İsmail BERK
İki komutan Bediüzzaman ve Hulusi ağabey
Dost bağına girdim bu sabah. Erken bir saat. Risale Haber, Hulusi ağabeyin kendi sesinden kayda alınmış Dersim’le alakalı hatırasını haberleştirmiş.
Oldukça rikkatime dokundu. Teessüri hallerin en katmerlisi ile sarsıldım. Bir daha baktım söylenen metne. İfade biçimine. Konuşma sadeliğine. Hakikat beyanına.
Şemsle Mevlana’nın aşkı gibi, Üstadla talebesi arasındaki manevi muhaverenin maddileşen mektuba kadar varan şefkat, hassasiyet ve diğergamlıkla nurlanmış kardeşlik telaşına.
Asker, komutan, rejimin emri karşısında imanla direnen ve asla operasyonlara, rejimin kirli eline alet olmayan, bulaşmak istemeyen vakur, ketum ve iman abidesi bir talebe.
Halkına müşfik, olayın adını net koyan, hiçbir arizi gerekçeyle devletçi bir üslup kullanmayan, zulme ve zalime karşı olan ve operasyona bulaşmak istemeyen bir insan. Bunun farkında ve şuurunda.
Said Nursi’nin Hulusi Yahyagil’i var. Ya zulmü yapan tarafın/rejimin kimi/kimleri var? Halka bomba yağdıran o pilota/e ne diyeceksiniz?
Rejimin yetişmesi canavar ruhlarla, müşfik ve müeddep bir komutanın iman ve duygu dolu bir hassasiyetle halkına bakışı.
Türkiye, Hulusi’leri arıyor aslında.
Devleti değil halkı düşünen.
Emirleri değil, emareleri bilen idarecileri.
Vesayeti ve siyaseti değil, şefkat ve ahlakı bilen insanları arıyor.
Hükümeti değil hikmeti arıyor vicdanlar… Ya da hikmetli hükümeti.
**
Zor anında yalnız bırakılmayan Hulusi’nin, Hulusisi olduğu Üstadla olan bağı, sabahın en derin bir sükunetinde beni defalarca sarstı. Artçıları hala devam ediyor. Muhteşem bir an. Ve film olmayı hak eden bir kare. Omurga bir kesit.
Yazarlık gibi kuralları olan ve duygularını gizleyen bir üslubun dışındayım şu an… Duygulara kelepçe takan bir çemberde yazmadığımın farkındayım.
Olsun.
Ağabeyim Hulusi ve Üstadım Bediüzzaman… Çatışmaya giden bir komutan ve süreci/sonucu hakkında kendisine haber gönderen bir başka komutan. Manevi komutan. Ortak endişe ile milletin mukadderatında masumiyetin tescili olan tavırları ve neticede bir sinayet eli ile korunan o masumiyet…
Maddi komutanlarla manevi komutanların buluştuğu zeminlerde insanlık kazanmıştır hep. Akşemseddin’le Fatih’in ortak komutası gibi. Bediüzzaman’la Hulusi’nin komutası gibi.
Hulusi ağabey kazandı, Üstad kazandı, mazlumlar kazandı. Ama zalimler hep kaybettikleri gibi bu elim katliamda da kaybeden taraf oldu.
**
28 Şubat bürokratlarını düşündüm bir an… Başörtülülere reva görülen muameleler karşısında kendilerine tevil yolu bulup zulme ortak olan “iyi insanları” düşündüm bir an…
Devleti yanlışlarıyla savunacak kadar tevil getiren idarecileri/maslahatçıları/siyasetçileri, hatta ehl-i imanı düşündüm bir an.
Ve bir hafta önce rejimin prangalarına bağlı, bunu devlet süsü altında önemseyen ve özerk olmak istemediklerini yeni anayasa uzlaşma komisyonuna anlatan diyanet temsilcisi akademisyeni düşündüm…
Tam bu noktada Al-i beyti zerrelerinde yaşayan ve bize yaşatma şuuru veren Üstadımı düşündüğümde, bu millete Kerbela yaşatanların hazin ve mahzun edici ıstırabı karşısında yüksek tevekkülün Üstadla abideleşen ruhunu ve imanını düşündüm. Daha doğrusu düşünemeden daldım daldım…
Hulusi ağabey, Dersim’in karar verici komutanı olsaydı sonuç ne olurdu? Bir düşünün. Ve olmadığında hala kapanmayan derin yaranın taze izlerine bir bakın.
Fotoğraflar çok net. Okuyabilene yeni başlangıçlar sunuyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.