Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ

Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ

Sünnetin Dindeki Yeri (1)

Bütün müminlerin bilmeleri gereken husus şu ki, Sünnet, Rasulullah’ın (s) hayat tarzıdır. Kur’an’ın 23 yerinde (أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ) “Allah’a ve Onun Resûlüne itaat edin” ifadesiyle Rasulullah’ın uygulamalarına ve hayat tarzına itaat emredilmiş, Rasulullah’a isyan edenlerin küfre düşeceği beyan edilmiştir.

İmam Şafii (r) (وَأَنزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ) “Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş, bilmediğini sana öğretmiştir[1] ayetinde geçen “Kitab” kelimesinin Kur’an, “Hikmet” kelimesinin de Sünnet olduğunu vurgulamıştır.[2] Ayrıca (وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى) “O kişisel arzularına göre konuşmamaktadır. O(nun size söyledikleri), kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir”[3] ayetinde yer alan (ومَا يَنطِقُ)’deki zamirin Resûlüllah’a (s) raci olduğunu söyler.[4] Bu yüzden şöyle denilebilir: Kur’an vahiydir, sünnet de vahyin beyanı ve açıklamasıdır.

Sünnetin Dindeki Yeri ve Önemi

Sünnet İslam’ın ikinci ana kaynağıdır. Bu açıdan önemi büyüktür. İslam’da kanun koyucu (şarî) Allah ve O’nun Resûlü olmak üzere ikidir. Sünnet, tam anlamıyla Kur’an’ın uygulama alanıdır. Deyim yerindeyse Sünnet, Allah’ın muradının tezahür ettiği sahadır. Zira Kur’an’ın kapalı hükümlerini açan, izah isteyen lafızlarını şerh eden Sünnettir.

Kur’an-ı Kerim, İslam’ın temel kural ve esaslarını belirlerken Sünnet bu temel kuralları şerh etmekte ve açıklığa kavuşturmaktadır. Bu itibarla Kur’an’ın bir numaralı tefsiri durumundaki Sünnet olmadan, dinin en iyi şekilde anlaşılması mümkün değildir. Hem çok sayıdaki Kur’an ayetleri hem de Sünnette yer alan çok sayıda hadis, Hz. Peygamber’e (s) itaati emretmekte ve Sünnetin dinde hüccet olduğunu ifade etmektedir.

Hz. Peygamber’in (s) itaatini emreden bütün ayetler aynı zamanda Sünnet’in de hüccet olduğuna delalet eder. Allah şöyle buyuruyor: (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ) “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.”[5] Bu ayette, Resûlüllah’a itaat etmeyenlerin amelinin boşa çıkacağı vurgulanıyor.

Yine Nisa Suresinin 80. Ayetinde şöyle buyuruyor: (مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا) “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” Başka bir ayette, (وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا) “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. buyuruyor.[6]

Yine Allah Ahzab 36. Ayette şöyle buyurur: (وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ) “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur.”

Nisa 65. Ayette ise, (فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا)“Hayır! Rabbine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar buyurmaktadır.

Diğer taraftan Nur Suresinin 51. ayetinde şöyle buyurur: (إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا) “Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”

Bu ayetler Resûlüllah’a (s) itaatin ve onun emirlerine uymanın farz olduğunu, onun emirlerine muhalefet etmenin Allah’ın emrine muhalefet anlamına geldiğini açıkça gösterir. Yani Resûlüllah’a itaat etmekten yüz çeviren Allah’a itaatten yüz çevirmiş sayılır.

Hz. Peygamber’in (s) Görev ve Yetkisi

Yukarıdaki ayetler, dinin öğrenilmesi ve yaşanmasında Resûl-i Ekrem’in konumunu, görev ve salâhiyetini açıkça ifade etmektedir. Allah, Kur’an’ın daha iyi anlaşılması için kanun koyma yetkisini Resûlüne de vermiştir. Ancak Allah Resulünün görev ve yetkisi, vahyi tebliğ etmekten ibaret değildir. Onun ümmete örnek olmak, vahyi açıklamak, gerekli görülen yerlerde boşlukları doldurmak ve yeni oluşan ümmete liderlik etmek gibi vazife ve yetkileri vardır. O bir söz söylediğinde veya bir şey talep ettiğinde Allah’ın irade ve rızasına uygun bir söz söylüyor, O’nun kullarına bildirmek istediğini bildiriyor, yapmalarını istediğini talep ediyor demektir. O halde Resûlüllah’ın (s) verdiği emir tıpkı Allah’ın verdiği emir gibidir. Keza Peygamber’e (s) itaat eden Allah’a itaat etmiş sayılır.

Peygamber’e itaati Allah’a itaatle aynı seviyede kabul eden Nisa 80. Ayette, Resûlüllah’a itaat etmeyenlere yönelik bir gönderme de vardır. Ayetin sonunda yer alan “Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik” kısmı iki önemli noktaya işaret ediyor: Peygamber’e itaat etmeyenlerin din zincirinden çıkacağını ifade ettiği gibi, aynı zamanda din ve vicdan hürriyeti konusunda önemli bir dayanak teşkil ediyor. Bu, “Dinde zorlama yoktur” kuralının (Bakara 2/256) bir başka delilini teşkil eder. Resûlullah (s) tebliğ eder, tebliğ ettiği dini mükemmel örnek olarak hem kendisinde hem örnek kılmak istediği ilk nesil olan sahabe toplumunda uygular; böylece dini hem söz hem de fiil halinde muhataplarına ulaştırınca onun görevi bitmiş olur. İnsanları zorla dine sokmak ve imanlarının bekçiliğini yapmak onun sorumluluk çerçevesine dâhil değildir.

Şu var ki, Müslüman olduğu halde alenî olarak dinin emirlerine itaat etmeyen, yasakları çiğneyen kimselere uygulanan yaptırımlar, kamu düzenini, asayişi ve genel ahlâkı korumaya yöneliktir; insanları baskı altında ibadete sevk etmek, zorla dindar kılmak amacına yönelik değildir.[7] Demek gerçek iman, Resûlüllah’a (s) itaat etmek, onun verdiği hükümlere rıza göstermek, onun emir ve yasaklarına teslim olmakla mümkündür.

Şu halde Allah’ı sevdiğini ve ona itaat ettiğini iddia eden bir Müslüman Allah’ın Resûlüne itaat etmek, onun sünnetine uymak mecburiyetindedir. Nitekim Bediüzzamnan (قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ) “De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın[8] ayetini tefsir ederken özetle şöyle der:

Bu ayet-i azime, sünnete ittiba etmenin ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat’î bir surette ilan ediyor. Ayet-i kerime der ki:Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa Habibullah’a ittiba edilecek. İttiba edilmezse netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa Habibullah’ın sünnet-i seniyesine ittiba etmeniz gerekir.”

Evet, Cenab-ı Hakk’a iman eden, elbette ona itaat edecek. İtaat yolları içinde en makbulü, en müstakimi ve en kısası, hiç şüphesiz Habibullah’ın gösterdiği ve takip ettiği Sünnet-i seniyyedir.”[9]

(Devam Edecek)

[1] Nisa, 4/113.

[2] er-Risâle, s. 32, 78; Kahire, 1979/1399.

[3] Necm, 53/3-4.

[4] er-Risale, s. 85.

[5] Muhammed, 47/33.

[6] Haşir, 59/7.

[7] Kur’an Yolu meal, Nisa, 80. Ayet; Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2015.

[8] Al-i İmran, 3/31.

[9] Lemalar, 11. Lema, 5. Nükte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum