sanıp kıran kim
Hz. İbrahim’e hitab eden, lirik ve soyutlama üslubunda, şairin kendi tecrübe ve duyarlılıklarını, kendisi ile giriştiği iç muhasebe ve mücadelesini anlatan bir şiir ile karşı karşıyayız. Aslında şair burada Hz. İbrahim’den ziyade onun temsil ettiği ya da çağrıştırdığı değerlere, iyilik ve hayra yönelten sıfatlarına hitab ediyor.
Dostluk öyle bir şey ki, insanın iç ve dış dünyasında farkında olarak ya da olmayarak oluşturmuş olduğu putlar devrilmeden gelmiyor.
İnsan ya gafletten, ya inkârdan, ya da işi başıboşluğa vurarak “Dünyaya bir daha mı geleceğiz?” aymazlığı ile geçici ve fani şeylerle bütün dünyasını inşa etmeye çalışmakta, iyi kötü ne varsa heybesine doldurmaktadır.
Bunca yükün altında çokları kalıyorlar. Ruhi açlıklar, bunalımlar, duygu çöküntüleri, psikolojik travmalar hayatlarını zindana çeviriyor. Kendilerini kesrette boğmaya mahkum ediyorlar.
Kesretin boğuculuğunu derinden hisseden Şair Asaf Halet Çelebi; “ibrâhim/
içimdeki putları devir/elindeki baltayla” diyerek Hz. İbrahim’e sesleniyor, ondan imdat istiyor. Bu konuda onun azminden, tecrübelerinden yardım talep ediyor. İçimde biriktirdiğim adeta puthaneye çevirip istif ettiğim putlarımı devir, kurtar beni bu beladan diyor.
Putlar yık yık bitmiyor. İnsanın nefis ve şeytanla olan mücadelesinde uğramış olduğu başarısızlıklar neticesinde önceden yıkılmış olan putların yerine yenileri dikiliyor. Yeni duygu ve düşüncelerini hissettirmedenistila ediyor. Şair, yeni putları yerlerine koyanın nefsi ve şeytanı olduğunu pekala bildiği halde şair bilmemezlikten geliyor, tecahil-i ârifyapıyor.
Şeytanın ayakları bağlı değil,nefis bir türlü ikna olmuyor,yeni hevesler, yeni iştihalar, yeni zevkler peşini bir türlü bırakmıyor. Bunlar adeta putlara dönüşüyor ve insanın yüreğinin tam ortasına işgalci gibi yerleşiyorlar.
Güneş hakikati, tevhidi, İlâhî nuru temsil eder. Fani şeyler ne kadar sağlam olurlarsa olsunlar, kendilerine biçilen ömrün sonunda buz gibi erimeye mahkûmdurlar. Şair iç temizliğinin, tasaffi ve tezkiye olmanın huzurunu yaşıyor. Hakikat güneşi içini temizlemiş, bütün putlarından arındırmış, varlığını eritmiş ve aydınlığa ulaştırmıştır.
Bu defa şair hayret makamında Hz. İbrahim’e “güneşi evime sokan kim” diye soruyor. Yalnız hidayet verici olan Allah’tır. Allah’ın lütfuna mazhar oluşundan dolayı sevinç, şaşkınlık ve hayret hali yaşıyor.
İnsanlarda dünya sevgisi var. Yaşadığı yerleri cennet bahçesine çevirme, dünya zevklerinden sonuna kadar istifade etme arzusu var. Tarihte yalancı cennet kuranların birçok örneklere rastlıyoruz. Şair burada ölümlüleri putlaştıran Babil Kralı Buhtunnasır (Nabukadnezar)’a bir telmihle gönderme yapıyor. İnsanlar dayanıksız, yok olmaya ve kurumaya mahkûm bahçeler kuruyorlar, ebediyeti olmayan evleri yapıyorlar, mallar, mülkler ediniyorlar, güzelleri putlaştırıyorlar. Bütün bunlar ne kadar dayanıklı olsalar da buzdan farkları olmayacak, işgale eden şeytanî ve nefsanî ne kadar şey varsa, ebedî dostluğun, bütün iyilik ve güzelliklerin temsilcisi olan hakikat güneşi onları da hiç kuşkusuz eritecek, onların da boyunlarını vuracaktır.
Putlaştırılan güzeller ve güzelliklerin ağır günahları, insanların sırtına yüklenip kalıyor. Şair, zamanın dişlileri arasında ezilmeye, dağılmaya mahkûm fanî, nefsanî ve şeytanî ne kadar şey varsa hepsini terk ettim,ebedi, zaman sınırlaması olmayan güzelleri ve güzellikleri yani gelecekte Cenab-ı Hakkın lutf edeceği cennet bahçelerini kucakladım,bu nedenle ebedî ve sermedî güzeller bende kaldı, yani varlığım Allah’ın varlığında fânî oldu demektedir.
Şair yine hayret makamında Hz. İbrahim’e“gönlümü put sanıp kıran kim” soruyor. İlâhî aşktan yanıp tutuştuğu halde, zahir ehli tarafından belki de yanlış anlaşılıp gönlünü kırdıklarını îmâ ediyor. “Beni bir tek sen anlarsın, gerçek dostluğu, sevgiyi ve aşkı ancak sen bilirsin” demek istiyor. Tabi İlâhî aşka erişenlerin buna pek de ehemmiyet vermeyecekleri açıktır. Rabbini bulan her şeyi bulmuştur. Ona bütün dünya küsse hiç ehemmiyeti olmaz.
Asaf Halet Çelebi’nin nefis ve şeytanla olan mücadelesini, manevî olarak bir nevi seyr ü sülukunu özetleyen bu şiir münasebetiyle kendimizi sigaya çekmemiz gerekir.
Gerek kendi ve gerekse toplum olarak kemalatımızın esasını teşkil eden, maddî ve manevî terakkiyatımıza vesile olacak olan tevhid akidelerinin güneş gibi içimizde dostluk ve kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi engelleyecek olan put misali ne kadar kirler varsa, onları buz gibi eritmesi temennisiyle.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.