İ’caz-ı musiki

Ezan ve Kur’an-ı  Kerimin tertil suretinde okunmasının temsil etmiş olduğu ses estetiği ve ilahi musiki, icaz boyutlarından biri olarak tam olarak kavranamamış ve anlaşılamamıştır.  Musiki genel olarak tartışmalıdır. Sınırlı bir surette dinen müziğe izin verilmiştir. Bu ruhu ayağa kaldıracak ve ruhu coşturacak ama nefsi azdırmayacak bir sınırlamadır. Nefse değil ruha hitap edecektir.  Kelimelerin müzik üzerinden vurgusu veya ezgiler harp alanlarında da kullanılmıştır. Osmanlı ordusunu zaferden zafere koşturan biraz da mehter ve askeri musikidir.  Askeri destanların arkasında coşku ve onun arkasında da güçlü hitabet ve kelimelerin yüklendiği kutsi manalar ve ruhu coşturan ve okşayan musiki vardır.  Genel musiki tartışmalı olduğu gibi Kur’an’ı teganni ile okuyup okumama konusu da ulema beyninde tartışmalı bir husustur.

Lakin hayatta, fıtri bir müzik vardır.  Bu, seslerin ahenginden oluşur. Akortsuz sesler de vardır bunlardan birisi merkep sesidir ve Kur’an buna ‘enkerü’l asvat’ yani ‘seslerin en kötüsü’ der. Ya da hayatın kendisi de bir tenasüp ve müziktir. Mevlana hazretleri Konya Karaman çarşısında Selahaddin Zerkubî’nin dükkanı önünden geçerken, içerden gelen çekiç seslerini duyar. Dikkat kesilir ve birden coşku seline kapılır. Hz. Mevlana, kendi halet-i ruhiyesi içinde çekiç seslerinin ritmi ile dönmeye başlar. İlk semanın bu olduğunu söylerler.  Mevlana seslerin çağrısını ve davetini karşılıksız bırakamamış ve güzel nağmelere bigane kalamamıştır.  Her şeyin iyisi ve kötüsü olduğu gibi seslerin de iyisi kötüsü vardır.

Ezan makam ile söylenen namaz çağrısıdır ve İslam’ın tarih boyunca en önemli mucizelerinden birisidir. Makam ve ses mucizesidir. Hıristiyanların ve Yahudilerin dini çağrılarında kullandıkları araçlarla veya yöntemle ezan birbirinden çok farklıdır.  Çan mekanik bir sestir ve hiçbir özelliği yoktur. Yahudiler de dini törenlerini duyurmak için şofara başvururlar. Şofar boynuzdan yapılmış bir araçtır. Altının kıymetini sarraf anlar derler. Ezanın kıymetini de müzisyenler ve sanatçılar anlıyor. Türkiye’ye turneye gelen Red Hot Chili Peppers (RHCP) baş gitaristi Michael "Flea" Balzary, Türk müzikseverlerin her gün ezan sesini duyduğu için çok şanslı olduğunu söylüyor.  “İstanbul'da olağanüstü bir müzikle, ezan sesiyle tanıştım. Sizler her gün bu müziği dinleyebildiğiniz için şanslısınız.”

*

Belki her gün dinlediğimiz, ülfet kesp ettiğimiz için kıymetini bilmiyoruz. Lakin gurbete giden Müslümanların ilk sözleri ezan sesine hasret kaldıkları şeklinde olur. Sakıp Sabancı da son hastalığında ABD’ye gittiğinde ezan sesine hasret kaldığını söylemiştir.  Bir dönem Türkiye de bazı modern beldeler ezansız ve mabetsiz semtlere dönüştürülmek istenmiştir. İslam’ın fıtri üstünlüğü beş vakitte okunan ezanda da kaimdir.  Ezanın ötesinde Kur’an melodik bir kitaptır ve melodisi de ses icazını temsil etmektedir.  Melodik yönüyle de hem Tevrat hem de İncil’e faiktir.  Ses icazı yönüyle de Kur’an çevrilemez.  Bu yönüyle Tevrat ve İncil’lerden ayrılır. Bu itibarla, çevrisi veya meali asla Kur’an-ı Kerim’in yerini tutamaz.  Zira ses ahengini ve tabii musikisini kaybeder. Bazıları Latince hattı Arapça hatta benzeterek Kur’an-ı kerim’i Latince yazmak istiyorsa da mümkün değildir. Latince’de Kur’an’ın haiz olduğu işaretler yoktur. Ebu Esved ed Düveli’nin yaptığı herekelemeleri Latince’de taklit etmek beyhudedir.  Zira Arapça harflerin mahreçleri çok farklıdır ve Latince harflerle mukayese edilemez. 

Kur’an çok boyutlu bir mucizedir. Bunlardan birisi de havi olduğu, barındırdığı ses mucizesidir. Velid İbin Mugire peygamberimizin huzuruna geldiğinde Efendimiz ona Kur’an’dan ayetler okur. Velid’in kalbine rikkat gelir ve adeta nutku tutulur ve Kur’an-ı Kerim’in okuyanın ağzına bir helavet ve tatlılık  verdiğini  ve üzerinde hoşluk ve güzellik olduğunu ve üstünün müsmir ve meyveli altının ise altının sulak ve bereketli olduğuna tanıklık etmektedir.  Helavet, telavet, müsmir ve muğdik kelimeleriyle Kur’an-ı Kerim’i tasvir etmekte ve tanımlamaktadır.  Bu hasım tarafın ikrarıdır.  En büyük fazilet de hasmın ikrar ettiği fazilettir. Cemaliyat el Müfredetü’l Kur’aniyye adlı kitabında Ahmet Yasuf bu ibareden Velid Bin Mugire’nin Kur’an’da  içirilmiş musiki boyutunu keşfettiğini ve ibaresinin buna delalet ettiğini söylemektedir.

Velid Bin Mugire gibi yine dönemin müşriklerinden Utbe Bin Rebia da Hazreti Peygamberden dinlediği Kur’an ile adeta mest olmuş ve çarpılmıştır. Okuyanın ağzından kelimeler tatlı ve berrak su gibi tane tane dökülmekte ve adeta akmaktadır.  Kur’an, Velid İbni Mugire’nin ifadesiyle hem okuyana hem de dinleyene zevk vermektedir. Hazreti Ebubekir  (Radiyallahı Anh)  Mekke’de tazyik ve sıkıştırma arttıkça Medine’ye hicret etmek istemektedir. Hicret yolunda Kureyş’in ileri gelenlerinden İbnü’d Değne önünü keserek kendisine engel olur ve onun gibi bir adama Mekke’nin ihtiyacı olduğunu söyler.  Kureyşli müşriklere Hazreti Ebubekir’i gıyabında şöyle anlatır: ”Akrabalık ilişkilerini kesmez, fakiri doyurur ve iş verir, misafire ikram eder ve yetimi taşır ve bakımını üstlenir ve felaket günlerinde insanların yardımına koşar ve seferber olur…” Akabinde de: ”Böyle bir adamı Mekke’den nasıl sürer ve çıkarırsınız?” diye terslenir.  İbnü  Değne’nin araya girmesi üzerine Hazreti Ebubekir’le bir anlaşma yaparlar.  İbnü Değne ondan Müşriklerin talebi üzerine namazını ve Kur’an-ı Kerim’i evinde okumasını ve sesini dışarıya taşırmamasını ister. Aleni olarak namaz kılmayacak ve Kur’an okumayacaktır.   Kureyşliler açıktan Kur’an okuması veya namaz kılması halinde çocuk ve kadınların bundan etkileneceklerini söylerler. 

Hazreti Ebubekir tatlı sesli ve gözü yaşlı bir insandır. Bu haliyle de Mekkelileri cezp etmektedir. Hazreti Ebubekir (R.A.) evinin bahçesine bir mescit yapar ve orada Kur’an okumaya ve namaz kılmaya devam eder. Bu müşriklerin hoşuna gitmez.  Elbette sesi çevreye taşmaktadır ve Mekkelilerin çocukları da bundan etkilenmektedir (1). Halbuki onlar alan tahdidi/sınırlaması getirmişler ve kamusal alan gördükleri evin dışına kısıtlama uygulamışlardır. Bunun üzerine İbnü Değne kefaletini bırakır. Hazreti Ebubekir de Allah’ın kefaletine sığınır. İbnü Değne’nin Hazreti Ebubekir için söylediklerini Hazreti Hatice (R.Anha) ilk vahiyden sonra teskin için Hazreti Peygambere söyler.

Buradan çıkartılacak ders şudur: Kur’an celp ve cezp etmekte ve Mekkelilerin akıllarını başlarından almaktadır. Bunun için de cehri makamda yasaklama cihetine gidilmektedir. Mekke müşrikleri acaba anlamından dolayı mı Kur’an’a cezb olmakta yoksa musikisinden, ilahi melodisinden dolayı mı hayran kalmaktadır? Elbette ikisi de vakidir. Kur’an’da herkesi çarpan bir yön vardır.   

Demek ki Kur’an’da melodik bir mucize var. Bu boyuta temas edenlerden birisi Ahmet Yasuf’dur. Seyyid Kutup ve Muhammed Sadık er Rafii gibi modern müfessirler ve Kur’an icazı üzerine kafa yoran ve kitap yazanlar bu alanı ihmal etmiş veya yabancı kalmışlardır. Seyyid Kutup ilmi mucizelere de pek fazla iltifat etmemiş Kur’an-ı Kerim’in hidayet rehberi olduğunu ilim kitabı olmadığını söylemiştir. İlahi nağmeler meselesi ihmal ettiğimiz i’caz boyutlarından birisidir. Suyuti Arapların konuşmayı ancak tecvitle yani elfazını güzelleştirerek yaptıklarını ifade eder. Tecvit, tertil,  Kur’an musikisidir. Muhtelif kıraatlar da öyledir. Dolayısıyla ezanda makamlar olduğu gibi Kur’an kıraatında da makamlar ve ses estetiği mucizesi vardır. 

Mimar Sinan’ın yaptığı camilerde ses dalgalarına karşılık veren bir sistem vardır. Bu camilerde akustik ayar yapılmıştır. Adeta ses geri gelerek, çınlayarak terci yapmakta ve yankılanarak duvarlarla ve kubbeyle düet yaparak geri dönmektedir.  Davudi ses ve Davudi makam olduğu gibi Peygamberimiz de Hazret-i Davud’un Zebur’u makamla okuması gibi Fetih yılında Fetih Suresini  terci yapmış yani döne döne okumuştur.  Dolayısıyla Kur’an, tertille ve terennümle okunmalıdır. Tertil ve tedebbür (anlama çabası) uyumu olmalıdır.  İbni Abbas (Radiyallahu Anh) ‘bütün Kur’an-ı Kerimi ale’l acele (herzeme şeklinde) okuyacağıma tedebbür ve tertille Bakara ve A-i İmran’ı okurum daha iyi’ buyurmuştur.  Demek ki tertilde Kur’an musikisinin hakkını vermek vardır.  Kur’an estetiği onun icaz yönlerinden sadece birisidir. 45 ayet olan Kaf Suresinde tam 57 kaf harfi bulunmaktadır. Nun suresinde ise 114 nun harfi yer almaktadır. Suredeki ayetlerin tamamı ise 52 ayettir. 

*

Kur’an musikisine ilk aşina olanlardan birisi İmam Zerkeşi’dir.  Kur’an’da tecvit kuralları; gunne, idgam, med  vesaire gibi kurallar, Kur’an-ı Kerim’in notalarıdır.  Farsça şiire ve Arapça ise musikiye yatkın ve uygun bir dildir. Ve Kur’an’daki mukattaa harfleri veya surelerin başları başlı başına bir musiki terkibidir. Mukattaa harfleri 14 harftir ve Arap alfabesinin yarısına tekabül etmektedir. Velhasıl, icazının boyutlarından birisi Kur’an melodisi veya ilahi nağmelerdir.  Ruz Garib adlı uzman da Arapların, sözlerin musikisine meftun olduklarını söylemektedir.  Seslerin ahengi ve vurgusundan musiki tevellüt etmekte ve bu da coşku halini doğurmaktadır.  Kur’an’daki tekrarlar bıktırmadığı gibi tekrar tekrar, döne döne okumakta bıktırmamakta bilakis billur gibi sesler kulaklar tarafından adeta içilmektedir.  Kulakların pasını ve gönüllerin kirini silmektedir. Ağızlar ma-i zülalı içtiği gibi kulaklar da billur sesleri kana kana içmektedir.

Kur’an bütün melekeleri doyurmaktadır. Bunlardan birisi de kulaktır. Kulağın açlığını doyuracak olan güzel ve ahenkli seslerdir. Gıdası budur. Anlaşılan Hazreti Davud’a inen Zebur şiir gibi musikiye uygun bir kitaptır.  Zebur neşideler yüklü bir kitaptır ve Davud Aleyhisselam bu kitabı kainatla birlikte düet yaparak okumuştur. En azından mevcut İncil ve Tevrat’ın bu özelliğinin olmadığını veya ilahi mahfuziyete nail olmadıkları için bu özelliklerini kaybettiklerini düşünebiliriz.  Süleyman Aleyhisselam’ın nedişeler neşidesi de (ezgiler ezgisi) Mezmurlardandır. İbranice’de şarkılar kitabı denilen Zebur’a, Batı’da Psalmos veya psalm denmektedir. Hz. Davud’a verilen kutsal kitabın adıdır. Zebur’da dini hükümler yoktur. Daha çok ahlaki nasihatleri içermektedir. Zebur bugün Kitab-ı Mukaddes Külliyatı içinde ‘Mezmurlar’ adıyla yer almış bulunmaktadır. Ve 150 mezmur’dan oluşmaktadır.

1-Nuru’l Yakin Muhammed Hıdır Bey, 23’üncü baskı, Daru’t Teavün, s: 49-50
2-Cemaliyat el Müfredetü’l Kur’aniyye, Ahmet Yasuf, Daru’l Mektebi, Şam, s: 92-93

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum