Şahin DOĞAN
İlahiyatçılık, Mucizeler ve Kur’an Kıssaları
Bu yazıda amacımız, Risale-i Nurlardaki gaybi işaretlere “safsata”, ebced ve cifir hesabının kullanımına “ilhad”, “batınıliğin ta kendisi” ve merhum Bediüzzaman için “hezeyanda bulunan biri” diyen Prof. Mustafa Öztürk hocamızın düşünce dünyasını daha yakından tanımak ve özellikle hissi mucizelere, (ay’ın ikiye yarılması, bulutların gölge yapması, parmaklardan suyun akması, taamın çoğalması, hayvanları konuşması vb.) Kur’an kıssalarına nasıl baktığını anlamak için küçük bir yolculuğa çıkmak. “Dezenformasyon” gibi yanlış anlamalara ve anlaşılmalara mahal vermemek için kendi öznel yorumlarımızı bir kenara bırakıp sadece hocamızın izini sürmeye çalışacağız. Diğer bir deyişle hocamızın bu hususlardaki düşüncelerini neyse o olarak, olduğu gibi aktarmaya çalışacağız. Şurasını önemle belirtelim ki aşağıda birazdan okuyacağınız bütün metinler sade birer tasvir ve alıntı değil, hocamızın bizzat kendi asli düşünceleridir. Yazılardaki diğer uzun açıklamaları, yer darlığından, siz değerli okuyucuların merakına havale edip özellikle hocamızın asli düşüncelerini serimlemeye çalıştık.
Mucizeler ve Kuran kıssaları ile ilgili zikredeceğimiz bu yorumlar hocamıza özgü olmayıp daha önce Modernist İslam’ın kült kişiliği Seyyid Ahmed Han, meşhur kadıyani Muhammed Ali Lahuri, Ahmed Halefullah, Muhammed Esed ve Hikmet Zeyveli gibi düşünürler tarafından da savunulmuş olan yorumlar. Bütün diğerlerinde olduğu gibi bu düşüncenin de arkasında Oryantalizm’in olduğu su götürmez bir gerçek. Hatta Macar asıllı meşhur oryantalist Goldziher, Kur’an kıssalarında anlatılan bilgilerin orijinal olmadığını, İslam peygamberinin bunları evvelki kitaplardan öğrendiğini ve bazen de kendisinin bunlara ilavelerde bulunduğunu söylemiştir. Yani sizin anlayacağınız hocamız bu konuda yalnız değil. Dilerseniz önce mucizelerden başlayalım.
Mucizeler: “Hissi mucizeler sayesinde Mekkeli müşriklerden en azından bir kısmının imana geleceği şüphesiz olmakla birlikte vahyin nüzul sürecinde bu türden hiçbir mucize vuku bulmamıştır. Bize öyle geliyor ki daha önceki dönemlerde de anılan türden mucizeler vaki olmamış ve fakat Kuranın teosantrik dil dizgesi içinde nesneler dünyasındaki doğal olaylara ait sebeplerin hazfedilip sırf sonuçların zikredilmesi biz Müslümanlar (müfessirler) tarafından mucize diye kavramsallaştırılmıştır… Ne var ki biz “Hint-İslam Modernistleri” “el Kur’aniyyun” diye anılan çevrelerden farklı olarak mucizenin imkanını reddetmekten öte, bunun fiilen vuku bulmadığını, dolayısıyla kıssalarda bildik anlamda mucize diye tasvir edilen olayların Allah-merkezli dil sistemine uygun biçimde formüle edilmesinden ibaret olduğunu düşünmekteyiz… Kur’anda ve diğer kutsal kitaplarda harikulade hadiseler gibi anlatılan olayların aslında kendi doğal süreçlerinde olup bittiği şüphesizdir…” (Kıssaların Dili, Ankara Okulu Yay, sh: 18-19) Hocamız bu kanaatini aynı eserin 69. sayfasının 2. paragrafında aynı cümlelerle bir kez daha pekiştirir.
Yani bütün siyer kitaplarında ve 19. Mektup olan Mucizat-ı Ahmediye de okuduğumuz Hz. Peygambere (a.s.v) atfedilen yüzlerce mucizenin hepsi israiliyyat. Gerçekte Peygamberimizin (a.s.v) Kur’an dışında hiçbir mucizesi yok. Sadece bunlar değil Kur’anda ve diğer kutsal kitaplarda peygamberlere ve salih insanlara atfedilen bütün olağanüstü haller aslında birer “doğal olay” ama Müslüman müfessirler ve diğer din bilginleri (rahip, haham) bunları yanlışlıkla “mucize” diye isimlendirmiş. Pardon araya girdiğim için özür dilerim. Devam ediyoruz.
Şimdi kıssalara geçiyoruz.
Hz. Musa Kıssası: “…Kurandaki tarihi anlatılar, geçmişte olup bitenleri olduğu gibi tasvir etmemektedir. Daha açıkçası geçmişteki doğal olaylar, sözgelişi sel baskınları, kum fırtınaları, gibi doğa afetleri Allah-merkezli bir dil dizgesi içinde sebep-sonuç ilişkisinden soyutlanarak doğrudan Allahın edimi şeklinde betimlenmekte dolayısıyla tarihsel olaylar dini-ahlaki mesaj aktarma gayesiyle bir bakıma tağyir edilmektedir. Böylece geçmişte olup bitenler kendine özgülüklerini kaybetmektedir. Sözgelişi Kur’andaki anlatılar, Musa’nın gerçek yaşamı ve tarihi kimliği hakkında sarih bilgiler vermemektedir… Musanın Nildeki kamışlar arasına bırakılan papirüsten bir sepet içinde ölümden mucizevi bir şekilde kurtulmasıyla başlayan hayatının Theseus, Perseus, Agadeli Sargon, Romulus, Kyros ve daha birçok efsanevi kahramanın yaşam öyküsünde karşımıza çıkan bir ana izleğe uyması, Kur’andaki kıssaların tarihsel Musa’dan çok, karizmatik ve dolayısıyla kısmen mitolojik bir Musa’dan söz ettiğini düşündürmektedir…” (a.g.e. sh: 72)
Allah ve İblis Diyalogu: Hocamız kıssanın değişik varyantlarını zikrettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “…Bütün bu mülahazalardan sonra bir kez daha belirtelim ki İblis’in Kur’ andaki hikayesini temsili addetmek gerekir. Kanaatimizce, insanın doğasında zaten mevcut olan iyilik ve kötülük dürtüsü arasındaki sürekli çatışmaya işaret eden bu hikaye ilk hitap çevresindeki kültür, bilgi ve algı düzeyine uygun şekilde kompoze edilmiş olup gerçekte sembolik ve metaforik bir karaktere sahiptir… İblis ve şeytan aslında bir metafordur. İblis’in Adem’e secde etmeyi reddetmesiyle ilgili hikaye, aklın emirlerine boyun eğme tutkusunu reddetmenin bir metaforu olarak ta anlaşılabilir. İblis, insanı Allah’tan uzak tutan ve bizim kendi günahımızdan ibaret olan manianın kişiselleştirilmesidir. (a.g.e. sh: 109-110)
Hz. Adem Kıssası: “Adem kıssası Kur’an’daki şekliyle insanoğlunun kozmik kaderine ilişkin dramatik bir anlatı olup herhangi bir zamansal ve mekansal duruma tetabuk etmemektedir. Bu yüzden kıssada geçen “cennet” sözcüğü gerçek bir mekan olarak anlaşılmamalı ve bilhassa terimsel çerçevede metafizik alanla irtibatlandırılmamalıdır. (a.g.e. sh: 155)
Habil Kabil Kıssası: Hocamız, Kramer ve Hooke’e göre Tekvindeki Habil-Kabil kıssası tarihsel süreçte başka kaynaklardan devşirilen malzemeyle zenginleştirilen mitolojik bir öyküdür dedikten sonra kendi asli kanaatini şu cümlelerle ifade eder: “Sonuç olarak denebilir ki Habil ile Kabil arasındaki kardeş kavgasından söz eden Kuran ayetleri aslında Tekvindeki ilgili kıssaya gönderme yapmaktadır… Ve bu kıssa köken itibariyle İslam öncesi din ve kültürlere aittir. (a.g.e. sh: 172)
Bilge Kul (Hızır) Kıssası: “…Allah gaybi hakikatlerin bilgisine sahip oluşunu müphem –belki de muhayyel- bir bilge kişi üzerinden dile getirmiş ve bu bilgeye atfedilen fiillerin te’viliyle, yani akıl ve duyuların kavramaktan aciz kaldığı gerçek anlamının ortaya konmasıyla birlikte biz insanlara varlık aleminin öteki yüzüne dair birtakım ipuçları vermiştir… Bilge kişi-Musa kıssasından üretilen Hızır, kelimenin tam manasıyla mitolojik bir figür olup bu konuyla ilgili İslam tefsir, hadis ve bilhassa tasavvuf edebiyatındaki malumatın önemli bir kısmı Gılgamış, İskender ve Yahudi efsanelerinden tedarik edilmiş gözükmektedir.” (a.g.e. sh: 208)
Ashab-ı Kehf Kıssası “…Ashab-ı Kehf kıssasının tarihsel gerçekliği olabilir. (Lütfen dikkat buyurun! hocamız yukarıda bütün mucizelerin “doğal olay” olduğunu söyledi burada ise bu kıssanın tarihsel gerçekliği olabilir diyor. Ş.D.) Ancak Kur’an’daki ifadelerin Ashab-ı Kehf’in başından geçen olayların yalın tarihsel anlatımına tetabuk ettiğini söylemek biraz güçtür. Zira Kur’an’ın Allah merkezli dil dizgesi dikkate alındığında kıssaların aktarımında kronolojinin ve özgül tarihselliğin izini sürmek nafiledir…” (a.g.e. sh:331)
Hz. Lokman: Hocamız, Kur’an’ın çoğu kez fragmanlar halinde aktardığı kimi kıssalardaki özgül tarihselliğin dini-ahlaki bir mesaj gayesiyle tağyir edilmesinin yadırganmamasının gerektiğini söyledikten sonra şöyle devam eder: “Bu bağlamda Kur’an’ın Hz. Yusuf’un yanı sıra İslam öncesi Araplar arasında uzun ömrü, bilgeliği ve darbı meselleriyle anılan ve muhtemelen efsanevi bir şahsiyet olan Lokman’a vaaz ettirmesi son derece anlaşılabilir bir durumdur…” (a.g.e. sh:332)
Sonuç olarak, İlahiyat profesörü, tefsir bölümü başkanı, meal sahibi, yakında tefsirini de okuyacağımız, onlarca kitap ve uluslararası yüzlerce ilmi makaleye imza atmış olan hocamızın mucizeler ve Kur’an kıssaları hakkındaki görüşleri aşağı yukarı böyle. Hocamızın ifadesiyle “yarım yamalak olan bilgimle” ve haddimizi aşan, bu düşüncelerin doğruluğunu veya yanlışlığını tahlil etme gayretkeşliğine girişmeyeceğiz. Sadece şu kadarını söyleme cür’eti göstererek takdiri yine siz kıymetli okuyucularıma bırakıyorum. “Ehl-i Sünnet Kur’an’da mitolojik kıssa olduğunu tartışmaya açmak şöyle dursun, bunu bir sapkınlık olarak görür.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.