II. Abdülhamid, Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulmasını engelledi mi?

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün yazısı

Muhterem bakanımız Hüseyin Çelik’in Abdülhamid ve Yahudi ilişkileri hakkındaki beyanlarını belgeler tekzib ediyor.

II. Abdülhamid, Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulmaması için ne gibi tedbirler almıştır? İsrail Devleti’ni kendi zamanında engellediği doğru mudur?

Yüce Ecdadımız, Yahudilerle olan münasebetlerinde, Kur’ânın şu düstur ve ikazını gözden uzak tutmamıştır: “Andolsun ki, Yahudilerle Müşrikleri, mü'minlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulacaksın”.

Osmanlı Devleti başta olmak üzere bütün Müslüman Türk­ler'in ezelî düşmanları, daima lehimize olan ve iftihar vesilesi kabul edilmesi gereken tarihî hakikatleri ters çevirerek aleyhi­mize kullanmışlar ve tarihi maalesef tahrif etmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin Filistin'le olan alâkaları da bunlardan biridir. Osmanlı Devleti'nin Filistin topraklarında uyguladığı, hukukî ve siyasî nizâmı bilmeyenler, Arap dünyasının üzerine çökmüş olan bü­tün felâketlerin Osmanlı hâkimiyetinin kötü bir yadigârı oldu­ğunu savunmaktadırlar. Halbuki vak'a tam tersidir.

Yahudiler, Siyonizm’in kurucusu olan Theodor Herzl başkanlığında İsviçre’nin Basel Şehrinde I. Siyonist Kongresi’ni toplamışlardı. Yahudi bankerler ve zenginler, Yahudi Devleti kurmak için seferber edilmişlerdi. Avusturya Büyükelçisinin tavassutu ile Herzl 19.5.1901’de Abdülhamid tarafından kabul edildi. Herzl, 1492 yılında İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinden Yahudi göçmenlerin Osmanlı Devleti tarafından kabul edildiğini hatırlattı ve Filistin’e yerleşmek istediklerini masumca izah etti. Eğer bu teklif kabul edilirse, Osmanlıya sadık vatandaş olacaklarını ve Osmanlı Devleti’ne milyonlarca altın yardım edeceklerini bütün dünya Yahudileri adına teklif etti. Bir gazetecinin cihân sultânına yaptığı bu çirkin teklifi şiddetle reddeden Abdülhamid, Ermenilerden sonra Yahudileri de karşısına aldığını biliyordu. Kuvvetle Filistin topraklarına yerleşmenin imkânsızlığını gören Yahudiler, reisleri Theodor Herzl’i (1860-1904) bizzat Padişah’a göndererek, Osmanlı'ya karşı para silâhını kullansalar da, Padişah'tan aldıkları cevap bu silâhın da teptiğini göstermektedir:

“Ben bir karış dahi olsa toprak satmam; zira bu vatan ba­na değil Osmanlı milletine aittir. Milletim bu toprakları kanları­nı dökerek kazanmışlardır. Ne ile aldıysak onunla geri veri­riz”.

Osmanlı Devleti, Yahudiler'in bu topraklara yerleşme ar­zusuna karşı çok önemli hukukî tedbirler almıştır. Biz bunları kısaca zikredecek ve özellikle misâl olmak üzere II. Abdülhamid'in bir iradesi üze­rinde duracağız.

Birincisi: Osmanlı Devleti Yahudiler'in bu topraklara sığın­maması için evvelâ Filistin topraklarının hukukî statüsünü 18 Recep 1287/ 1871 tarihli İrade-i Seniyye ile bu araziyi mîrî yani devlet arazisi haline getirmiştir. Ancak % 20'si yine mülk arazi şeklinde devam ettiği için Yahudiler bu kısım­dan koparabildiklerine yerleşebiliyorlardı. İkinci Abdülhamid tahta geçer geçmez 25 Rebiülâhir 1308/1883 tarihli iradesini neşretti: Bu hukukî düzenleme ile Filistin Arâzîsi hakkındaki muhtemel kanunî boşlukları doldurarak Yahudiler'e mülk satı­şını dolaylı olarak engellemiş bulunuyordu. Bir taraftan da hazine-i hâssadaki şahsî mal varlığıyla Filistin'de mümkün ol­duğu kadar çok toprak satın alarak bu kapıyı kapamaya gayret gösteriyordu.

İkincisi: Alınan tedbirlere rağmen Filistin arazisine olan Ya­hudi akını tam önlenemeyince II. Abdülhamid Sadaret'in ve Meclis-i Mahsûs'un basiretsiz ve ileriyi göremeyen rapor ve maz­batalarına rağmen Yahudi meselesini önemli ölçüde çözecek bir İrâde-i Seniyye neşretmiştir.

İçlerinde Ahmed Cevdet Paşa'nın da bulunduğu Sadra­zam Muhammed Sâlih Kâmil paşa başkanlığındaki Meclis-i Mahsus, Filistin topraklarındaki Safed kazasına turist olarak ge­len 400 ve Hayfa'ya gelen 40 Yahudi'nin Osmanlı tâbiiyyetine alınması yolundaki mazbatalarını 20 Zilhicce 1308/l4 Temmuz 1307/1891 tarihinde Sadaret'e arz ederler. Sadaret de bu mazbatayı aynı tarihli ve Kâmil Paşa imzalı bir Tezkere ile Padi­şah'a takdim eder. Padişah Abdülhamid ise fevkalâde bir ba­siret ve ileri görüşlülükle konuyu 21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1307 (1891) tarihli İradesiyle vuzuha kavuş­turur.

Bu tarihî belgede, Filistin topraklarına yerleşmek isteyen Yahudiler'e şu gerçeklerle karşı çıkıldığı anlaşılmaktadır:

a) Yahudiler'in Kudüs başta olmak üzere Filistin toprakla­rına toplanmaları ve orada yerleşmek istemeleri, bir Yahudi Dev­leti kurma amacını gütmektedir. Buna engel olmak kesinlikle şarttır. Zaman, Osmanlı Devletini ve onun basiretli Padişahını haklı çıkarmıştır.

b) Osmanlı toprakları her isteyenin yerleşebileceği boş top­raklar değildir. Ya özel mülkiyet konusudur ya vakıf arazidir ya da devlet arazisidir. 1278 tarihli irade bu noktadan önem taşı­maktadır.

c) Kendilerini bütün âleme medenî milletler olarak ilân eden Avrupa'lıların memleketlerinden kovdukları Yahudiler'i Os­manlı ülkesine almanın haklı bir gerekçesi ve mânâsı yoktur. Hiçbir hukuk kaidesi ve insanlık da bunu gerektirmez.

d) Osmanlı ülkesinde asırlar boyu gözetlenen Ermeniler Devletin başına belâ olmuştur. Ortada bir Ermeni fesadı var­ken, bir de Yahudiler'i kabul etmek devletin geleceği açısından tehlikelidir. Gerçekten l. Dünya Savaşı ve onu takip eden ta­rihlerde Yahudiler, en az Ermeniler kadar fesada sebep olmuşlar ve Ulu Hakan Abdülhamid'i bu sözünde haklı çıkarmışlardır.

Bütün bu sebeplerle artık hiç bir Musevî Osmanlı vatan­daşlığına alınmayacak ve Yahudiler'in Osmanlı ülkesine yer­leşmelerine asla müsaade edilmeyecektir.

Üçüncüsü: II. Abdülhamid bununla da yetinmeyerek başta Filistin toprakları olmak üzere bütün Osmanlı Devleti toprak­larında Yahudiler'e toprak ve mülk satışını yasaklamıştır.

Dördüncüsü: II. Abdülhamid’in taviz vermediğini gören Yahudiler, üyeleri olan Emanuel Karaso eliyle Yahudilere mülk vermek için rüşvet aldılar. Ancak sonradan İttihat ve Terakki hükümeti tarafından çok zor anlaşılan II. Abdülhamid'in haklı siyâseti kısmen devam et­tirilerek, 29 Şevval 1332/7 Eylül 1330 tarihinde (1911 Tari­hinde) “teb'a-i ecnebiyye”nin Arâzî Kanunu'nun hakk-ı karâr ve ihya'-ı mevâtı (ölü toprakların ihyası)na ait 78. ve 103. mad­deleri hükümlerinden yararlanamamalarına dair “Şûrâ-yı Dev­let Kararı” yayınlanmıştır. Böylece Yahudiler'in bu yolla da olsa Filistin topraklarına sığınmaları engellenmek istenmiştir.

Özetle, Filistin'i devlet garantisi ile koruyan Osmanlı Dev­leti, İttihat ve Terakki ile zayıflayınca, Filistin davası da zayıfla­mış ve Osmanlı Devleti yıkılınca o dava da yıkılmıştır. Yahudi­ler de maalesef emellerine kavuşmuşlardır. (1)

1-Kur’ân, Mâide Sûresi: 82. Ayet; BA, İrade-Meclis-i Vâlâ, nr. 20714/1-4; 33356; 5276; Karakoç, Serkiz, Tahşiyeli Kavanin, 1/270-271; Öke, Mim Kemal, Il. Abdülhamit, Siyonistler ve Filistin Meselesi, İstanbul, 1981, sh. 76 vd; 141-143.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.