Selahattin GEZER
İhtiyacı çoğaltmak…
Ruhlar huzursuz, yüreklerde buzdan sarkıtlar; ihtiyacı çoğaltmak lazım…
Dil candan gel gel demiyor, bakışlar soğuk; ihtiyacı çoğaltmak lazım…
Eskiden yollar kapanırdı, şimdi kollar kapanıyor, hasret kapanıyor; ihtiyacı çoğaltmak lazım…
Zeytini bölüşmek, sevgiyi bölüşmeye engel değildi… Yer sofrasında kardeşliğin kökü derinlerdeydi, açık çaylarla koyu muhabbetler yapılıyordu... Çayların demi koyulaştı, sofrada çeşitler çoğaldı ama açlığımız dayanılır gibi değil; ihtiyacı çoğaltmak lazım…
Elde bulaşık, çamaşır yıkanırdı ama ilgi daha temizdi, dostluk pırıl pırıldı... Şimdi makinelere soğukluk dolduruluyor, şikâyetler dolduruluyor, kanaatsizlik dolduruluyor; ihtiyacı çoğaltmak lazım…
Sayfalarca kelimeler dökülürdü, şimdi bir alo ile hasret dillenmiyor; ihtiyacı çoğaltmak lazım, muhabbetin, şevkin modelini yenilemek lazım... Arabanın, telefonun, bilgisayarın ve her türlü lüksün modeli yenilendi; yürekler yenilenmedi, güncellenmedi, format atılmadı, yeni programlar yüklenmedi; ihtiyacı çoğaltmak lazım…
Çoğalıyoruz, artıyoruz, dostluk azalıyor; ihtiyacı çoğaltmak lazım, irtibatı çeşitlendirip, sevgiyi zenginleştirmek lazım…
İman dersine yaya ama arkadaş bularak gidilirdi. Şimdi arabalar çok ama içi boş gidiliyor; ihtiyacı çoğaltmak lazım…
Sayı kalite ile birlikte yol almayınca, uhuvvet ihtiyacını, ihlâs ihtiyacını çoğaltmak lazım…
Muhabbeti öldürmeye, hizmette gevşeklik göstermeye bahaneler çok…
Zaman değişti…
Hayat zorlaştı…
Fırsat bulamıyoruz vs. vs…
İstisnalar hariç, çok kazandıkça harcamayı azaltıp veya kesip:
“Çok kazanıyorum, canım sıkkın; uyuyamıyorum, yiyemiyorum, eğlenemiyorum, nasıl harcayacağım şaşırıp kaldım… Para kazanmaktan vakit bulup harcamak mümkün olmuyor...” Diye şikâyet eden birilerini gördünüz mü hiç? Hayır göremezsiniz! Kazandıkça kazanmaya, kazandıkça harcamaya, kazandıkça çılgınca yaşamaya çok ama çok zaman ayırabiliyorlar… Yine bitmeyen bahaneler:
“Bu hayat çekilmez; kazan kazan nereye kadar? Şartlar zorlaştı, nüfus arttı, para arttı ne yapacağız?” Diyeni hiç göremezsiniz. Hatta para kazanırken ben yaşlıyım harcama yapmayayım diyen bir paralı ihtiyarı bile bulamazsınız. Gelelim sadede…
70’li yıllarda Kur’an ve iman hizmetinde bulunanların birbirleriyle ve dostların kendi aralarında muhabbeti ve kadirşinaslık günün olumsuz şartlarına rağmen çok sıcak ve şevk doluydu... Aslında imkân, imkânsızlıklara göre çok daha fazla şevk verici olması lazım. Eğer imkânlar engel oluyor ise suç imkânlarda değil, kişilerin imkân yönetimindedir…
Para olunca, insanın ihtiyacı ve harcamaları nasıl çoğalıyor, aynen öylede iman kuvvetlendikçe uhuvveti, dostluğu ve irtibatı çoğaltmak lazım! Eğer mümkün olmuyor ise oturup bir takım şeyleri gözden geçirme ve muhasebe yapma zamanıdır...
Çağı ve imkânları muhabbetin ve dostluğun ayağına uydurmalı, irtibat zinde tutulmalı, yoksa imkânlar ve çağımız bizi alıp götürecek! Burada dostuna ve kardeşine vakit bulamayanlar, ötelerde dostsuz ve kardeşsiz kalır! Şimdi bazı şeylerin cömertçe yaşanması ebedi âlemlerin zenginliği olacaktır… İhlâs ve uhuvvet daima imkân bulur; dostluk yaşar, kardeşlik yaşar…
Son söz: Soruyorum; eskiden ihlâsla iki kişi on bir kuvvetindeydi. Şimdi 111 kişi bir kuvvetinde midir?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.